Prof. Dr. Haydar BAŞ, "Hatırlasanız biz İstanbul mitinginde, bu milletten icazet alınmasının lüzümunu beyan etmiştik. Gene aynı düşüncelerimi ifade ediyorum. Bugün asıl problem milletten icazet almayan insanların, sahneye çıkarken milletten icazet alan Bağımsız Türkiye Partisi'ni refüze etmeye çalışmış olmasıdır" dedi
Başyazarımız Prof. Dr. Haydar Baş bey, geçirdiği trafik kazası sebebiyle geçmiş olsun ziyaretinde bulunan Genel Yayın Yönetmenimiz Mehmet Emin Koç'un sorularını cevapladı.
Koç- Öncelikle Yeni Mesaj gazetemizin kıymetli okurlarıın selam ve acil şifa dileklerini getirdim. Kaza geçirdiğiniz haberi duyulunca telefonlarımız kilitlendi. Bütün bir milletimiz sizlere duacı olduklarını belirttiler.
Prof. Dr. Baş- Ben de bütün Yeni Mesaj okurlarına, Meltem TV izleyicilerine ve tüm milletime selam ve hürmetlerimi iletiyorum. Hakikaten ucuz kurtardık. Demek kaderimizde yaşamak da var. Elhamdülillah hayattayız. Şimdi süratli biçimde sıhhatime kavuşuyorum. Beni merak edip dua eden tüm kardeşlerime iyilik haberlerimizi iletiyor, muhabbetlerimi sunuyorum.
Koç- Bir gazetede yalan ve iftira dolu düzmece haber çıktı. Bu konuda neler dersiniz?
Prof. Dr. Baş- Bunlara esasen gülüp geçmek lazım. İfade buyurduğunuz gibi iftira. Bu iftira olduktan sonra siz de Ebu Cehil'e müslüman diyebilirsiniz; iş o kadar çığırından çıkmış.
Hatırıma bir menkıbe geldi... Hz. Musa, Tur dağında Cenab-ı Hakk'a "Ya Rabbi, herşeye tahammül ediyorum da; bu kulların bana iftira ediyorlar... Buna tahammül edemiyorum" diye şikayetini arzeder. "Sen onların kalbine ilham et de bana iftira etmesinler" diye niyazda bulunur. Cenab-ı Hak da cevaben "Ya Musa, öyle şeyi benden istiyorsun ki.. Kullarım bana hatır etmiyor ki sana etsinler. En büyük iftirayı bana yapıyorlar. Bana şirk koşuyorlar. Elbette sana da yapacaklar" buyurur. Bu, hak yolda yürüyen insanların mutlaka uğradığı bir cilvedir. Zaten bunu kabul etmeyen insanların adaleti, fazileti, doğruluğu dava etmesi de hiç mümkün değil.
Hz. Hüseyin'i şehit edenlerin bit hesabı
Bir başka vakıa daha hatırıma geldi. Malum; Hz. Hüseyin Efendimizi Kerbela'da şehit ediyorlar. Şehit edenler, Hac vesilesi ile Mekke'ye geliyorlar. Hac mevsiminde Mekke'de bir pire öldürüyorlar. Hemen Mekke'nin müftüsüne koşuyorlar. Ki o dönemlerde müftüler aynı zamanda mülki amir... Soruyorlar "Efendim, biz cinayet'ül hac işledik yani, yapılmaması gereken bir fiili yaptık. Bunun keffareti nedir?" Müftü Efendi de sorar: "Ne yaptınız? Pire öldürdünüz. Nereden geliyorsunuz?" "Bağdat tarafından, Kerbela'dan geldik" derler. Bunun üzerine Müftü efendi "Yahu siz, Allah sevgilisi Hz. Muhammed'in biricik torunu Hz. Hüseyin'i şehid ettiniz. Onun keffaretini sormuyorsunuz da; bana güya bir pirenin hesabını soruyorsunuz" der.
Reklam almak suç mu?
