Şanlıurfa'da gündeme gelen Halepli Bahçe'nin sadece bir bahçe projesi olmayıp Dinlerarası Diyalog aracı kullanılarak BOP çerçevesinde Türkiye'ye de uzanabilecek işgale bir altyapı hazırlığı olduğunu söyleyen BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, bu tuzağa düşülmemesi gerektiğini belirtti
*Halepli Bahçe tuzağı
Urfa'da altına imza atılan Halepli Bahçe Parkı ile ilgili önemli değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Haydar Baş, böyle bir bahçeyi Urfa'nın kalbine hançer gibi saplayanları eleştiri yağmuruna tuttu. Halepli Bahçe Parkı'nın eski Belediye Başkanı Ahmet Bahçıvan döneminde Dinler Bahçesi projesi olarak gündeme getirildiğini, toplumdan eleştiri alınca da adının Halepli Bahçe olarak değiştirildiğini, ve bu işin öncülüğünü yapanların amaçlarına böylece ulaşmak istediklerini belirten Prof. Dr. Haydar Baş, bu tür projelerin arkasında İslam dünyasını kendi tasarrufları altına almak var amacının yattığını ifade ederek şöyle konuştu: "Peygamberler şehri Şanlıurfa'mızda 'Halepli Bahçe' adı altında Dinlerarası Diyalog çizgisinde bir projenin Başbakan tarafından temelinin atılmış olması vahimdir. Bu proje misyonerlere açık davetiye çıkarmaktadır. "
*Devlet ehil olmayanların elinde
Harran Oteli konferans salonunda gerçekleştirilen ve Urfalıların yoğun ilgi gösterdiği toplantıda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) teröristbaşı Apo hakkında verdiği, "yargılama adil değil, yeniden yargılayın" kararıyla ilgili değerlendirmede bulunan BTP Lideri Prof. Dr. Haydar Baş, şunları söyledi: "Uzun zamandan beri ülkemizi yanlış ve kötü idareler yüzünden ülkemiz içte ve dışta, başta siyasi, ekonomik ve kültürel alanlar olmak üzere ciddi tehlikelerle karşı karşıyadır. Türk adaleti dünyada emsali görülmemiş bir uygulama ile Abdullah Öcalan'ı Türkiye Cumhuriyeti Devletine, Türk Milletine ve Türk Vatanına yapmış olduğu bölücü faaliyetlerinden dolayı suçlu bulmuştur. Ancak bugün Bağımsız Türk Yargısı ciddi bir müdahale ile karşı karşıyadır. Bu, devlet idaresinin ehil olmayan ellerde olduğunu gösterir. " Bağımsız Türkiye Partisi'nin (BTP) Urfa'da düzenlediği Kuşatılan Türkiye toplantısında konuşan Genel Başkan Prof. Dr. Haydar Baş, Türkiye'nin gündemine düşen konularla ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Prof. Dr. Haydar Baş'ın yaptığı açıklamalar salonu tıklım tıklım dolduran Urfalılar tarafından ayakta alkışlandı. Salon "İşte lider işte başbakan" sloganları ile yankılandı.Devlet idaresi ehil ellerde olmayıncaHarran Oteli konferans salonunda gerçekleştirilen ve Urfalıların yoğun ilgi gösterdiği toplantıda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) teröristbaşı Apo hakkında verdiği, "yargılama adil değil, yeniden yargılayın" kararı üzerine bir değerlendirmede bulunan BTP Lideri Prof. Dr. Haydar Baş, şunları söyledi: "Uzun zamandan beri ülkemizi yanlış ve kötü idareler yüzünden ülkemiz içte ve dışta, başta siyasi, ekonomik ve kültürel alanlar olmak üzere ciddi tehlikelerle karşı karşıyadır. Türk adaleti dünyada emsali görülmemiş bir uygulama ile Abdullah Öcalan'ı Türkiye Cumhuriyeti Devletine, Türk Milletine ve Türk Vatanına yapmış olduğu bölücü faaliyetlerinden dolayı suçlu bulmuştur. Ancak bugün Bağımsız Türk Yargısı ciddi bir müdahale ile karşı karşıyadır. Bu, devlet idaresinin ehil olmayan ellerde olduğunu gösterir. Ne devletimiz, ne de aziz Türk Milleti böyle bir muameleyi hak etmemektedir. Bugün Türk adaletine müdahaleyi kabul edenler, yarın hangi müdahalelere muhatap olacaklarını düşünüyorlar mı? Biz Bağımsız Türkiye Partisi olarak her şeyden önce siyasi bağımsızlığımızı ve buna bağlı olarak ekonomik ve kültürel bağımsızlığımızı aziz Türk Milletinin varlık sebebi kabul ediyoruz."Halepli Bahçe bir tuzakUrfa'da altına imza atılan Halepli Bahçe Parkı ile ilgili önemli değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Haydar Baş, böyle bir bahçeyi Urfa'nın kalbine hançer gibi saplayanları eleştiri yağmuruna tuttu. Halepli Bahçe Parkı'nın eski Belediye Başkanı Ahmet Bahçıvan döneminde Dinler Bahçesi projesi olarak gündeme getirildiğini, toplumdan eleştiri alınca da adının Halepli Bahçe olarak değiştirildiğini, ve bu işin öncülüğünü yapanların amaçlarına böylece ulaşmak istediklerini belirten Prof. Dr. Haydar Baş, bu tür projelerin arkasında İslam dünyasını kendi tasarrufları altına almak var amacının yattığını ifade ederek şöyle devam etti: "Bugünlerde yaşanan bir başka vahim olayda misyonerlik adı altında milli ve dini bütünlüğümüze yönelik yıkıcı faaliyetlerin hız kazanmasıdır. Daha endişe verici olanı ise iktidarın bu oyunlara kimi zaman zemin hazırlaması, kimi zaman çanak tutması, kimi zaman da ön ayak olmasıdır. Peygamberler şehri Şanlıurfa'mızda 'Halepli Bahçe' adı altında Dinlerarası Diyalog çizgisinde bir projenin Başbakan tarafından temelinin atılmış olmasıdır. Mahiyeti Şanlıurfalı hemşehrimizden gizlenen bu proje turist çekme adı altında misyonerlere açık davetiye çıkarmaktadır. Ancak Şanlıurfalı hemşehrilerimiz ve yüce milletimiz bu ve emsali oyunlara, tuzaklara hiçbir devirde düşmemiştir. Bugün de, yarın da düşmeyecektir." "Geçmişte, 1850'lerde misyonerlerin çalışma taktikleri sonucu Osmanlı'yı içten parçaladılar. İçimize ajanlar soktular. O ajanlar vasıtasıyla dinimizi, topraklarımızı lime lime ettiler. Koskoca bir coğrafya, misyonerlerin çalışması sonucu parçalandı. Şimdi karşımıza 'Halepli Bahçe' projesini koydular. Bu proje sadece bir bahçe projesi değildir. Büyük Ortadoğu Projesinin, dinlerarası diyalog projesinin bir parçasıdır.ABD, BOP 'u gerçekleştirmek için Afganistan'dan başlayan işgallerini devam ettiriyor. Yarın bu işgalin Türkiye'ye uzaması halinde şimdiden, Urfa'yı üs seçerek adeta işgalci güçlere bir alt yapı hazırlanması için, 'Halepli bahçe' gibi projeleri devreye koyuyorlar. Vatandaşlarımızı kiliselerle, havralarla, dinlerarası diyaloğun ürünleriyle o işgale alıştırmaya çalışıyorlar. Bu oyunlara karşı uyanık olalım, ayık olalım. Çünkü Batı, Osmanlı'yı aynı oyunlarla yıktı."Böyle iktidar görülmediBTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, konuşmasında mevcut iktidarı da eleştirerek, "İslam tarihinde değil, beş bin yıllık Türk tarihinde bile böyle bir iktidar görülmemiştir. Bakanlar içerisinde kabiliyetli arkadaşlar var ama bütün bunların yaptıkları iş yabancı devletlerin, güçlerin, istek ve iradesini Türk milletine kabullendirmek olmuştur" dedi. Prof. Dr. Haydar Baş, Türk milletinin arzu, istek ve menfaatlerini yabancı güçlere kabul ettirmek yerine onların istek ve arzularının Türk milletine kabul ettirilmeye çalışıldığı tespitinde bulundu. Dine müdahalenin böylesiMevcut hükümetin bunlarla kalmayıp ellerindeki yetkiyle dini hususlara da müdahale ettiğini, bunun ise lakiliğe aykırı bir uygulama olduğunu ifade eden Prof. Dr. Haydar Baş, "Hukuken ifade etmek istiyorum ki bu, laiklik prensibinin ihlali demektir. Çünkü laiklik din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır. Din işlerinin devlete, devletin de dine müdahale etmemesidir. İktidar sahipleri ise aldıkları yetki ve irade ile maalesef dini hususlara müdahale etmeye başladılar. Bu laikliğe aykırıdır ve büyük bir suçtur" şeklinde konuştu. İktidarın bu türden uygulamalarına Milli Eğitim'den örnek veren Prof. Dr. Haydar Baş, bu örnekleri şöyle dile getirdi:1- "Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi" 5.sınıf kitabının 18. sayfasında 7. maddede Kelime-i Tevhid anlatılırken "Lailaheillallah" kelimesi yazılmış, Kelime-i Tevhidin ikinci aslı olan "Muhammederreslululah" çıkartılmıştır. Hâlbuki 14 asırdan beri bütün kitaplarda ve tablolarda Kelime-i Tevhid:"Muhammederresulullah" ile yazılmış ve zikredilmiştir. Bu sehven yapılmış bir yanlış değildir. Bu yanlış bir eğitim politikasının sonucudur.2- Bu hususu teyit eden bir delil de 2003 yılında yapılan Milli Eğitim Bakanlığı'nın bir deneme sınavında soru kitapçığında sorulan "son peygamber" hangisidir sorusuna doğru cevap "Hz İbrahim" olarak kabul edilmesidir. Burada Vatikan'ın 'İbrahimi dinler' diye uydurduğu ve İslam'a alternatif olarak sunulan anlayışa paralellik vardır. 