logo
26 NİSAN 2024

MİLLETİMİZLE OYNANIYOR

25.03.2005 00:00:00
BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Baş, Türkiye'yi oyun sahasına döndürenlerin 'milli direncimizi yok etmek için' tüm imkanlarını seferber ettiklerini söyledi. BTP Lideri, "BOP'un dinlerarası diyalog faaliyetlerinin devamı olduğuna" da işaret etti

*Taşeronlar iş başında

Çanakkale Savaşı ile Irak'ın işgali arasında benzerlik kuran BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, Irak'taki Haçlı Savaşının devam ettiği süreçte Türk milletinin direncini oluşturan, can, mal, namus, vatan, din ve vicdan emniyetinin teminatı olmazsa olmaz kurumlara karşı bir refüze etme harekâtının bulunduğuna dikkat çekti. Prof. Dr. Baş, "Bu tür mayınları döşeyenler dün İngilizler, Batılılardı. Bugün ise onların yetiştirdiği taşeronlar bu işi yapıyor" dedi.

*BOP, Dinlerarası Diyalog'un devamı

Türk milleti ve devleti üzerinde hesabı olanların farklı yöntemleri kullandığını dile getiren Prof. Dr. Haydar Baş, dinlerarası diyalog çalışmalarına işaret ederek, "Bu projenin sahibi Vatikan'dır. Dünyayı hıristiyanlaştırmak projesidir. Onun için ona karşı çıkmayacaksın, onu inkar etmeyeceksin, kısaca o duygu ve düşünceye sahip olana karşı tepki koymayacaksın. ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi bu anlayışın bir devamıdır."

BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, Irak'ın işgal yıldönümü 19 Mart ile Çanakkale Savaşının yıldönümü 18 Mart'tan hareketle her iki olayın Türk milleti açısından nasıl değerlendirilmesi gerektiği hakkında Nihat Hekimoğlu'nun sorularını cevaplandırdı. Çanakkale Savaşının göğüsteki iman ve eldeki Kur'an ile zafere dönüştüğüne dikkat çeken Prof. Dr. Haydar Baş, bu gerçeği gören, yaşayan Haçlıların günümüzde Türk milletinin göğsünden imanı, elinden Kur'an'ı alma projesini hayata geçirdiklerine ve bunun için de içte hacıefendi, hocaefendi kılığında ajanlar kullandıklarına işaret etti.

n Hocam, 19 Mart ABD'nin Irak'ı işgalinin yıldönümü idi, 18 Mart da Çanakkale Savaşının yıldönümü. Bu iki olaydan hareketle olaylara bakıldığında medeniyetlerin, kültürlerin, siyasetlerin barışması, buluşması mümkün müdür?

Prof. Dr. Haydar Baş- İnsanlık tarihine baktığımız zaman medeniyetlerin buluşması eğer birbirinden razı oldular, birbirine kanaat getirdiler ve de birbirinin üzerine çıkma gibi bir yarışma olmadı şeklinde bir sual tevcih ediyorsanız bu, tarihte hiç olmamış bir şeydir. İnsanlık tarihi, kültürler, medeniyetler ve siyasetler olarak zaten devletlerinin şahsında kümeleşmişlerdir. Yani milletler topluluğu biraraya gelmişlerdir. Ama sıradan biraraya gelmemişlerdir. Kültürleri, medeniyetleri, siyasetleri, örf ve adetleri, gelenekleri hemen hemen bir olan topluluklar devlet dediğimiz teşekkülü vücuda getirerek hayat şartlarını oluşturmuşlardır. Tabii o milleti vücuda getiren bireylerin aslında kendi arasında da bir takım insan olmasından kaynaklanan benlik iddiası vardır. "Benim dediğim doğrudur, benimki haktır" gibi benliğinden kaynaklanan iddiası vardır. İki, gerçekten o bir hak ve doğru bir davanın içindedir; ondan kaynaklanan bir iddiası vardır. Değil devletler, milletler, siyasetler, kültürler, medeniyetler arasındaki buluşma, bireyler arasındaki buluşma bile belki de zor ve imkansız kavramlar, ölçüler üzerine oturmuştur. İnsanlar arasında birlik, beraberlik olmamış mıdır? Olmuştur. Ama biri diğerini kabul ederek olmuştur. Mesela bir aile efradını düşünürseniz, ailenin fertleri arasında ciddi bir mutabakat vardır. Ana babaya karşı itaatta, hürmette, hizmette bunu görebilirsiniz. Bunu aynı şekilde teşmil edip komşular arasında da yaygınlaştırabilirsiniz. Onlar da birbirinin hak ve hukukunu çiğnemesin diye kendi değerleri ile başbaşa bırakılmamış hukuk denilen bir sahada herkes hakkına, hukukuna uysun diye kurallar ihdas edilmiştir. Bunu mahalleden, çevreye, cemiyete ve devlete çoğaltabilirsiniz. Kısaca temelden başlayarak genişlettiğimiz bu düşünce ufkunda değil bir ailenin bireyleri arasında itaat, hürmet, saygı, muhabbet beslemeden birbirini kabul etmek, medeniyetler, siyasetler, kültürler arasında da böyle bir kabul olmadan barış temin edeceksiniz, buluşacaksınız, bu hiç mümkün değildir. Bunu iddia eden insanları ıslah etmek için geçmişte olsa ve de iktidar olsa Merih'e tımarhane yapılır ve oraya gönderilirdi. Bu, insanlık mantığına, fıtratına ve de inanç kurallarına aykırı bir iddiadır çünkü.

