Malta 380 bin nüfuslu, yaklaşık 316 kilometrekare yüzölçümü olan, Akdeniz'in ortasında yer alan 3 adadan müteşekkil bir ülke. Arapça ile akraba bir dil kullanan Maltalıların başlıca geçim kaynağı turizm. Şu sıralarda Malta'da tıpkı Türkiye'de olduğu gibi hararetli bir tartışma yaşanıyor. Avrupa Birliği'ne (AB) girsek mi, girmesek mi tartışması. Türkiye ile karşılaştırıldığında AB'ye üyelik yolunda Malta'nın pek çok avantajı bulunuyor. Brüksel'in ilk dalgada AB'ye üye alınacağına kesin gözüyle baktığı adaylardan biri de Malta. Ancak Avrupa Birliği'nin kamuoyu araştırma kurumu Eurobarometer'in aday ülkelerde düzenlediği son anketin de ortaya koyduğu gibi, Maltalılar AB'ye hala sıcak bakmıyor.
Avrupa'ya kuşku ile yaklaşıyorlar
Malta küçük bir ada devleti ama 13 Avrupa Birliği üye adayı arasında ekonomik açıdan en büyüklerinden biri. Buna rağmen halkının sadece yüzde 40'ı Avrupa Birliği'ne üye olmaktan yana. Yüzde 36'sı buna karşı. 1990 yılında iktidardaki milliyetçi partinin üyelik başvurusunda bulunmasından bu yana 11 yıldır üyelik tartışmaları devam ediyor. Her dört kişiden biri hala 2003 yılında bu konuda düzenlenecek halk oylamasında ne yönde oy kullanacağına karar vermemiş. Malta'nın 38 yıllık ulusal tarihinde ilk kez çoğunluk Avrupa'ya kuşku ile yaklaşıyor. Avrupa Birliği'ne ve kurumlarına güven duyanların oranı yüzde 35'i geçmiyor.
İktidar AB'ye girmekte ısrarlı ama...
Brüksel, son ilerleme raporunda, istikrarlı demokrasisi, hukuk devleti kimliği ve işler piyasa ekonomisisi ile Malta'ya pekiyi notu vermişti. Malta'nın muhafazakar Başbakanı Edward Fenech Adami de, Avrupa Birliği üyeliğini, ülkesinin tüm Avrupa ile daima iyi ilişki içinde olmasının doğal sonucu olarak değerlendiriyor ve şöyle diyor:
"Malta'nın bir Avrupa ülkesi olduğu ve Avrupa Birliği üyeliği için gerekli tüm şartları yerine getirdiği tartışma götürmüyor. Malta başından beri bir demokrasiydi ve siyasi açıdan kendini hep Avrupa'nın bir parçası saymıştı. Ekonomimize gelince, yıllardır sürdürdüğümüz ticari ilişkilerin ışığında zaten AB'ye entegre olmuş durumdayız. Yerimizin Avrupa Birliği olduğundan kuşku duymuyoruz."
Ne var ki, muhalefetteki İşçi Partisi'ne Başbakan'ın bu arzusu kabus gibi geliyor. İşçi Partililer Malta'nın Avrupa Birliği üyeliği için yeterince olgunlaşmadığını savunuyorlar. Eski bir İngiliz sömürgesi olan Malta 1964'de bağımsızlığına kavuştuğu günden beri, iktidar nöbet değiştirir gibi, bir İşçi Partisi'ne bir Muhafazakar Milliyetçi Parti'ye geçiyor . Seçim sonuçlarını sadece bir kaç bin oy tayin ediyor. Şu anda muhafazakarlar iktidarda onun için İşçi Partisi umudunu 2003 yılındaki AB üyeliğinin de halkın oyuna sunulacağı seçimlere bağlamış durumda. Seçimleri kazanıp iktidara geldiği takdirde ise Avrupa Birliği dosyalarını yeniden rafa kaldırmakta kararlı.