3- Keza yine Milli Eğitim Kitaplarında yer alan Veda Hutbesinde 'Size bir emanet bırakıyorum: Allah'ın Kitab'ı Resulünün Sünnet'i' Diye ifade edilen cümleden 'Resulünün Sünnet'i' kısmı çıkarılmıştır. Bu açıkça peygamberi dışlamadır.4- Yine 28 Nisan 2005 Perşembe günü ilköğretim 8. sınıflarda uygulanan 'Seviye Tespit Sınavının' B Kitapçığının 16. sorusunda verilen paragraf aynen şöyledir: 'Peygamberimizin yaşadığı zaman ve koşullarla ilgili boyutu yöresel olup evrensel değildir. Bunun için peygamberimizin kendi örf ve adetleri ve o zaman ki uygulamaları dini açıdan bizi bağlamaz.' Nitekim aynı sorunun alternatif şıkları sayılırken "sakal bırakmak" ve "misvak kullanmak" gibi sünnetler dışlanmış ve aşağılanmıştır. 5- Ayrıca, bir Vatikan Projesi ve onlara göre modern bir misyonerlik olarak ortaya konan 'Dinlerarası Diyalog' anlayışı temelde diğer dinlerle ortak nokta bulma adına 'Muhammederresululah'ı' açıkça dışlamışken, AKP iktidarı Milli Eğitim ve Diyanet yoluyla bu projeye açıkça sahip çıkmış böylece misyonerliğe çanak tutmuştur.6- 'Din Bilgisi ve Ahlak Bilgisi Kitaplarında' Dinlerde 'Hak-Batıl', 'Doğru-Yanlış', 'Hidayet-Dalalet' anlayışı kaldırılarak yerine 'dinlerin eşitliği ilkesi' konulmuştur. Bu temel sapma AKP'nin icraat hanesine bir kara leke olarak geçecek Antalya'da 'Dinler Bahçesi', Çanakkale de 'Şehitler Parkı' uygulaması, şimdi de Şanlıurfa'da 'Halepli Bahçe' projesi milli ve manevi değerleri idam sehpasına çekme anlamı taşıyor.7- Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Kitaplarında İslam'ın sair dinlerle eşitliğini bile göremiyoruz. %99 Müslüman olan bir ülkede, bu ülkenin eğitim politikasında İslam, Musevilik ve Hıristiyanlıktan sonra Budizm'le yan yana zikrediliyor. Ve İslam'a diğer dinlere oranla daha az sayfa ayrılıyor. 'Büyük Dinler', 'Semavi Dinler' gibi kavramlarla sapla saman birbirine karıştırılıyor.8- Milli Kimlik, Milli ve Manevi değerlerin katliamı bununla da sınırlı değil. Nikâhta Hıristiyan şahit getirmeyi meşru kabul etme ve dinleri ortak noktalar ihdas ederek birleştirme cüretleri diğer bazı versiyonlarıdır. 9- Ve hele Milli Eğitimden talimat ve genelge ile yasaklanan 43 kavrama ne dersiniz. Şu ifadeler Milli Eğitim Müfredatında yer almayacağı gibi asla da kullanılmayacak: Tevhid, İmam, Cihad, Şehid, Gazi, Vatan, Hak, vs? 10- Ve yine en acı gerçek: Dine tarafsız yaklaşılacak ve tercihe bırakılacak. Tarihte ve günümüzde hiçbir millet dinini tartışmaya açmamış ve ona tarafsız yaklaşmamış ve de onu bir tercih alternatifi gibi sunmamıştır. Bu tuzak yaklaşım, dinde zorlama ile irtibatlandırılamaz! Zira her milletin eğitim ve devlet politikası gereği kendi dinini tercih etme yaşatma hakkı vardır. Bu zaten millet olanın gereğidir. İyi bilinmelidir ki 'Dini Bütünlüğümüz Milli Bütünlüğümüzdür.' AKP iktidarı eğitim yoluyla yaptığı bu tahrifata ilave olarak; Nüfus cüzdanlarından 'İslam Hanesinin Kaldırılması', İmar yasasındaki değişiklik sonucu 38 bin Kilise evinin açılması ve Tasarruf bahanesiyle cemaati 30'un altında olan 35 bin caminin kapatılması için alt yapı çalışması yaptırması, dinde reform faaliyetlerine hız vermesi için akademik ve yasal çalışmaları başlatması, mukaddesatımızın nasıl bir tehlike ile karşı karşıya olduğunun ibretli gelişmeleridir. Artık milletimizin, 'ne oluyoruz nereye gidiyoruz? AB bizden vatanımıza ilave olarak dinimizi de mi istiyor?' Sorusunu sorma zamanı gelmiştir."