Şimdi memleket elden gidiyor. Bu arkadaşlar, bakın nasıl iftirada bulunuyor: "Eeee. .. Ortak değil ama, Haydar Hocanın teşvik ettiği, kabul ettiği, arkadaşlarının olduğu, çocuğunun olduğu şirketler belediyeden reklam aldı" Madde bir; reklam almak suç mu? Zaten gazetelerin, dergilerintelevizyonların ayakta kalabilmesi için reklam alması lazım. Bu bir suç mu? Ben olsam bile, ben bir yayın kurumunun içinde bulunan bir şahıs olarak reklam alsam, suç mu işlemiş olurum? Çalma mı çaldım, hırsızlık mı yaptım veya mübalağalı bir rakamla mı ikna edip kandırdım; böyle bir şey yok.
Bunlara gülüp geçmek lazım.
Kaldı ki verdikleri dökümanlarda, bilmem altı ayda Meltem'in aldığı reklam 70 milyar civarında, bir kalemde ise bir başka firmaya 80 milyar veriyorlar.
Arkadaşların verdiği bilgilere göre sadece onlar, kendi gruplarına trilyonlara yakın reklam almışlar. Peki, bu reklamı sen alınca, doğru, caiz oluyor da; Meltem alınca niye caiz olmuyor? Hem de Meltem çok ucuz birim fiyatlarla bu reklamı yayınlayacak; buna rağmen iftiraya konu edilecek... Bu çok ciddi bir kandırmaca.
7 Kasım sendromu
Ama milletimiz her 7 Kasımda bir yalanın bir dolanın, bir iftiranın mutlaka bize isabet edeceğini bildiği için ruhen onlar hazır vaziyetteler. Bunlara kimsenini pabuç bırakacağını zannetmiyorum, inanmaz. Dedikleri şeyler doğru değil.
Reklam almış; sana ne reklam almış da canım? Kandırmış mı, yalan mı konuşmuş, ne yapmış; onu söyle. Senin verdiğin reklam fiyatlarının bile çok çok altında fiyat vermiş; ne diyebilirsin buna sen?
Buradan ben çok ciddi bir oyun görüyorum. Bizi okuyan, izleyen, takip eden, kardeşlerimiz bunu görsün...
Milletin teveccühünden çekiniyorlar
Dikkat ederseniz Bağımsız Türkiye Partisi'nin gündeme çıkışından bu tarafa bazı gruplar, bazı odaklar pirelenmişler, kurtlanmışlar. Bir şeyler diyecekler demeye çalışıyorlar, ama diyemiyorlar. Biz bunların ağzını gerek fiilen, gerek hukuken, gerek fikren... tıkıyoruz. Dillerinin altındaki baklayı çıkarmaya, bir şeyler demeye iktidar sahibi olamıyorlar.
Hatırlarsanız biz İstanbul mitinginde, bu milletten icazet alınmasının lüzümunu beyan etmiştik. Gene aynı düşüncelerimi ifade ediyorum. Bugün asıl problem milletten icazet almayan insanların, sahneye çıkarken milletten icazet alan Bağımsız Türkiye Partisi'ni refüze etmeye çalışmış olmasıdır. Ne ile? İşte böyle karalamalarla.. İftirayla vs.
Ama milletin karnı bunlara tok. Devamlı yükselen bir trend var. Arkadaşları tebrik ediyorum. Hakikaten de başaracaklarına inanıyorum. Sistemli bir şekilde hem kadrolarını hem düşüncelerini, insanımıza aktarıyorlar. Ciddi bir talep var.
Bunu görmek lazım. Bunu insanımıza tamamen duyurmak lazım.
Bence asıl endişe bundan.
Dikkat ederseniz orada "tarikat" kelimesini kullanıyor ve geçiyor. Ne demek istiyorsun sen; ben müslümanım. Müslümanın, müslümanlığın kullandığın kelimeyle ne alakası var?