Medeniyetler buluşması rüyadan ibarettir.

İki husus vardır. Bir doğru vardır, bir yanlış vardır. Bir hak vardır, bir batıl vardır. Güzel vardır, çirkin vardır. Yani bu iki kavram arasındaki mücadele, yarış devam edecektir, etmemesi mümkün değildir. İki topluluk, iki kültür, iki medeniyet diye tasnif ettiğimiz odakların aynı zamanda birbirine karşı tehdit unsurları vardır. Sizin beni kabulünüzde benden emin olmanız lazım. Benim sizi kabulümde sizden emin olmam lazım. Medeniyetler arasındaki olay aynen böyledir. Birtakım tehdit diye kabul edilen unsurların birbirinden emin olmaları gerekiyor. Barış ne zaman olur? Bir tanesi üstün gelir, hakimiyetine alır, hayat bu şekilde devam eder. Diğeri ona itaat eder. Aynen aile kurumunda olduğu gibi... Bu düzenlemeyi siz ortaya koyup realist bir seviyeye kavuşturmadığınız müddetçe aradaki kavga, gürültü alabildiğine devam eder. Önüne geçmeniz hiç mümkün olmaz. O zaman medeniyetler buluşacaklar, anlaşma yapacaklar, ortak noktalarını birbirine verecekler, alacaklar; bu hususlar tamamen görülen rüyanın tabiri manasına gelebilir. Böyle bir şeyin olması hiç mümkün değil.

Dinlerarası Diyalogcular taşerondur

Son zamanlarda böyle bir iddia var mı? Var. Bu iddia sahipleri kimler? Bilhassa milletimizi içten çökertmek isteyen ve dışa karşı koruma gücünü zayıflatmaya matuf hareketleri ve niyetleri barındıran bireyler veya kurumlar bu işi düşünüyor. Veya harici güçlerin, Türkiye üzerinde hesabı olan güçlerin farkında olmaması mümkün değil, taşeronluğunu yapıyor. Onların Türkiye üzerinde hesabı var. Türk milletinin de direncinin olmaması lazım. Üzerindeki hesabın gerçekleşmesi için, Türk coğrafyasının, Türk milletinin üzerindeki hesabın gerçekleşmesi için Türk milletinin direncinin olmaması lazım, değerlerinin olmaması lazım. Eğer bu maddi ve manevi değerlerine sahip olma, aidiyet duygusu dediğimiz duygular hayatiyetini devam ettirirse, milletin ve devletin üzerinde hesabı olanlar rahatlıkla bu işi halledemezler. Onun için dikkat ederseniz dinlerarası diyalog davası aslında "bir insan şu dine girsin, hidayet bulsun" çalışması değildir. Bu projenin sahibi malum Vatikan'dır. Dünyayı hıristiyanlaştırmak projesidir. Onun için ona karşı çıkmayacaksın, onu inkar etmeyeceksin, kısaca o duygu ve düşünceye sahip olana karşı tepki koymayacaksın. Bunu da eğer bir millet kendisine dava ederse ki etmiştir, ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi bu anlayışın bir devamıdır, bir ülkeye girildiği zaman askerine selam duracaksın, kucağında çiçekle onu karşılayacaksın düşüncesini yerleştirmek, kendi medeniyetini, kültürünü, siyasetini, gücünü o toplulukta hakim kılmaktır. Olayın özü de budur. Sen şimdi buna bedava asker olursun, paralı asker olursun, o senin vicdanına kalmış bir şey. O bakımdan Türkiye üzerinde özellikle hesabı olanlar bu konuda bizzat yabancı güçlerin adamları değil, ülkede yetiştirdikleri bizzat ajanlara bu vazifeyi gördürüyorlar. "Ama bu sakallı hacı efendi, hocaefendi. Nasıl olur?" Peygamberin karşısındakiler de sakallıydı. Dolayısıyla onu şekille tavsik etmek yerine taşıdığı misyonu koyacaksın. Bu milletin imanı var, bu milletin kültürü, medeniyeti, siyaseti var. Bu milletin benliği var. Bu benliği eğer sen savunmuyor, o medeniyeti eğer sen hepsinin üzerinde göremiyorsan sana da düşen uşaklık olur. İşte dinlerarası diyalog adı altında yapılan şeylerin tamamına uşaklık denir. Kendi varlığını izhardan, ispattan aciz olan, ödlek, korkak, insanlıktan uzak, hüdai nabit varlık denir.

