Emre AKMAN
Karen Fogg olayı, Avrupa Birliği'nin niyetinin açığa vurulmasından çok, Türkiye'de kimin nerede durduğunu göstermesi açısından yararlı oldu.
Zaten AB'nin emellerini bilmek istemeyenler hariç herkes biliyor. Ancak Fogg'un gizli yazışmalarından sonra hâlâ Avrupa Birliği üyeliğinde ısrar eden, Fogg'un avukatlığına soyunanların cesaretlerini cehaletten değil gaflet ve dalaletten aldıkları kesinleşmiş oldu.
Avrupa Birliği Temsilcisi Fogg'un gizli yazışmalarını, özel yaşamın gizliliği kılıfı ile örtme çabalarına gülüp geçiyoruz.
Bu ülkede çete kurar gibi gizli arkadaşlıklar kurarak gizli yazışmalarla hem Türk siyasetini hem AB siyasetini şekillendirmeye çalışmak ne zamandan beri "özel hayat"ın bir parçası oldu.
Öyleyse birçok politikacı, birçok bürokrat ve birçok medya mensubunun özel hayatının büyük bölümü ülkesine ihanetle geçiyor demektir.
Bu gaflet ve dalaletin aynı zamanda bir ücret karşılığı yapıldığını da yine Perinçek sayesinde öğrendik.
İhanet şebekesini deşifre eden Perinçek'ten aynı zamanda Disk, Hak-İş ve KESK gibi sendikaların bazı yöneticilerinin Avrupa Birliği'nden üç beş kuruş para koparmak için nasıl yasaları delmeyi göze aldıklarını da öğrenmiş olduk.
Avrupa Birliği'nin Türkiye için açık ve yakın tehlike oluşturan taleplerini millete bir "kızıl elma" gibi ulaşılacak nihaî hedef olarak lanse eden politikacılarımızın olduğunu Fogg'un avukatlığına soyunmaları sayesinde öğrendik.
Gazetemizin yazarlarından Hüseyin Mümtaz Bey'in şu tespitlerine katılmamak mümkün mü: "Bu açıklamalar bir turnusol kağıdı görevi görmüştür. Bundan sonra bir kısım basının, bir kısım bürokratın, bir kısım politikacının, bir kısım ilim adamı kisvesi ile ortada dolaşanların ve bir kısım emekli amirallerin neye hizmet ettiklerinin daha iyi anlaşılacağını düşünüyorum. İsmail Cem Karen Fogg'la aynı görüşü paylaşıyor.Yavuz hırsız durumundalar."
Sadece İsmail Cem mi, iktidarından muhalefetine hemen her parti aynı düşünmüyor mu?
Bu noktada belli çekinceleri olduğunu zannettiğimiz MHP dahi neyle övünüyor biliyor musunuz?
İsterseniz Bahçeli'nin ağzından dinleyelim. "Birçok parti liderinin hedeflediği, 40 yıllık AB'ye üyelik hedefine bizim iktidar ortaklığımızda yaklaştık. Bu MHP'deki değişimin sayesinde oldu."
Avrupa Birliği'nin en pervasız savunucuları Mesut Yılmaz ve Tayyip Erdoğan ile, AB'nin utangaç savunucuları DSP, MHP ve Saadet arasındaki derece farkı da gitgide kapanıyor.
Avrupa Birliği'ne karşı millî duruşta Bağımsız Türkiye Partisi en ön safta yerini alıyor.
AB'nin ihanetinin her geçen gün sırlarını faş ettiği bir ortamda AB'cilerin duruşunu izah etmelerini güçleştiriyor.
Çünkü Türkiye'nin bütünlüğünü bozmaya yönelmiş Avrupa Birliği'nin yanında saf durmak dünün mütarekeci ve mandacıları konumuna düşmektir.
Karen Fogg olayı, Avrupa Birliği'nin niyetinin açığa vurulmasından çok, Türkiye'de kimin nerede durduğunu göstermesi açısından yararlı oldu.
Zaten AB'nin emellerini bilmek istemeyenler hariç herkes biliyor. Ancak Fogg'un gizli yazışmalarından sonra hâlâ Avrupa Birliği üyeliğinde ısrar eden, Fogg'un avukatlığına soyunanların cesaretlerini cehaletten değil gaflet ve dalaletten aldıkları kesinleşmiş oldu.
Avrupa Birliği Temsilcisi Fogg'un gizli yazışmalarını, özel yaşamın gizliliği kılıfı ile örtme çabalarına gülüp geçiyoruz.
Bu ülkede çete kurar gibi gizli arkadaşlıklar kurarak gizli yazışmalarla hem Türk siyasetini hem AB siyasetini şekillendirmeye çalışmak ne zamandan beri "özel hayat"ın bir parçası oldu.
Öyleyse birçok politikacı, birçok bürokrat ve birçok medya mensubunun özel hayatının büyük bölümü ülkesine ihanetle geçiyor demektir.
Bu gaflet ve dalaletin aynı zamanda bir ücret karşılığı yapıldığını da yine Perinçek sayesinde öğrendik.
İhanet şebekesini deşifre eden Perinçek'ten aynı zamanda Disk, Hak-İş ve KESK gibi sendikaların bazı yöneticilerinin Avrupa Birliği'nden üç beş kuruş para koparmak için nasıl yasaları delmeyi göze aldıklarını da öğrenmiş olduk.
Avrupa Birliği'nin Türkiye için açık ve yakın tehlike oluşturan taleplerini millete bir "kızıl elma" gibi ulaşılacak nihaî hedef olarak lanse eden politikacılarımızın olduğunu Fogg'un avukatlığına soyunmaları sayesinde öğrendik.
Gazetemizin yazarlarından Hüseyin Mümtaz Bey'in şu tespitlerine katılmamak mümkün mü: "Bu açıklamalar bir turnusol kağıdı görevi görmüştür. Bundan sonra bir kısım basının, bir kısım bürokratın, bir kısım politikacının, bir kısım ilim adamı kisvesi ile ortada dolaşanların ve bir kısım emekli amirallerin neye hizmet ettiklerinin daha iyi anlaşılacağını düşünüyorum. İsmail Cem Karen Fogg'la aynı görüşü paylaşıyor.Yavuz hırsız durumundalar."
Sadece İsmail Cem mi, iktidarından muhalefetine hemen her parti aynı düşünmüyor mu?
Bu noktada belli çekinceleri olduğunu zannettiğimiz MHP dahi neyle övünüyor biliyor musunuz?
İsterseniz Bahçeli'nin ağzından dinleyelim. "Birçok parti liderinin hedeflediği, 40 yıllık AB'ye üyelik hedefine bizim iktidar ortaklığımızda yaklaştık. Bu MHP'deki değişimin sayesinde oldu."
Avrupa Birliği'nin en pervasız savunucuları Mesut Yılmaz ve Tayyip Erdoğan ile, AB'nin utangaç savunucuları DSP, MHP ve Saadet arasındaki derece farkı da gitgide kapanıyor.
Avrupa Birliği'ne karşı millî duruşta Bağımsız Türkiye Partisi en ön safta yerini alıyor.
AB'nin ihanetinin her geçen gün sırlarını faş ettiği bir ortamda AB'cilerin duruşunu izah etmelerini güçleştiriyor.
Çünkü Türkiye'nin bütünlüğünü bozmaya yönelmiş Avrupa Birliği'nin yanında saf durmak dünün mütarekeci ve mandacıları konumuna düşmektir.