"Hodri meydan, çıksınlar tartışalım"
Diğer yandan ben dünya çapında bir tez sahibiyim. Bunu haykıra haykıra söylüyorum. Gizlice konuşmuyorum. Türkiye'de şu kadar parti başkanı, genel başkanları, bu kadar parti müntesipleri var... Çıksınlar hepsiyle tartışalım. Ben 24 saatte ülkenin problemlerini halledeceğim, dediğim andan itibaren bir yayın organı olman hasebiyle bize gelerek, yahu bunlar nedir, diye millete aktarman gerekmez mi? Senin yapacağın ilk iş bu değil mi? Habercilik de bu değil mi?
Bunun hiçbirini yapmıyorsun. Hatta programlarımıza üç-dört kamera gönderiyorlar; üç saniye haber gösteremiyorlar. O zaman niye gönderiyorsun?
Kendine göre bir takım uydurma haber düzmek için bir şeyler arıyorlar. Bizde hakikatten gayri birşey bulmaları mümkün değil.
Bizim, elhamdülillah, görüşlerimiz doyurucu. Zaten biz, işin hem fikri, hem de fiili organizasyonunu bildiğimiz için; ekonomiyi hayatın içindeki kuralları yaşayarak ortaya koyuyorum.
Ben bu noktada çok iddilayım; Adam Smith'miş, Keynes'miş... Bana göre; bunların görüşleri benim fikirlerimin yanında hiç bir şey bile değil. Bunların fikirlerini çürütmeye de hazırım.
Millet bu imkanı tanısın, Allah'ın izniyle göreceksiniz. Bu global anlayış, küresel anlayış, sadece bizi değil; bütün dünyayı kasıp kavuruyor. İnsanlığı avuçlarının içine almışlar; mağdur ediyorlar, mahkum ediyorlar.
Tabii müsade et de; sen bu kadar ulvi bir iddia ile ortaya çıkarken sana da ufak tefek bir takım iftiralarda bulunsunlar...
Koç- Muhterem hocam, Bağımsız Türkiye Partisi sizin fikirlerinizi, görüş, tespit ve teşhislerinizi temel baz olarak kabul etmiş, siyasi bir parti olarak ortaya çıkmış. BTP'ye koşan bütün vatan evlatları, sizin partinin başına geçmenizi arzu ediyor, istiyorlar. Ne dersiniz?
"En büyük duam bu aziz millete hizmet etmek"
Prof. Dr. Baş- Tabii ki milletin istediği olur. Cenabı Hak, bizi bu yüce millete hadim-hizmetçi eylesin. Rahmetli annemin, rahmetli babamın bana duası budur. Benimde kendime olan duam budur. Bu aziz millete hizmet etmek kadar büyük bir şeref yoktur. Ben buna böyle inanıyorum.
Söz bu noktaya gelmişken bir gerçeğin altını çizmekte fayda var... Bizim ifade ettiğimiz tezden sonra, piyasada, "dövizle alışveriş yapmayın, dövizi şöyle yapın, kısa zamanda biz ülkeyi şu bunalımdan kurtarırız" diyenler çıkmaya başladı. Daha da diyenler olacak. Bu kopyalarla birşeyler yapmaya çalışanlar oluyor. Ama bu tıpkı Mevlana'nın fil hikayesine benzer.
Eserinde anlatır ki, karanlık bir yerde insanlarda kimisi filin karnına dokunur, kimisi hortumuna, kimisi bacağına. Karnına dokunan, bu bir duvardır diyor. Bacağına dokunan, bu bir sütundur; hortumundan tutan, bu bir borudur diye tarif ediyor. Halbuki filin tarifi bu değildir. Herkes tuttuğu şekliyle tarif ediyor.
Şimdi bazı arkadaşlar da, bizim sistemimizin anatomisini bilmedikleri için kimi karnını, kimi ayağını, kimi burnunu tutmuş ve o şekilde tarif ediyorlar. Allah korusun bunlar olayın, tezin anotomisini bilmedikleri için çok ciddi bir çöküntü de yapabilirler; milletimiz bunlara itibar etmesin. Mevzi doğrular bütün içinde yer almadığı için bir ehemmiyeti, bir kıymeti yoktur. Fayda sağlamaz. Bunu milletimize aktarmak istiyorum.
