Büyük kentler cazibeleri ve sorunlarıyla ülkelerinin siyasal gündemine ve toplumsal kalkınma ufuklarına ışık tutarlar. Bazı büyük kentler başkent olmadıkları halde ülkelerinin ekonomik güç odağı, finans merkezi, uluslararası penceresi, kentsel çekim alanı ve kültürel ve sosyal yaşam önderi olarak dünya haritasında yükselirler. Çoğu zaman, ülkenin borsası, uluslararası havaalanı, şirket merkezleri, en büyük limanı, lüks otelleri, önde gelen müzeleri ve operası bu kenttedir. Başkentle en önemli kentin farklı olduğu bu nadir durumlarda, iki kentin arasındaki ilişki de ilginç olur. Örneğin New York ile Washington DC, Rio De Janeiro veya Sao Polo ile Brasil, Sydney ile Canberra, Amsterdam ile Lahey, Casablanca ile Rabat, Zürih veya Cenevre ile Bern, Toronto veya Montreal ile Ottowa, Mumbai ile Yeni Delhi, Şanghay ile Pekin ve İstanbul ile Ankara. Bazı ülkelerde de başkente yakın önemde ve bazı açılardan başkenti aşan önemde ikinci kentler vardır: Milano, St. Petersburg, Mekke, Barcelona, Kudüs, Cape Town, Hamburg, Frankfurt ve Münih gibi. Fakat genelde birçok ülkede başkent, tartışmasız merkezdir: Paris, Londra, Tokyo, Jakarta, Buenos Aires, Tahran, Kiev, Bangkok ... Doğu Roma ve Osmanlı imparatorluklarının başkenti İstanbul da, Türkiye'nin dünyada yükselen en önemli kenti. Ticaret, finans, sanat, medya ve sivil toplum bir zamanlar dünyanın en kalabalık kenti ve merkezi olan İstanbul'da odaklanıyor. Türkiye İstanbul'dan açılıyor dünyaya. Dünya İstanbul'dan başlayarak Türkiye'ye aşina oluyor. İstanbul gezisi, analizi, takdiri veya eleştirisiyle şekilleniyor yurtdışından Türkiye'ye ilk bakışlar. Pekin: Eski bir dünya merkezi Asya'nın doğu ucunda, başka bir imparatorluk başkenti var: Pekin. Bir zamanlar Han, Yuan, Ming ve King gibi hanedanların siyasal kalesi olan, Çin şeddinin koruduğu 3 bin yıllık bir kent. Çin siyasal kültürüne göre dünyanın merkezindeki ülkenin, yani Orta Krallığın merkezi. Gezegenin orta yerini Nasrettin Hoca tanımlamış olsa da, ekonomik ve siyasal gerçekler açısından Pekin de İstanbul gibi bir zamanlar dünyanın merkezi olarak nitelendirilmeyi hak etmiş bir başkent. Cengiz Han'ın torunu Kubilay Han, Yuan Hanedanlığı'nı kurarak 1271 yılında Çin'e hâkim olduğunda Pekin'in (o zamanki adıyla Dadu'nun) başkent konumu pekişmiş. Nüfusu 500 bine ulaşmış. Venedikli tacir ve seyyah Marco Polo'ya göre 'altın çatısı altında 6 bin kişinin yemek yiyebildiği bir sarayın etrafında, insanlığın inşa edebileceği en üstün kent'. Fakat bugün Pekin, İstanbul'un değil Ankara'nın kaderine yakınlaşan bir konumda. Güneyindeki Şanghay'ın yükselişinin paralelinde, bir dünya merkezi konumunu korumaya, canlandırmaya çabalıyor. Sanayi bölgeleri, çokuluslu şirket merkezleri ve olağanüstü kalkınmasıyla bu yönde ilerliyor. Bu Asya ve dünya devi iki kentin öyküsü ve gelecek planları, hem İstanbul hem de Ankara için birçok olumlu ve olumsuz örnek, ders ve uyarı içermekte. Şanghay'ın yükselişi Şanghay, bugün Çin'in en büyük kenti. Nüfusu 20 milyonu çoktan aşmış. Pekin de 15 milyon civarında. Her açıdan muazzam bir kent Şanghay. Çin içinde özerk konumunu sürdüren Hong Kong'a ve yakındaki Singapur'a rağmen, 21. yüzyılın yeni eğilimleri AsyaPasifik bölgesi merkezi olarak Şanghay'a işaret ediyor. Bahadır Kaleağası/ Radikal