n Peygamber Efendimize karşı gelenler Kâbe'nin hizmetkârı idi değil mi Hocam?

Prof. Dr. Haydar Baş- Mesela Ebu Leheb, Ebu Cehil, her ikisi de Beytullah'a en fazla hizmet eden insanlardı. Çevresini her sabah yıkayıp, temizleyenlerdi. Beytullah'ın anahtarını üzerlerinde taşıyanlardı. Yani burada "bu, şuna-buna yakındır" ölçü değildir. Eğer ölçü olsaydı şu anda o günden bu güne kadar bu insanlar Hz. Peygamber'in getirdiği dinin karşısında en azından olmazlardı.

Çanakkale'de çarpışan

iki medeniyettir

n Hocam 18 Mart, Çanakkale'nin yıldönümü. 19 Mart da Irak'ın işgalinin yıldönümü. İtilaf devletlerinin Çanakkale Boğazını geçerek Rusya'ya yardım etme planları vardı. İki sene önce de 19 Martta ABD Irak'ı işgal etti. Ardından Suriye ve İran'a karşı seslendirmeler var. Çanakkale zaferi ile sonuçlanan süreçle 19 Mart'ta Irak'ın işgal edilmesi süreci arasında bir paralellik düşünülebilir mi? Bu iki olayı nasıl değerlendirmek lazım?

Prof. Dr. Haydar Baş- Çanakkale'yi geçilmez yapan direniş belki de deniz savaşları içerisinde tarihin ender kaydettiği bir veya iki savaştan bir tanesidir. Ya ilki ya ikincisidir. Dünya böyle üçüncü bir savaşı kaydetmedi. Bizim meselemiz savaş nasıl oldu değildir. Ben sorunuzu ne ile ne mücadele etti manasında anladım. Malumunuz Osmanlı İmparatorluğu, Yavuz ve Midilli gemilerinin Sivastopol'u bombardıman etmesi sonucunda, Almanlar bu gemilere Osmanlı bayrağı çektiği için sonuçta Osmanlıyı harbin içine sokuyorlar. Bu savaş Kasım'da başlıyor. Mart'ta da Çanakkale mücadelesi oluyor. Çanakkale'ye gelen ordulara baktığımız zaman deniz kuvvetleri birçok ülkenin vücuda getirdiği bir donanma şeklinde kendini gösteriyor.

n Dünyanın en güçlü donanması olduğu söyleniyor.

Prof. Dr. Haydar Baş- Burada Osmanlıya, Türk milletine karşı, - her ne kadar Cihan Savaşı adı altında görünüm arzediyor ise de haddızatında buna bir- Haçlı Savaşı olarak bakmamız gerekiyor. Bu bir Haçlı donanmasıdır. İngiliz donanmasının şahsında ortaya çıkan bir Haçlı donanmasıdır. Taa Avustralya'dan Çanakkale'ye savaşmak için gelenler var. Hatta İslam dünyasından bile Osmanlıya karşı aldıkları askerler var. Orada çarpışan iki medeniyettir, iki kültürdür, iki siyasettir. Bu siyaset, bu kültür, bu medeniyet, Osmanlının şahsında galip geldi.

Irak'ın işgalinin

Çanakkale'den farkı yok

Şimdi Irak çıkarmasına baktığımız zaman Bush'un harekâta başladığı günlerde bir demeci vardır. "Bu bir Haçlı savaşıdır." 20 yıl sürebilecek bir haçlı savaşından bahisle Irak'ın işgalinin başladığını görüyoruz. Her ikisi de Haçlı dünyasının önce Müslüman Türk'e, saniyen de şu anda Müslüman Arap kardeşlerimize kininin tezahürüdür. Başka bir olay değildir. Bunun dışında teferruatta farklı sebepler olamaz mı? Elbette olur. Maddi çıkarlar söz konusu olamaz mı? Elbette olur. Ama meselenin nirengi noktası burada iki medeniyetin, iki kültürün, iki siyasetin çarpışmasıdır, çatışmasıdır. Çanakkale'de de bu olmuştur. Irak işgalinde de bu olmuştur. Bunun dışında bunu yorumlamak bana göre beyhude gayretten başka bir şey değildir.

Kaldı ki Irak bölgesinin işgali esnasında ABD'nin yetkili eşhasının Türk siyasileri ile yaptığı temaslarda Türkiye'nin de olurunu aldıktan sonra bu savaşa başlama durum olmuştur.

n Hatta Amerikalı yetkililer, "Türk siyasileri bu konuda bizi cesaretlendirdi", demişlerdir.

Prof. Dr. Haydar Baş- Tabii. "Biz bu konuda tedirgindik. Ama sayın Tayyip bey bizi cesaretlendirdi. Bundan sonra biz Irak'a çıkarma yapma konusunda karar verdik" diyorlar.

Yerli ajanlar kurumlarımıza

karşı oyun içinde

Burada önemli bir hususun da altını çizmemiz lazım. Irak işgalinde şu veya bu bahane ile Irak'a girilmiştir. İslam coğrafyasına bakıldığı zaman bu şekilde bir takım bahaneleri ihdas edip o coğrafyalara girmek gibi bir niyet ve maksadın olduğunu görüyoruz. Türkiye'de de uzun zamandan beri aynen Saddam mantığına oturtulmak istenen bir hadisenin olduğunu acizane bendeniz müşahade ediyorum. Hiç sebebi yokken, hiç gündem edilmesine imkan ve fırsat olmazken, hiç bir alamet olmazken kalkıyorlar, bize ait, milletin bekası için kurulmuş olan kurumların, milletin sıhhat ve selametini, can, mal, din ve namus emniyetini devam ettiren, bu hürriyetleri ona yaşatan kurum ve kuruluşların üzerinde birtakım şüpheci dedikodular, fitneler oluşturup onu adeta refüze etmek, devre dışı bırakmak gibi bir oyunun Türkiye'de sergilendiğini ve bu oyunun aktörlerinin belki başlangıçta yabancı güçler olduğunu söyleyebiliriz. Ama günümüze gelindiğinde bu güçlerin yerini yerli ajanların aldığını maalesef görüyoruz. Olayı isim isim ortaya koymuyorum. Arife tarif gerekmez. Bir kurumun üzerine gidiliyor. Bir kurum refüze edilmek isteniyor. Sanki Saddam ne ise o da burada budur mantığı verilmek suretiyle bu yapılıyor. Buradaki hedef kesinlikle hiç bir saf, temiz, berrak düşünce ve niyetle anlatılamaz. Türk milletinin, Türk devletinin, kamuoyununun tamamen kirletilmesine, yanıltılmasına, kandırılmasına ve büyük bir ihanet içerisine sokulmasına adım attıracak oluşları acizane görüyorum. Bunlar çok tehlikelidir. Aslında ülkelerin siyasi iradeleri bu tip hadiseleri taa baştan görerek engellemesi ve de bertaraf etmesi gerekirken bizde maalesef bugüne kadar ben şahsen bunu göremiyorum. Hatta onların yapıtaşlarının, yavaş yavaş bu yıkıcı, bölücü güç ve odakların yapıtaşlarının da hukuken alt yapısının sanki hazırlandığını müşahade etmiş gibi oluyorum. Bunu da gerekirse maddeleriyle, neyin ne olduğunu ispat ve izhar eden konularla izah edebiliriz. Ama ben genel olarak bunu böyle ifade ettikten sonra buradaki amaç Türk toplumunun direncini, can ve mal emniyetini, din ve vicdan emniyetini, ibadet hürriyetini devam ettiren, olmazsa olmaz o kurumunu halkının gözünde tamamen refüze edip müdafaasız haline getirmek, tehdit unsurlarına tamamen kapıları açmak ve kendisi için savunulma imkan ve fırsatı kalmayacak bir pozisyonda bu yüce milleti bırakmak gibi büyük bir ihaneti özellikle seziyor ve de görüyorum. Milletimizin ayık olması lazım. Milletimiz, "bunların doğruluk payı vardır, yoktur" diye kesinlikle bunları önüne getirmesin. Pisliğin azı da pisliktir. Dinde bir ölçü vardır. Gramı da necasettir, kilosu da necasettir. Bunu karşısına koyup o şekilde değerlendirmesi lazım. Böyle birtakım saf, masum düşünce ve duygu gibi kabul ettiğimiz yollarla bu nifak tohumları, mayın döşemeleri maalesef seriliyor. Bunu acizane görüyorum.

Bunu döşeyenler iki asır, bir buçuk asır evvel İngilizlerdi, Batılılardı. Dini, kültürü, medeniyeti bu milletten olmayanlardı. Şimdi onlar taşeronlar yetiştirdi. Bunlar bunu yapıyorlar. Milletimizin hassaten buna dikkat etmesi lazım. Durup dururken sen şimdi geliyorsun Trabzon Lisesinin etrafında 13 tane kilise evi açıyorsun. Etrafında dört tane cami var, 13 tane kilise evi var. Peki bunun manası nedir? Orada kaç tane hıristiyan var? Bir tane yok. Bugün varsa bunun da sorumlusu sensin. Bu şekilde başlayarak binlerce, 36-37 bin kilise evinin açılmasına zemin hazırlayarak adeta devletin bütün değerlerini çürümeye terk ediyorsun, hiç bunun masum bir tarafı yoktur. Milletimiz bunu böyle görsün. Buna "masum" dediği zaman bilsin ki Irak işgal edildiği zaman nasıl orada benim annem, ablam, kızkardeşim, kızım namusunu kaybetti ise biz de burada kaybederiz. Nasıl kundakta çocuktan evdeki ihtiyarına kadar can emniyetini kaybedip mahvoldu iseler, camilerde bile canlarını muhafaza edemediyseler yemin ediyorum ki burada da aynısı olur. Onun için milletimizin milli direncine sahip çıkması lazım. Milli değerlerine sahip çıkması lazım.
İnsan ‘kokuşmuş bir sudan’ yaratıldığını bilmiyor mu?
Ekonomiyi soğutmaya devam
IMF'siz IMF programı uygulanacak
Beyaz Saray'dan Erdoğan ziyareti sorusuna yanıt
'Takvime alınmış bir program yok'
'Suça konu ihaleyi hatırlamıyorum'
'Siyasi yasak' davası ertelendi
'Herkes lütfen bu tavrımızı çok iyi bilsin'
CHP'de 'Saray' kavgası kızışıyor!
İmam nikahlı eş anneden şikayetçi oldu
7 aylık bebeğini yola bıraktı!
AKP'li belediyeden o görüntü hakkında açıklama
'Takdir halkımızındır'
Ankara'da konuşulan Akşener senaryosu
Hedefi 2028 mi?
Piyasalar merakla bekliyordu
TCMB faiz kararını açıkladı
İddia üzerine DMM'den açıklama geldi
Ehliyetlerine el konulmayacak!
Projeyi öğrenciler geliştirdi
8 şiddetindeki depreme dayanıklı
Özel'den 'Çorlu' kararı hakkında açıklama
'Siyasi sorumluluk unutulmamalı'
AK Partili meclis üyesinin dikkat çeken şovu
Başkanın önünde kendini yere attı
Irak'tan atılan adım hakkında MSB'den açıklama
PKK 'yasaklı örgüt' ilan edildi
Çorlu tren kazasının cezaları belli oldu
6 sene sonra karar açıklandı
İnsan ‘kokuşmuş bir sudan’ yaratıldığını bilmiyor mu?
Ekonomiyi soğutmaya devam
IMF'siz IMF programı uygulanacak
Beyaz Saray'dan Erdoğan ziyareti sorusuna yanıt
'Takvime alınmış bir program yok'
'Suça konu ihaleyi hatırlamıyorum'
'Siyasi yasak' davası ertelendi
'Herkes lütfen bu tavrımızı çok iyi bilsin'
CHP'de 'Saray' kavgası kızışıyor!
İmam nikahlı eş anneden şikayetçi oldu
7 aylık bebeğini yola bıraktı!
AKP'li belediyeden o görüntü hakkında açıklama
'Takdir halkımızındır'
Ankara'da konuşulan Akşener senaryosu
Hedefi 2028 mi?
Piyasalar merakla bekliyordu
TCMB faiz kararını açıkladı
İddia üzerine DMM'den açıklama geldi
Ehliyetlerine el konulmayacak!
Projeyi öğrenciler geliştirdi
8 şiddetindeki depreme dayanıklı
Özel'den 'Çorlu' kararı hakkında açıklama
'Siyasi sorumluluk unutulmamalı'
AK Partili meclis üyesinin dikkat çeken şovu
Başkanın önünde kendini yere attı
Irak'tan atılan adım hakkında MSB'den açıklama
PKK 'yasaklı örgüt' ilan edildi
Çorlu tren kazasının cezaları belli oldu
6 sene sonra karar açıklandı

Bu yıl faiz yüksekten uçacak

 
 
 
Geçen ay politika faizinin yüzde 5 yükselterek sürpriz bir çıkış yapan Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu (PPK), Nisan ayı toplantısında politika faizini yüzde 50'de sabit tuttu. Politika faizi geçen yıl Nisan ayında yüzde 8.5 idi! Ekonomistler bu yıl faiz indirimi beklemiyor. Uygulanacak politika ise IMF'nin reçetesine benziyor. 
 
25.04.2024 23:42:00
AHMET TURAN YİĞİT
Bu yıl faiz yüksekten uçacak
Bu yıl faiz yüksekten uçacak

Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu (PPK), 25 Nisan'daki toplantıısnda politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranını yüzde 50'de sabit bıraktı. Merkez Bankası geçen ay politika faizini 500 baz puan artışla yüzde 45'ten yüzde 50'ye yükselterek, dikkatleri üzerine çekmişti. Piyasadaki farklı anketlerde katılımcılar arasında faizin sabit tutulacağı beklentisi hakimdi. Anadolu Ajansı (AA) Finans'ın beklenti anketine katılan ekonomistler, TCMB'nin politika faizini yüzde 50'de sabit bırakmasını bekliyordu. Bazı ekonomistler ise Merkez Bankası'nın bu ayda yüzde 1 gibi sembolik olarak faiz artışına gidebileceğini savunuyordu. Ancak 31 Mart'taki Mahalli İdareler Seçimleri'nin ardından döviz kurlarının yatay seyre girmesi Merkez Bankası'nın böyle bir hamle yapmaya gerek duymamasına yol açtı.


Enflasyonun iniş takımları arıza yaptı!

PPK'nın kararla ilgili basın açıklamasında aylık enflasyonun ana eğiliminin Mart ayında 'devam eden zayıflamaya rağmen öngörülenden yüksek' gerçekleştiği belirtildi. Duyuruda yer alan şu ifadeler dikakt çekti: "Mart ayında atılan adımların etkisiyle finansal koşullar önemli ölçüde sıkılaşmıştır. Parasal sıkılaştırmanın krediler ve iç talep üzerindeki etkileri yakından izlenmektedir.
Aylık enflasyonun ana eğiliminde belirgin ve kalıcı bir düşüş sağlanana ve enflasyon beklentileri öngörülen tahmin aralığına yakınsayana kadar sıkı para politikası duruşu sürdürülecektir. Enflasyonda belirgin ve kalıcı bir bozulma öngörülmesi durumunda ise para politikası duruşu sıkılaştırılacaktır." Duyuruda dezenflasyonun 2024 yılının ikinci yarısında tesis edileceğine işaret edildi. Türkiye'de tüketici fiyatları enflasyonu TÜİK'e göre Mart ayında yıllık olarak yüzde 68.50 olarak gerçekleşmişti. Enflasyon Araştırma Grubu'na göre (ENAG) ise yıllık enflasyon Mart ayında yüzde 124.63 idi. Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan geçen hafta ABD'nin başkenti Washington'da katıldığı bir panelde Türkiye'nin yüzde 36 olan yıl sonu enflasyon hedefine ulaşma yolunda olduğunu söylemiş ve piyasaların bu hedefe 3 ay gecikmeyle ulaşılacağına inandığını eklemişti.

Faiz indirimi ne zaman?

Ancak "Yenimesaj.co.tr"ye konuşan Topkapı Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu, yüzde 36'lık hedefin tutmasının zor olduğunu, enflasyonun yüzde 45'e çekilmesinin başarı olacağını kaydetti. Merkez Bankası'nın bu yıl faiz indirimine gitmesinin zor göründüğüne işaret eden Aslanoğlu, enflasyonun yüzde 45'e inmesi durumunda yıl sonunda faiz indirimlerinin başlayabileceğini dile getirdi. Bu arada ekononomistler hükümetin ekonomiyi soğutmak yani piyasadaki canlılığı kırmak için çaba sarfettiğini kaydetti. Ekonomiyi soğutmak bir IMF uygulaması! Eğer ekonomi soğutulursa haliyle büyüme de düşecek. OECD'ye göre Türkiye'nin bu yıl yüzde 2.9 büyümesi bekleniyor. Ancak bu büyüme oranında enflasyonun yüzde 36'ye inmesinin imkansız olduğunu savunuyor.

'Uyku apnesi tanısı konan kişilerin ehliyetine el konacak' iddiası yalanlandı

İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi (DMM), Kara Yolları Trafik Yönetmeliği'nde değişiklik yapıldığı iddialarını yalanlayarak, uyku apnesi tanısı konan kişilerin ehliyet alamayacağı ve ehliyetini yenileyemeyeceği iddiasının manipülasyon içerdiğini bildirdi.
25.04.2024 13:48:00
İhlas Haber Ajansı
'Uyku apnesi tanısı konan kişilerin ehliyetine el konacak' iddiası yalanlandı
'Uyku apnesi tanısı konan kişilerin ehliyetine el konacak' iddiası yalanlandı
Dezenformasyonla Mücadele Merkezi tarafından yapılan açıklamada, sürücü adayları ve sürücülerde aranacak sağlık şartları ile muayenelerine dair usul ve esasların Sürücü Adayları ve Sürücülerde Aranacak Sağlık Şartları ile Muayenelerine Dair Yönetmelik kapsamında belirlendiğ hatırlatılarak, 'Yürürlükte olan yönetmeliğin 7. maddesi kapsamında ağır derecede veya orta derecede uyku apnesi olanlar ile birlikte gündüz uyuklama hali tespit edilen kişilerin tedavi görmeden sürücü belgesi alamayacakları, ancak uyku apnesinin kontrol altına alındığı veya tedavi edildiği doktor heyeti tarafından tespit edilen kişilere sürücü belgesi verilebileceği açıkça belirtilmiştir. Yönetmelikte güncel bir değişiklik söz konusu değildir' denildi.


Açıklamada, kamuoyunu manipüle etmeye yönelik paylaşımlara itibar edilmemesi gerektiği uyarısında bulunuldu.

Çorlu tren kazası duruşması başladı

Tekirdağ'ın Çorlu ilçesinde 25 kişinin hayatını kaybettiği tren kazasının duruşması başladı.
25.04.2024 10:49:00
İhlas Haber Ajansı
Çorlu tren kazası duruşması başladı
Çorlu tren kazası duruşması başladı
Tekirdağ'ın Çorlu ilçesinde 2018'de 25 kişinin hayatını kaybettiği, 340 kişinin yaralandığı tren kazasına ilişkin davanın duruşması başladı.

Kazada hayatını kaybeden vatandaşların yakınları şehirde yürüyüş yaparak duruşmanın görüleceği Çorlu Halk Eğitim Merkezindeki mahkeme salonuna giriş yaptı.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel'de duruşmayı takip ediyor.

Uzmanından 'Çöl tozu' açıklaması

 Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Abdullah Kansu, risk gruplarına ilişkin konuşurken çöl tozuna karşı toplumda dikkat edilmesi gerekenleri sıraladı.
25.04.2024 10:42:00
İhlas Haber Ajansı
Uzmanından 'Çöl tozu' açıklaması
Uzmanından 'Çöl tozu' açıklaması
Afrika üzerinden gelen çöl tozları ve sıcak hava dalgası Türkiye'de etkili olurken Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Abdullah Kansu, 'Çocuklar, alerjisi ve astımı olanlar, KOAH'lılar, yaşlılar daha fazla risk altında. Partiküllerin içinde kimyasallar da var, ileriye dönük kronik, nörolojik hastalıklar açısından etkiler oluşturduğu gösterilmiş. Solunum semptomları olan hastalar acillere artan şikayetlerle, atak dediğimiz tabloyla geliyor. 'Neden olduk' diyorlar. Dışarıda geçireceğimiz vakti azaltalım, maskeyle çıkalım, aldığımız sebze meyveleri bol suyla yıkamaya çalışalım' dedi.

Afrika üzerinden gelen çöl tozları ve sıcak hava dalgası Türkiye'de etkili oluyor. Rüzgar ile birlikte gelen toz, Yunanistan'ın başkenti Atina'yı turuncuya boyarken uzmanlar, tozun birkaç gün daha Türkiye'yi etkilemeye devam edeceğini belirtti. Meteoroloji Genel Müdürlüğü toz taşınımına yönelik uyarılar yaparken uzmanlar, insan sağlığına etkisine yönelik bilgi verdi. Medipol Mega Üniversite Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Abdullah Kansu, risk gruplarına ilişkin konuşurken çöl tozuna karşı toplumda dikkat edilmesi gerekenleri sıraladı.

'Çocuklar, alerjisi, astımı olanlar, KOAH'lılar ve yaşlılar daha fazla risk altında'

Havadaki tozun vücudun birçok noktasını etkilediğini ifade eden Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Abdullah Kansu, 'Kışı biraz zor geçirdik özellikle viral hastalıklarımız çok fazlaydı, o dönemi şu an biraz kapattık, biraz alerjenler ortaya çıkmıştı. Bahar erken geldi, mart ayında çiçekler, polenler alerji mevsimi derken bugünlerde sabahları uyanıyoruz, arabalarımızın üstü çamur şeklinde. Sahra Çölleri'nden gelen dünyanın döngüsünde olan şeyler bunlar, ülkemize, şehirlerimize ulaşan kum fırtınasıyla ortaya çıkmış bir toz bulutu var. Bunlar mikro küçük partiküller şeklinde havada şu anda uçuşuyorlar. Bunları soluyoruz, belli bir mikro partikülün altındakilerin de akciğerimizin en küçük hava keseciklerine kadar ulaştığını biliyoruz. Bu da bizim solunum yolu şikayetlerimizi artırıyor. Bir; çocukları söylemek lazım, ikincisi alerjisi ve astımı olanlar, üçüncü grup olarak KOAH'lı, dördüncü yaşlı grubumuzu saymamız lazım. 4 grubun bugünlerde dışarıdaki bu etkene maruz kaldığında doğacak sonuçları daha fazla. Hepimiz maruz kalıyoruz ama saydığımız 4 grup daha fazla risk altında. Sadece akciğer için de bir etki oluşturmuyor şu an cildimizde; yüzümüzde, elimizde, saçımızda hissediyoruz. Etrafta uçuştuğu için göz bölümüne gelen hasta sayımızda bir artış var, solunum yoluyla ilgili ciddi manada artan bir şey var. Bu tozların içinde sadece kum taneleri, toz değil kimyasallar da var. Onların ileriye dönük kronik, nörolojik hastalıklar açısından da etkiler oluşturduğu dünyada gösterilmiş. Evimizde sinekliklerimiz vardır, partikülleri, polenleri, böcekleri, uzaklaştıracak şekilde, az düzeyde olsa bile geçişini engeller ama 'Penceremizi çok açalım, havalandıralım' gibi durumları en azından şu bir hafta için biraz azaltmamamız gerekiyor. Çok acil, olağanüstü bir durum yoksa bu grubun özellikle dışarıda çok vakit geçirmemesini hatırlatmak lazım' dedi.

'Hastalar artan şikayetlerle, atak dediğimiz tabloyla geliyor'

Toza karşı maske kullanımına yönelik konuşan Dr. Öğr. Üyesi Kansu, 'Özellikle kronik grubun kullanması şart, en basit cerrahi maske dediğimiz pandemide kullandığımız maske ile başlanabilir ama bu belli partikülün altını tutmayacaktır. İmkanı olanların özellikle bu saydığımız risk faktöründeki kişilerin 3M maskeleri kullanmalarını hatırlatabiliriz. Bu günlerde göğüs hastalıkları ya da acillere solunum semptomları olan hastalar, alerji, astım geçmişi olan hastalarımız kum fırtınası, partiküller sebebiyle artan şikayetlerle, atak dediğimiz tabloyla karşımıza geliyor. Neler var; öksürük, hırıltı, gece solunum şikayetleri, bir miktar ateş, nefes darlığı şeklinde bu hastalar acile ya da göğüs hastalıklarına geliyorlar. 'Neden olduk, ne değişti' diyorlar, farkına değiller. Alerjenlerin bu günlerde etkisi var ama son 2 haftadır bu kum fırtınasının bu alerji, astım, KOAH olan hastalarda biraz daha solunum semptomlarını kötüleştirdiğini, acile getirdiğini biliyoruz. Meteoroloji açısından takip etmemiz lazım, uzmanların görüşünü dinleyeceğiz, bu hafta akışının süreceğini biliyoruz. Boğazımızda bir gıcık hissi sadece bu saydığımız risk grubu değil şu anda hepimizde var. Cildimizde bir kuruluk hissi var. Birincisi dışarıda geçireceğimiz vakti biraz azaltalım, ikincisi pencerelerimizi çok açmayalım, üçüncüsü maskeyle çıkalım, dördüncüsü eve geldiğimizde lütfen bir duş alalım, üstümüzü değiştirelim. Beşincisi sıvı tüketimi, bol su içmeye çalışalım çünkü o sinüslerimiz, bronşlarımız, burnumuzun içinde de birikiyor bize gıcık hissi de yapıyor. Bu sadece bedenimize aldığımız bir şey değil, şu an da her yere arabamızın üzerine düştüğü gibi tarladaki ekinlere, mahsullere, sebze, meyvelere de düşüyor. Eve aldığımız, pazardan getirdiğimiz sebze meyveleri bol suyla yıkamaya çalışalım" şeklinde konuştu.
logo

Beşyol Mah. 502. Sok. No: 6/1
Küçükçekmece / İstanbul

Telefon: (212) 624 09 99
E-posta: internet@yenimesaj.com.tr gundogdu@yenimesaj.com.tr


WhatsApp iletişim: (542) 289 52 85


Tüm hakları Yeni Mesaj adına saklıdır: ©1996-2024

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir. Yeni Mesaj Gazetesi'nde yer alan köşe yazıları sebebi ile ortaya çıkabilecek herhangi bir hukuksal, ekonomik, etik sorumluluk ilgili köşe yazarına ait olup Yeni Mesaj Gazetesi herhangi bir yükümlülük kabul etmez. Sözleşmesiz yazar, muhabir ve temsilcilere telif ödemesi yapılmaz.