Elbette milletimize, vatanımıza, devletimize hizmete hazırız. Dediğim gibi; çok engeller olacak. Ama milletimiz şunu bilsin, bizi hiçbir engel bizi vazifeden geri alamaz. Allah bu yolda bize hizmeti nasip eylesin. Zira ben, mücadele ile bu noktaya geldim. Öyle eli-kolu sallayarak, mücadelesiz bir yere gelmiş değilim.
O bakımda bize bunlar bir hiç gelir.
Son günlerde bir başka iftira dolu kampanyaya şahit oldum. Uydurma bir haberle beraber şu kadar zamandan beri okullarımızın üzerine geliyorlar. Tahkikatlar, soruşturmalar... Uydurma bir haberle arkadaşlara nefes aldırmıyorlar.
Kardeşim bu mümkün değil; zira bu bayrağa, bu sancağa, bu askere, bu devlete, bu polise, bu millete, bu çöpçüye, bu çiftçiye biz sahip çıkarız, çıkıyoruz. İftira kampanyasında bir dilekçe tanzim etmişler, sahte imzalar atmışlar. Öğretmenlerin adlarını kullanmışlar. Arkadaşlar yakında bilgi ve haber olarak verecekler. Uydurma dilekçelerin en son sahiplerine ulaşılıyor ki bir de ne görelim; hepsi düzmece, hepsi yalan, hepsi iftira.
Bu tip oyunlar olur. Biz bunlara hazırız. Miletimiz de hazır olsun. Yürüyüşümüze devam edeceğiz. Merak etmesinler. Hep beraber bu milletin inancını, fikrini, düşüncesini iktidar edip layık olduğu insanlık ailesi içerisindeki en yüksek yere taşıyacağız.
Allah milletimizle birlikte bunu yapmayı bize nasip etsin, diyor. Selam ve hürmetler sunuyorum.
Koç- Çok teşekkür ederiz efendim.
Başyazarımız Prof. Dr. Haydar Baş bey, geçirdiği trafik kazası sebebiyle geçmiş olsun ziyaretinde bulunan Genel Yayın Yönetmenimiz Mehmet Emin Koç'un sorularını cevapladı.
Koç- Öncelikle Yeni Mesaj gazetemizin kıymetli okurlarıın selam ve acil şifa dileklerini getirdim. Kaza geçirdiğiniz haberi duyulunca telefonlarımız kilitlendi. Bütün bir milletimiz sizlere duacı olduklarını belirttiler.
Prof. Dr. Baş- Ben de bütün Yeni Mesaj okurlarına, Meltem TV izleyicilerine ve tüm milletime selam ve hürmetlerimi iletiyorum. Hakikaten ucuz kurtardık. Demek kaderimizde yaşamak da var. Elhamdülillah hayattayız. Şimdi süratli biçimde sıhhatime kavuşuyorum. Beni merak edip dua eden tüm kardeşlerime iyilik haberlerimizi iletiyor, muhabbetlerimi sunuyorum.
Koç- Bir gazetede yalan ve iftira dolu düzmece haber çıktı. Bu konuda neler dersiniz?
Prof. Dr. Baş- Bunlara esasen gülüp geçmek lazım. İfade buyurduğunuz gibi iftira. Bu iftira olduktan sonra siz de Ebu Cehil'e müslüman diyebilirsiniz; iş o kadar çığırından çıkmış.
