Türkiye şu sıralar hormonlu gıdalara kilitlenmiş durumda. Öyle ya "Zehir mi yiyoruz?" sorusunu sormak hepimizin hakkı. Hormon sorunu çok boyutlu... Biz öncelikle idareden başlayalım yazımıza...
Aynı zamanda bir ziraat profesörü olan Tarım Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp, geçtiğimiz günlerde meseleye ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu. Sayın Bakan, hormon iddialarını "sebze ve meyve ithalatçılarının" yaydığını savundu. Aynı zamanda da "Türk çiftçisinin hormon kullanmadığını" iddia etti. Maalesef Yeni Mesaj'da da dikkat çekildiği üzere, Bakan Gökalp'ın sözkonusu açıklamayı yaptığı gün, Tarım Bakanlığı'nın Türk çiftçisini bilgilendirmek amacıyla "Hormon El Kitabı" hazırladığı duyuruldu. Bakanlık aynı zamanda 'hormon kullanımı' konusunda çiftçileri bilgilendirmek için 'afişler' de bastırmış.
Sayın Gökalp'ın her iki iddiası da gerçekleri yansıtmıyor: Bir kere Türkiye, sebze ithalatı yapmıyor. Yapılıyorsa da, çok cüz'i oranda. Bunlar da bizim alışveriş yaptığımız pazarlara intikal etmiyor. Keza meyve ithalatı da sınırlı. Örnek vermek gerekirse, Fransa'dan şu sıralarda 'granny smith türü' yeşil elma, Şili'den üzüm, İspanya ve İran'dan karpuz ve değişik ülkelerden kivi ile Türkiye'de yetişmeyen tropikal meyveler ithal ediliyor. Bunların ancak cüz'i bir bölümü pazarlara intikal ediyor ve sınırlı oranda satış imkanı bulabiliyor. Kısaca Türk halkı olarak bizler, kendi çiftçimizin ürettiği meyve ve sebzeyi yiyoruz. Zaten kriz ortamında ithal ürünlerin yanına yaklaşabilmek ne mümkün!
Türk çiftçisinin hormon kullanmadığı iddiasına gelince... Kimi çiftçilerimiz, halkın sağlığını gözardı edercesine, daha fazla ürün elde edebilmek için 'hormon'a adeta saldırıyor. Aslında bu kafadaki çiftçiler, kendilerine zarar veriyor: Bir kere sahip oldukları toprakları kirletiyorlar. İkinci olarak, şu anda olduğu gibi 'hormonlu ürünlerin fiyatları düştükçe' zarar ediyorlar.
Recep BAHAR'ın Analiz'inin devamı için lütfen tıklayınız....
Aynı zamanda bir ziraat profesörü olan Tarım Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp, geçtiğimiz günlerde meseleye ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu. Sayın Bakan, hormon iddialarını "sebze ve meyve ithalatçılarının" yaydığını savundu. Aynı zamanda da "Türk çiftçisinin hormon kullanmadığını" iddia etti. Maalesef Yeni Mesaj'da da dikkat çekildiği üzere, Bakan Gökalp'ın sözkonusu açıklamayı yaptığı gün, Tarım Bakanlığı'nın Türk çiftçisini bilgilendirmek amacıyla "Hormon El Kitabı" hazırladığı duyuruldu. Bakanlık aynı zamanda 'hormon kullanımı' konusunda çiftçileri bilgilendirmek için 'afişler' de bastırmış.
Sayın Gökalp'ın her iki iddiası da gerçekleri yansıtmıyor: Bir kere Türkiye, sebze ithalatı yapmıyor. Yapılıyorsa da, çok cüz'i oranda. Bunlar da bizim alışveriş yaptığımız pazarlara intikal etmiyor. Keza meyve ithalatı da sınırlı. Örnek vermek gerekirse, Fransa'dan şu sıralarda 'granny smith türü' yeşil elma, Şili'den üzüm, İspanya ve İran'dan karpuz ve değişik ülkelerden kivi ile Türkiye'de yetişmeyen tropikal meyveler ithal ediliyor. Bunların ancak cüz'i bir bölümü pazarlara intikal ediyor ve sınırlı oranda satış imkanı bulabiliyor. Kısaca Türk halkı olarak bizler, kendi çiftçimizin ürettiği meyve ve sebzeyi yiyoruz. Zaten kriz ortamında ithal ürünlerin yanına yaklaşabilmek ne mümkün!
Türk çiftçisinin hormon kullanmadığı iddiasına gelince... Kimi çiftçilerimiz, halkın sağlığını gözardı edercesine, daha fazla ürün elde edebilmek için 'hormon'a adeta saldırıyor. Aslında bu kafadaki çiftçiler, kendilerine zarar veriyor: Bir kere sahip oldukları toprakları kirletiyorlar. İkinci olarak, şu anda olduğu gibi 'hormonlu ürünlerin fiyatları düştükçe' zarar ediyorlar.
Recep BAHAR'ın Analiz'inin devamı için lütfen tıklayınız....