Irak sınırına asker yığan Türkiye'yle, Kürtleri tehdit eden İran arasında canlandırılan bir anlaşma var. İran PKK'yla savaşması karşılığında Türkiye'nin Azeri azınlığı ve nükleer sorunda ABD'yi desteklememesini istiyor. Faruk Hacı Mustafa, Arap El-Hayat'ta yazıyor ABD'nin Türkiye'nin Irak Kürdistanı'na operasyon düzenleyip PKK'nın izini sürmesine karşı çıkması ve Kerkük referandumunu desteklemesiyle rahatlayan Kürtler bu kez, İran'ın kendi Kürtlerinin ve Irak Kürdistanı sınırlarındaki PKK unsurlarının izini sürme tehdidiyle karşılaştı. İran'ın şu an böyle bir tutum almasının birçok sebebi var: Öncelikle, iç tıkanıklık, insan hakları dosyaları ve Arap, Kürt ve Azerilerin hakları nedeniyle İran şu an zayıf. İkincisi, nükleer programı konusunda uluslararası toplumla ortak bir formüle ulaşamadı. Üçüncü neden de, ABD'nin İran'ı vuracağı yönündeki ciddi tehdit. İran'ın Kürtlere yönelik tutumu, bir tür öncü savaş olarak tanımlanabilir. Tahran, Kürt veya Irak hükümetiyle bir operasyona izin verecek bir anlaşma yapmadı, dolayısıyla sınır ihlali hakkı yok. Fakat bu yeni tutum boşuna değil. ABD'nin Türklerin umutlarını suya düşürmesi sonrası, İran'la Türkiye arasında canlandırılan bir anlaşma var. İran'ın PKK'yla savaşması karşılığı, Türkiye de Azerileri desteklemeyecek ve ABD'nin İran'ı kendi topraklarından vurmasına izin vermeyecek. Bazıları, İran'ın Türkiye'yi savunarak bölgeyi PKK unsurlarından temizlemeye kalkışmasının, aslında Irak ve ABD'yle ilgili olduğu görüşünde. İran, Irak kartını kaybetmek istemiyor. Tahran aslında, Kürtlere saldırarak onların kendi sınırlarını koruması ve sonrasında bazı Iraklıların da Kürtlere karşı İran'ı savunması için Irak sınırlarını ihlal ediyor. Böylelikle Irak'ta siyasi çatlak derinleşecek ve karmaşa artacak. Irak'taki Kürtlerin karşısında zor bir denklem var; İran'ın Kürdistan tutumundaki gelişmeyle birlikte, kerpetenin dişleri arasında kaldılar. Bir yandan İran'ın sınır ihlali ve Türkiye'nin sınıra asker yığınağı, diğer yandan Irak'taki ortaklarıyla tamamlamakta ısrar ettikleri siyasi çalışma... Görünen o ki, ABD'nin verdiği güvenceler Kürtlerin endişesini hafifletmedi ve İran iç kozunu da kullanıyor. Tahran'ın Mehdi Ordusu'nun Kerkük tutumunu destekleyip kentteki şartların doğallaşmasına karşı çıkması, Kürtleri bir kez daha bölgeyle çatışma konumuna getiriyor. Kürtler yine bölge ülkelerinin aracı oldu. Peki, İran ve Türkiye'nin, Kürtlerin bölgenin yerli halkı olduğunu ve diğerleri gibi yaşama hakkı bulunduğunu düşünme zamanı gelmedi mi? İran'ın Irak Kürdistanı'ndaki Kürt mevzilerini vurma tehdidinin yarattığı en önemli soru işaretleri şunlar: Bu tehdit, İran'ın Türkiye'ye komşuluk gereği sunduğu bir hizmet mi? Yoksa ABD'nin, Tahran'ın nükleer programını gözlemlemesi veya İran'ı vurması için topraklarını kullanmasına izni vermeyen Türkiye'yle yapılan bir pazarlık mı? Acaba İran, güçlerini Irak sınırına yığan Türkiye'den cesaret mi aldı? Yoksa barış konferansını bekleyen Irak güçlerini mi tehdit ediyor? Ya da bunlar İran'ın ABD'ye verdiği bir mesaj mı? Kürtlere göre bu tehdit mesajdan fazlasını taşıyor; kimse bu tutumun Kürtlerden değil de, İran'ın nükleer krizinden kaynaklandığını inkâr etmiyor. Zira İran Kürtleri, Ahmedinecad'ın iktidara gelmesinden bu yana dikkatli. Çünkü Ahmedinecad İranlı Kürtlerle acı bir deneyime sahip; İran Kürdistan Demokrasi Partisi lideri Abdurrahman Kasımlo suikastının arkasında olmakla suçlanıyor. İran'ın kendi kendisine ateş açtığını düşünenler de var. Tahran'ın böyle bir eylemden kaçınacağı öngörülüyordu; acaba İran uluslararası baskı altındayken ve Irak'ın içişlerine karışmakla suçlanırken bu tür eylemlere muhtaç mı?