Hatırıma bir menkıbe geldi... Hz. Musa, Tur dağında Cenab-ı Hakk'a "Ya Rabbi, herşeye tahammül ediyorum da; bu kulların bana iftira ediyorlar... Buna tahammül edemiyorum" diye şikayetini arzeder. "Sen onların kalbine ilham et de bana iftira etmesinler" diye niyazda bulunur. Cenab-ı Hak da cevaben "Ya Musa, öyle şeyi benden istiyorsun ki.. Kullarım bana hatır etmiyor ki sana etsinler. En büyük iftirayı bana yapıyorlar. Bana şirk koşuyorlar. Elbette sana da yapacaklar" buyurur. Bu, hak yolda yürüyen insanların mutlaka uğradığı bir cilvedir. Zaten bunu kabul etmeyen insanların adaleti, fazileti, doğruluğu dava etmesi de hiç mümkün değil.
Hz. Hüseyin'i şehit edenlerin bit hesabı
Bir başka vakıa daha hatırıma geldi. Malum; Hz. Hüseyin Efendimizi Kerbela'da şehit ediyorlar. Şehit edenler, Hac vesilesi ile Mekke'ye geliyorlar. Hac mevsiminde Mekke'de bir pire öldürüyorlar. Hemen Mekke'nin müftüsüne koşuyorlar. Ki o dönemlerde müftüler aynı zamanda mülki amir... Soruyorlar "Efendim, biz cinayet'ül hac işledik yani, yapılmaması gereken bir fiili yaptık. Bunun keffareti nedir?" Müftü Efendi de sorar: "Ne yaptınız? Pire öldürdünüz. Nereden geliyorsunuz?" "Bağdat tarafından, Kerbela'dan geldik" derler. Bunun üzerine Müftü efendi "Yahu siz, Allah sevgilisi Hz. Muhammed'in biricik torunu Hz. Hüseyin'i şehid ettiniz. Onun keffaretini sormuyorsunuz da; bana güya bir pirenin hesabını soruyorsunuz" der.
Reklam almak suç mu?
Şimdi memleket elden gidiyor. Bu arkadaşlar, bakın nasıl iftirada bulunuyor: "Eeee. .. Ortak değil ama, Haydar Hocanın teşvik ettiği, kabul ettiği, arkadaşlarının olduğu, çocuğunun olduğu şirketler belediyeden reklam aldı" Madde bir; reklam almak suç mu? Zaten gazetelerin, dergilerintelevizyonların ayakta kalabilmesi için reklam alması lazım. Bu bir suç mu? Ben olsam bile, ben bir yayın kurumunun içinde bulunan bir şahıs olarak reklam alsam, suç mu işlemiş olurum? Çalma mı çaldım, hırsızlık mı yaptım veya mübalağalı bir rakamla mı ikna edip kandırdım; böyle bir şey yok.
Bunlara gülüp geçmek lazım.
Kaldı ki verdikleri dökümanlarda, bilmem altı ayda Meltem'in aldığı reklam 70 milyar civarında, bir kalemde ise bir başka firmaya 80 milyar veriyorlar.
Arkadaşların verdiği bilgilere göre sadece onlar, kendi gruplarına trilyonlara yakın reklam almışlar. Peki, bu reklamı sen alınca, doğru, caiz oluyor da; Meltem alınca niye caiz olmuyor? Hem de Meltem çok ucuz birim fiyatlarla bu reklamı yayınlayacak; buna rağmen iftiraya konu edilecek... Bu çok ciddi bir kandırmaca.
7 Kasım sendromu
Ama milletimiz her 7 Kasımda bir yalanın bir dolanın, bir iftiranın mutlaka bize isabet edeceğini bildiği için ruhen onlar hazır vaziyetteler. Bunlara kimsenini pabuç bırakacağını zannetmiyorum, inanmaz. Dedikleri şeyler doğru değil.
Reklam almış; sana ne reklam almış da canım? Kandırmış mı, yalan mı konuşmuş, ne yapmış; onu söyle. Senin verdiğin reklam fiyatlarının bile çok çok altında fiyat vermiş; ne diyebilirsin buna sen?
Buradan ben çok ciddi bir oyun görüyorum. Bizi okuyan, izleyen, takip eden, kardeşlerimiz bunu görsün...
