Proje siyaseti

Gazeteci Ali Bulaç köşesinde, 16 sene önce ileride AKP olarak siyaset sahnesinde görünecek partinin ilk adımlarını şöyle anlatmış: "1998'lerden başlamak üzere Amerikalılar, sıklıkla bizlerle görüşmeye başladılar. Biri gidiyor, üçü geliyordu. Sordukları şuydu: "Türkiye'de dindar zemini kuvvetli bir iktidar mümkün mü?" Ben ana fikir olarak şunları söylüyordum: "Türkiye'de İslami-muhafazakâr aktörlerin belirleyici rol oynadığı bir döneme giriyoruz. Kronikleşmiş sorunlarımızı eski zihniyetle çözemeyiz; bölge gibi Türkiye de yeniden şekillenmek durumunda, Batı İslam'a, Müslümanların hayat tarzına ve kaynaklarına saygı göstermelidir. Batı ile savaşmak zorunda değiliz ama Batı'nın süren tahakküm ve hegemonyası altında Ortadoğu böyle devam edemez. İsrail sınırlanmalı, rejimler demokratikleşmeli, kaynaklar adil dağıtılmalı, İslam'ın cevaz verebileceği siyasetlere engel olunmamalı. ? Amerikalılar, ikna edebilselerdi söz konusu projeyi Erbakan hocaya uygulatmayı düşünüyorlardı, ancak o reddetti. Erbakan hoca vefatından önceki son görüşmemizde AK Parti'nin nasıl kurulduğunu uzun uzun anlattı, elindeki bazı belgeleri bana gösterdi; Ertan Yülek Bey şahittir." AKP'nin alt yapısına şahit olanların ağzından yapılan bu itiraf, ABD'nin Türk siyasetindeki etkisini nasıl sağladığını gösteriyor. Bu açıklama bana, aynı manada bir ABD teklifini reddettiğini defaatle TV ekranlarında anlatan Prof. Dr. Haydar Baş Hocamı hatırlattı. Zira kendileri ABD'den gelen tekliflerin tarihini 1995 olarak verir. Demek ki, dindar kesimin oyları üzerinden planlanan, yeni Ortadoğu ve Türkiye piyonu olarak önce Haydar Hocaya gelmişler. TV konuşmalarında, sohbetlerinde Amerika'nın teklifini reddettiğini hatta görüşmeye gelenleri kabul dahi etmediklerini anlatır. O tarihlerde Ankara'da yapılan görüşmeye Ahmet Erimhan'ı, rahmetli Hüseyin Engin Çamurdan'ı ve Mehmet Kahraman'ı göndermiştir. Sayın Baş, "Benim katılmadığım toplantıda, arkadaşlara, Türkiye Cumhuriyeti devletinden bahsettiler, Türkiye'nin Ortadoğu'daki konumundan ve bizim siyasetteki geleceğimizden, ne beklediğimizden bahsettiler. Bu konuşmada bana, 'Haydar Hocaya kapımız her zaman açık. Ne zaman isterse onunla beraber olmak isteriz' diye arkadaşlar vasıtasıyla teklif yapmışlardı" diye anlatır. Hatta o dönem bize ait bir arsaya üniversite kurmamız için 1 milyar dolar vermeyi taahhüt ettiklerini de ifade eder. ABD'lilerle ilgili bu beyanlarını ilk duyduğumda Sayın Baş'a, "Siz neden görüşmeyi bile reddettiniz" diye sormuştum. Sayın Baş, "Ben dünyaya ahiretimi kazanmak için geldim. Hiçbir gerekçe vatanımı, dinimi, satmama bahane olamaz" diye cevap vermişti. İnsanın aklına şöyle de bir konu geliyor. Bu kadar imkânlar önünüze seriliyor. Bunlardan istifade edip, siz de onları kullanmayı hiç düşünmediniz mi?Sayın Baş, "Tarihte böyle bir şeyin örneği yoktur. Bu şekilde bahanelerin ardına sığınıp hareket edenler yani düşmanıyla bilerek ittifak edenler şeytanın askerlerinden farksızdırlar" demişti. Bu tespit, bugün BOP'taki konumumuzu, Arap Baharı'ndaki misyonumuzu, Suriye'ye doğrulan namluyu, akan kanı, işgali, İsrail için konuşlanan füzeleri vs. iç ve dış siyasette izlenen ABD ve İsrail yanlısı icraatların hepsini izah ediyor. Aslında bu tespit, tüm bunlara rağmen birileri çağın lideri gibi lanse edilirken; Sayın Baş'ın neden gizlendiğini de izah ediyor. Demek ki, ya ABD'cisin varsın; ya da onlardan değilsin yoksun?