Akdeniz'in İsviçre'si Malta
İşçi Partisi, cömert sübvansiyonlarla ayakta tutulan Malta ekonomisinin Avrupa'nın serbest piyasa rekabet koşullarına ayak uyduramayacağını ve binlerce iş yerinin tehlikeye düşeceğini savunuyor. İşçi Partisi, Malta'nın Avrupa Birliği'nin Akdeniz'de oluşturmayı hedeflediği serbest ticaret bölgesine katılmasından ve "Akdenizin İsviçresi" olmasından yana. Partinin dışpolitika sözcüsü George Vella şöyle diyor: "Ben Malta'nın yalnızlığa itileceği kanısında değilim. Norveç Avrupa'dan izole oldu mu? Ya da Liechtenstein, İzlanda veya İsviçre? Onun için bizim siyasi sloganımız : Malta- Akdenizin İsviçresi.. Yani hem Avrupa Birliği ile bağlarımızı esnek tutmak hem de ilişkilerimizi derinleştirmekten yanayız. Avrupa Birliği üyeliğinden kaygı duyanların başında işçiler, kamu hizmetlileri, zanaatkarlar, bakkallar, küçük lokanta ve otel sahipleri geliyor. Küçük ölçekli işletmeler Avrupa Birliği'ne üye olunduğu takdirde, dev süper market ya da otel zincirleri tarafından yenilip yutulmaktan korkuyorlar.
Bağımsızlık herşeyin ötesinde
Yıllardır AB Malta'da siyasetin bir numaralı tartışma konusu. AB yanlıları ve karşıtları arasındaki söz düellosu bitmek bilmiyor. Halk da Avrupa'ya bir evet diyor, bir hayır. Alman tarihçi Thomas Freller, bu kararsızlığın ardında yatan tarihi nedenleri iyi biliyor. Beş yıldır Malta Üniversitesi'nde ders veren ve Maltalıları yakından tanıyan Profesör Freller, bu konuda şöyle diyor: "Üç yüzyıl önce de bu minik ada Malta Şövalyelerinin yönetiminde bir tür Avrupa Birliği'ydi. Şövalyelik tarikatı tüm Avrupa'dan asilleri biraraya getirmişti. Yani bir anlamda Malta, minik bir Avrupaydı." Professör Freller "ama" diyor ve ekliyor: "Finikelilerden İngilizlere, 3 bin yıl yabancıların hükümranlığında yaşayan Maltalılar çok çektiler. Tarih, Malta'nın ve Maltalıların yeniden Avrupalılar tarafından sömürüleceği korkusunu besleyen en önemli faktör."
Avrupa'ya kuşku ile yaklaşıyorlar
Malta küçük bir ada devleti ama 13 Avrupa Birliği üye adayı arasında ekonomik açıdan en büyüklerinden biri. Buna rağmen halkının sadece yüzde 40'ı Avrupa Birliği'ne üye olmaktan yana. Yüzde 36'sı buna karşı. 1990 yılında iktidardaki milliyetçi partinin üyelik başvurusunda bulunmasından bu yana 11 yıldır üyelik tartışmaları devam ediyor. Her dört kişiden biri hala 2003 yılında bu konuda düzenlenecek halk oylamasında ne yönde oy kullanacağına karar vermemiş. Malta'nın 38 yıllık ulusal tarihinde ilk kez çoğunluk Avrupa'ya kuşku ile yaklaşıyor. Avrupa Birliği'ne ve kurumlarına güven duyanların oranı yüzde 35'i geçmiyor.
İktidar AB'ye girmekte ısrarlı ama...
Brüksel, son ilerleme raporunda, istikrarlı demokrasisi, hukuk devleti kimliği ve işler piyasa ekonomisisi ile Malta'ya pekiyi notu vermişti. Malta'nın muhafazakar Başbakanı Edward Fenech Adami de, Avrupa Birliği üyeliğini, ülkesinin tüm Avrupa ile daima iyi ilişki içinde olmasının doğal sonucu olarak değerlendiriyor ve şöyle diyor:
"Malta'nın bir Avrupa ülkesi olduğu ve Avrupa Birliği üyeliği için gerekli tüm şartları yerine getirdiği tartışma götürmüyor. Malta başından beri bir demokrasiydi ve siyasi açıdan kendini hep Avrupa'nın bir parçası saymıştı. Ekonomimize gelince, yıllardır sürdürdüğümüz ticari ilişkilerin ışığında zaten AB'ye entegre olmuş durumdayız. Yerimizin Avrupa Birliği olduğundan kuşku duymuyoruz."