Milletin teveccühünden çekiniyorlar
Dikkat ederseniz Bağımsız Türkiye Partisi'nin gündeme çıkışından bu tarafa bazı gruplar, bazı odaklar pirelenmişler, kurtlanmışlar. Bir şeyler diyecekler demeye çalışıyorlar, ama diyemiyorlar. Biz bunların ağzını gerek fiilen, gerek hukuken, gerek fikren... tıkıyoruz. Dillerinin altındaki baklayı çıkarmaya, bir şeyler demeye iktidar sahibi olamıyorlar.
Hatırlarsanız biz İstanbul mitinginde, bu milletten icazet alınmasının lüzümunu beyan etmiştik. Gene aynı düşüncelerimi ifade ediyorum. Bugün asıl problem milletten icazet almayan insanların, sahneye çıkarken milletten icazet alan Bağımsız Türkiye Partisi'ni refüze etmeye çalışmış olmasıdır. Ne ile? İşte böyle karalamalarla.. İftirayla vs.
Ama milletin karnı bunlara tok. Devamlı yükselen bir trend var. Arkadaşları tebrik ediyorum. Hakikaten de başaracaklarına inanıyorum. Sistemli bir şekilde hem kadrolarını hem düşüncelerini, insanımıza aktarıyorlar. Ciddi bir talep var.
Bunu görmek lazım. Bunu insanımıza tamamen duyurmak lazım.
Bence asıl endişe bundan.
Dikkat ederseniz orada "tarikat" kelimesini kullanıyor ve geçiyor. Ne demek istiyorsun sen; ben müslümanım. Müslümanın, müslümanlığın kullandığın kelimeyle ne alakası var?
"Hodri meydan, çıksınlar tartışalım"
Diğer yandan ben dünya çapında bir tez sahibiyim. Bunu haykıra haykıra söylüyorum. Gizlice konuşmuyorum. Türkiye'de şu kadar parti başkanı, genel başkanları, bu kadar parti müntesipleri var... Çıksınlar hepsiyle tartışalım. Ben 24 saatte ülkenin problemlerini halledeceğim, dediğim andan itibaren bir yayın organı olman hasebiyle bize gelerek, yahu bunlar nedir, diye millete aktarman gerekmez mi? Senin yapacağın ilk iş bu değil mi? Habercilik de bu değil mi?
Bunun hiçbirini yapmıyorsun. Hatta programlarımıza üç-dört kamera gönderiyorlar; üç saniye haber gösteremiyorlar. O zaman niye gönderiyorsun?
Kendine göre bir takım uydurma haber düzmek için bir şeyler arıyorlar. Bizde hakikatten gayri birşey bulmaları mümkün değil.
Bizim, elhamdülillah, görüşlerimiz doyurucu. Zaten biz, işin hem fikri, hem de fiili organizasyonunu bildiğimiz için; ekonomiyi hayatın içindeki kuralları yaşayarak ortaya koyuyorum.
Ben bu noktada çok iddilayım; Adam Smith'miş, Keynes'miş... Bana göre; bunların görüşleri benim fikirlerimin yanında hiç bir şey bile değil. Bunların fikirlerini çürütmeye de hazırım.
Millet bu imkanı tanısın, Allah'ın izniyle göreceksiniz. Bu global anlayış, küresel anlayış, sadece bizi değil; bütün dünyayı kasıp kavuruyor. İnsanlığı avuçlarının içine almışlar; mağdur ediyorlar, mahkum ediyorlar.
Tabii müsade et de; sen bu kadar ulvi bir iddia ile ortaya çıkarken sana da ufak tefek bir takım iftiralarda bulunsunlar...
Koç- Muhterem hocam, Bağımsız Türkiye Partisi sizin fikirlerinizi, görüş, tespit ve teşhislerinizi temel baz olarak kabul etmiş, siyasi bir parti olarak ortaya çıkmış. BTP'ye koşan bütün vatan evlatları, sizin partinin başına geçmenizi arzu ediyor, istiyorlar. Ne dersiniz?
