Seçilmesinin üzerinden daha iki hafta bile geçmeyen Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Jacques Chirac'ın rehavet içinde geçen son aylarının tersine, faaliyet fırtınası estiriyor.
Sarkozy'nin destek oranı, 1958'deki Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle'den sonraki en yüksek ikinci oran. Bu da merkez sağın gelecek ayki parlamento seçimlerinden kârlı çıkacağını gösteriyor. Avrupa cephesindeyse, Sarkozy ilk önceliğinin AB Anayasası'na dair mevcut kördüğümün çözülmesi olduğunu ilan etti. