Ne sihirdir ne keramet?

Siyasetin ve medyanın hali, Osmanlı Bizans'a yürürken meleklerin cinsiyetini tartışan Bizanslılara benziyor.

Amerika'sı-Avrupa'sı, IMF'si-Dünya Bankası ile kuşatma altına alınan Türkiye'nin gündemine bir bakın. Tam bir Tantan'a... Tam bir curcuna. Yok Yılmaz Tantan'ı harcamışmış da... Yok, Tantan bakanlıktan ve partisinden istifa etmişmiş de...

Yılmaz ile Tantan arasındaki kişisel kavgaya tüm Türkiye'yi esir ettiler. Yılmaz kazansa ne olur, Tantan kazansa ne...

Yılmaz ki Beyaz Enerji Operasyonu ile son günlerini yaşayan, siyasi ömrünün ANAP'ın Ağustos kongresine yetişip yetişmeyeceği bilinmeyen bitmiş bir siyasi figür.

Tantan ise, bir sürü "balon operasyonları" ile medyanın parlattığı, ancak operasyonlar fos çıkınca kendisi de balon gibi sönen bir politikacı.

Hele Beyaz Enerji Operasyonu'nda izlediği beceriksiz siyaset yüzünden adeta jandarmanın elini kolunu bağlayarak Yılmaz'a yumruklatan, ancak bununla da hırsını alamayan Yılmaz'ın isteklerini tatmin edemeyince yolları ayrılan bir inisiyatifsiz politikacı.

Yılmaz tarafından harcanacağını göremeyecek kadar ufuksuz. Yılmaz tarafından Gümrük kapısına konunca, Nasrettin Hoca gibi zaten inecektim demekten ibaret istifası.

Şimdiye kadar "asker arkamda" kasıntısı ile siyaset yapan Tantan'ın gerçek foyası Beyaz Enerji Operasyonu'nda ortaya çıktı. Jandarma Komutanlığının Yılmaz hakkındaki açıklamasına "bana haber vermediler" diyerek sahip çıkmayarak Yılmaz'a şirin gözükmesi onu Yılmaz'ın hışmından kurtaramadı.

Bazı lobiler onu hep pompaladı. Bu güne kadar Korkmaz Yiğit skandalında suçüstü yakalanan Yılmaz ve ANAP'ı "dürüst adam imajı" ile yıkayan Tantan, ANAP'taki vazifesini ifa ettikten sonra bakalım hangi limanda demirleyecek.

Eh buna da kendisi karar verecek değil ya. Fatih'te belediye seçimlerini iptal ettirecek güce sahip olan Ortodoks lobisi karar verecek buna...

Hani şu Bizans'ı yeniden diriltmek isteyen Ortodoks Patriğin elini öpen lobi.

O lobi bugünlerde hangi oluşumlarla kırıştırıyorsa Tantan'ın da oraya meyledeceği anlaşılıyor.

Bu günlerde Ortodoks Patriği'nin ahtapotun kolları gibi siyasete ve iş dünyasına hatta Fethullah Gülen sayesinde din dünyasına uzanan eli Tayyip Erdoğan'ın "yeni oluşumunu" işaret ediyor.

Mustafa Koç'un Melih Gökçek'le ne işi vardı öyleyse... Ayrı oluşum macerasına dalan Melih Gökçek'iuyandırıp Tayyip'le beraber olmaya ufak bir ikna turuydu o...

O mahut lobi, Erdoğan'ı iyice havaya sokmuş olmalı ki, Erdoğan'ın, bir kısım TV kanallarının evire çevire verdiği şu sözlerinden anlaşılıyor:

"Sakalı düzgün ve iyi Kur'an okuyan insanlara değil, Türkiye'yi iyi yönetebilecek kadrolara ihtiyaç var.4.6.2001.NTV"

Demek ki Erdoğan gerçekten yeni bir oluşum içinde.

Bu yeni dönüşümcü Erdoğan'a göre "sakallı ve iyi Kur'an okuyan" iyi idareci olamaz.

Peki kim iyi idareci olur sayın Erdoğan? İyi İncil okuyan mı, yoksa iyi Tevrat okuyan mı?

Yeni dönüşümcü Tayyip Erdoğan'a göre Kur'an- ı Kerim iyi yönetime (haşa!) engel..

Aynı Erdoğan, Derviş hakkında yöneltilen soruya bakın ne cevap veriyor:

"Emin olun, Sayın Derviş'le ilgili bir beyanım şu ana kadar olmadı. Böyle bir şey siyasi etik açısından da yanlış olur. Ben kimseyi ne küçümser, ne de hor görürüm. Siyaseti hizmet aracı olarak gördüğüm için siyaset yapmaya talip olanlara da saygı duyarım."

Görüyorsunuz değil mi, yeni dönüşümcü Erdoğan, sözde temsil ettiği muhafazakar kitleye karşı pervasız, Derviş gibilere karşı sünepe.

Oldu mu Erdoğan. Derviş gibi şortlu siyasetçilere saygı duyarken neden sakallılara karşı saygısızsınız?

Tevrat okuyanları hoşgörürken, neden iyi Kur'an okuyanları küçümsüyor ve hor görüyorsunuz?

Bu, siyasi etik anlayışınıza sığıyor mu?

Sonra, iyi şiir okuyan iyi idareci olabiliyor da, iyi Kur'an okuyan neden iyi idareci olamıyor?

Yoksa siz 23 Nisan Başbakanı olmayı mı düşlüyorsunuz?

Şu Yahudi-Hıristiyan lobilerinde ne sihir var acaba?

Nasıl da insanları iktidar uğruna büyüleyebiliyor, yeni oluşum ve dönüşümlere itebiliyorlar.