Ne var ki, muhalefetteki İşçi Partisi'ne Başbakan'ın bu arzusu kabus gibi geliyor. İşçi Partililer Malta'nın Avrupa Birliği üyeliği için yeterince olgunlaşmadığını savunuyorlar. Eski bir İngiliz sömürgesi olan Malta 1964'de bağımsızlığına kavuştuğu günden beri, iktidar nöbet değiştirir gibi, bir İşçi Partisi'ne bir Muhafazakar Milliyetçi Parti'ye geçiyor . Seçim sonuçlarını sadece bir kaç bin oy tayin ediyor. Şu anda muhafazakarlar iktidarda onun için İşçi Partisi umudunu 2003 yılındaki AB üyeliğinin de halkın oyuna sunulacağı seçimlere bağlamış durumda. Seçimleri kazanıp iktidara geldiği takdirde ise Avrupa Birliği dosyalarını yeniden rafa kaldırmakta kararlı.
Akdeniz'in İsviçre'si Malta
İşçi Partisi, cömert sübvansiyonlarla ayakta tutulan Malta ekonomisinin Avrupa'nın serbest piyasa rekabet koşullarına ayak uyduramayacağını ve binlerce iş yerinin tehlikeye düşeceğini savunuyor. İşçi Partisi, Malta'nın Avrupa Birliği'nin Akdeniz'de oluşturmayı hedeflediği serbest ticaret bölgesine katılmasından ve "Akdenizin İsviçresi" olmasından yana. Partinin dışpolitika sözcüsü George Vella şöyle diyor: "Ben Malta'nın yalnızlığa itileceği kanısında değilim. Norveç Avrupa'dan izole oldu mu? Ya da Liechtenstein, İzlanda veya İsviçre? Onun için bizim siyasi sloganımız : Malta- Akdenizin İsviçresi.. Yani hem Avrupa Birliği ile bağlarımızı esnek tutmak hem de ilişkilerimizi derinleştirmekten yanayız. Avrupa Birliği üyeliğinden kaygı duyanların başında işçiler, kamu hizmetlileri, zanaatkarlar, bakkallar, küçük lokanta ve otel sahipleri geliyor. Küçük ölçekli işletmeler Avrupa Birliği'ne üye olunduğu takdirde, dev süper market ya da otel zincirleri tarafından yenilip yutulmaktan korkuyorlar.
Bağımsızlık herşeyin ötesinde
Yıllardır AB Malta'da siyasetin bir numaralı tartışma konusu. AB yanlıları ve karşıtları arasındaki söz düellosu bitmek bilmiyor. Halk da Avrupa'ya bir evet diyor, bir hayır. Alman tarihçi Thomas Freller, bu kararsızlığın ardında yatan tarihi nedenleri iyi biliyor. Beş yıldır Malta Üniversitesi'nde ders veren ve Maltalıları yakından tanıyan Profesör Freller, bu konuda şöyle diyor: "Üç yüzyıl önce de bu minik ada Malta Şövalyelerinin yönetiminde bir tür Avrupa Birliği'ydi. Şövalyelik tarikatı tüm Avrupa'dan asilleri biraraya getirmişti. Yani bir anlamda Malta, minik bir Avrupaydı." Professör Freller "ama" diyor ve ekliyor: "Finikelilerden İngilizlere, 3 bin yıl yabancıların hükümranlığında yaşayan Maltalılar çok çektiler. Tarih, Malta'nın ve Maltalıların yeniden Avrupalılar tarafından sömürüleceği korkusunu besleyen en önemli faktör."