"En büyük duam bu aziz millete hizmet etmek"
Prof. Dr. Baş- Tabii ki milletin istediği olur. Cenabı Hak, bizi bu yüce millete hadim-hizmetçi eylesin. Rahmetli annemin, rahmetli babamın bana duası budur. Benimde kendime olan duam budur. Bu aziz millete hizmet etmek kadar büyük bir şeref yoktur. Ben buna böyle inanıyorum.
Söz bu noktaya gelmişken bir gerçeğin altını çizmekte fayda var... Bizim ifade ettiğimiz tezden sonra, piyasada, "dövizle alışveriş yapmayın, dövizi şöyle yapın, kısa zamanda biz ülkeyi şu bunalımdan kurtarırız" diyenler çıkmaya başladı. Daha da diyenler olacak. Bu kopyalarla birşeyler yapmaya çalışanlar oluyor. Ama bu tıpkı Mevlana'nın fil hikayesine benzer.
Eserinde anlatır ki, karanlık bir yerde insanlarda kimisi filin karnına dokunur, kimisi hortumuna, kimisi bacağına. Karnına dokunan, bu bir duvardır diyor. Bacağına dokunan, bu bir sütundur; hortumundan tutan, bu bir borudur diye tarif ediyor. Halbuki filin tarifi bu değildir. Herkes tuttuğu şekliyle tarif ediyor.
Şimdi bazı arkadaşlar da, bizim sistemimizin anatomisini bilmedikleri için kimi karnını, kimi ayağını, kimi burnunu tutmuş ve o şekilde tarif ediyorlar. Allah korusun bunlar olayın, tezin anotomisini bilmedikleri için çok ciddi bir çöküntü de yapabilirler; milletimiz bunlara itibar etmesin. Mevzi doğrular bütün içinde yer almadığı için bir ehemmiyeti, bir kıymeti yoktur. Fayda sağlamaz. Bunu milletimize aktarmak istiyorum.
Elbette milletimize, vatanımıza, devletimize hizmete hazırız. Dediğim gibi; çok engeller olacak. Ama milletimiz şunu bilsin, bizi hiçbir engel bizi vazifeden geri alamaz. Allah bu yolda bize hizmeti nasip eylesin. Zira ben, mücadele ile bu noktaya geldim. Öyle eli-kolu sallayarak, mücadelesiz bir yere gelmiş değilim.
O bakımda bize bunlar bir hiç gelir.
Son günlerde bir başka iftira dolu kampanyaya şahit oldum. Uydurma bir haberle beraber şu kadar zamandan beri okullarımızın üzerine geliyorlar. Tahkikatlar, soruşturmalar... Uydurma bir haberle arkadaşlara nefes aldırmıyorlar.
Kardeşim bu mümkün değil; zira bu bayrağa, bu sancağa, bu askere, bu devlete, bu polise, bu millete, bu çöpçüye, bu çiftçiye biz sahip çıkarız, çıkıyoruz. İftira kampanyasında bir dilekçe tanzim etmişler, sahte imzalar atmışlar. Öğretmenlerin adlarını kullanmışlar. Arkadaşlar yakında bilgi ve haber olarak verecekler. Uydurma dilekçelerin en son sahiplerine ulaşılıyor ki bir de ne görelim; hepsi düzmece, hepsi yalan, hepsi iftira.
Bu tip oyunlar olur. Biz bunlara hazırız. Miletimiz de hazır olsun. Yürüyüşümüze devam edeceğiz. Merak etmesinler. Hep beraber bu milletin inancını, fikrini, düşüncesini iktidar edip layık olduğu insanlık ailesi içerisindeki en yüksek yere taşıyacağız.
Allah milletimizle birlikte bunu yapmayı bize nasip etsin, diyor. Selam ve hürmetler sunuyorum.
Koç- Çok teşekkür ederiz efendim.