Türkiye'de inşaat sektörü son zamanlarda ciddi sıçrama yaptı. Oysa ABD'de ve İspanya'da bu sektörler ciddi sıkıntı içinde. Türkiye'de benzer süreci yaşayabilir mi? Deniz Gökçe yazıyor Önceki günkü yazımızda, İspanya'da son yıllarda, tam 11 yıl süreyle yaşanan inşaat sektörü balonunun ekonomik sonuçlarını incelemeye başlamıştık. Bu süreçte yılda ortalama 750 bin konut inşa edilmiş, ciddi altyapı yatırımı gerçekleştirilmiş, çok sayıda yeni iş yaratılmış, inşaat sektörü sanayi sektörü ürünlerine çok büyük talep meydana getirmişti. Gene bu süreçte İspanya, AB ortalamasının iki mislini aşan, yüzde 3.6 ortalama yıllık reel büyüme hızı yakalamıştı. İspanya bu tür bir ekonomik başarıyı belki başka bir şekilde yakalayamazdı.Bu süreçte, 1997-2005 arasında, gayrimenkul fiyatları yüzde 170 artmıştı. Aynı tarihler arasında, İspanya'da mortgage kaynaklı hane halkı borç stoku 652 milyar euro düzeyine çıkmıştı. Bu borç daha sonraki yıllarda, yılda yüzde 25 hızla büyümeye başlamıştı. Bu mortgage borcunun yüzde 97'si değişken faizli borçtu. Mesela bir araştırmaya göre, 2004 yılında yapılan evlerin sayısı 800 bin kadarken, bu evlerin 300 bin kadarı İspanyollar, 100 bin kadarı yabancı yatırımcılar, 100 bin kadarı da İspanya'da yaşayan yabancılar tarafından satın alınmış, 300 bin kadarı da konut stokuna eklenmişti. Ülkede 16.5 milyon aile varken, bitmiş konut stoku 22-24 milyona yükselmiş, o arada 3-4 milyon kadar da boş duran ev ortaya çıkmıştı. Bu süreçte İspanya'da konut sahipliği yüzde 80 düzeyini aşarken, bazı bankalar genç insanlara 30 hatta 40 yıllık mortgage, yani ipotek senetleri imzalatmıştı.Türkiye'ye benziyorİspanya'da inşaat sektörü balonunun yaşanmasında rol oynayan faktörler Türkiye'nin bugünkü durumuna oldukça benziyordu. Maliye politikası oldukça başarılı olmuş, bütçe ve kamu borcu kontrol altına alınmıştı. Euro tek para sistemine girildikten sonra da faiz hadleri çok düşmüştü. AB tarafından verilen yardım ve sübvansiyonlar da kullanılabilir ucuz fon oluşturmuştu (yalnızca 2004 yılında 8.4 milyar euro). Uygulanan yapısal reformlar ve deregülasyon piyasayı genişletmiş, 4 milyona kadar varan AB içi ve dışından göç de, ucuz emekçi meydana getirmişti. Bu gelişmeler ortamında, İspanya'nın yaşam standardı euro bölgesi ortalamasının yüzde 20 altında bir düzeyden, 2003 yılından yüzde 13 altı gibi bir düzeye yükselmişti. Salt konut sektörü, 2004 yılında, İspanya'nın GSYİH sayısının yüzde 9.5 kadarına varmıştı. İspanya'da yapılan konut sayısı Fransa, İtalya ve Almanya'da yapılan toplam konut sayısından daha fazlaydı. Ancak 2004 yılı sonrasında AB yardımlarının kesilmesi ve İspanya'nın artık AB bütçesine kendisinin katkı yapmaya mecbur olması, durumu değiştiren önemli faktörlerden biri olacaktı.Gerileme başlıyorDiğer taraftan insanların kendi evlerine sahip olmaları bir servet etkisi yaratarak tüketimi artırıyor ve aşırı harcamaya neden oluyordu. Bugün biliniyor ki bu süreçte İspanyol ekonomisi inşaat ve gayrimenkul sektörüne aşırı dozda bağımlı hale gelmişti ve bu sektördeki yavaşlama, ekonomi genelinde yavaşlama anlamına gelmek zorundaydı. Bu da ciddi bir istihdam sorununa yol açabilirdi. Çünkü konut sektörü doğrudan 2 milyon ve dolaylı olarak da 3 milyon kadar insana iş yaratıyordu.Sonunda konut ve inşaat arzı, talebe denk gelip aşınca da, 2006 yılından itibaren inşaat sektöründe sorunlar başladı. Ama bu arada yapısal değişiklikler de başlamıştı. İnşaatçılar talebin yavaşlamaya başladığını görünce yavaş yavaş başka faaliyet alanlarına doğru kaymaya başladılar. Birçok banka da mortgage konusunda coğrafi olarak başka ülkelere gitti. Bazı konut talebine dönük -mesela beyaz eşya- perakendeciler de başka faaliyet alanlarına geçmeye çalıştılar. Özetle, konut ve inşaat ile zenginleşen firmalar ve bankalar hem yurtdışına gidip uluslararası oldular hem de faaliyet alanlarını çeşitlendirmeye başladılar.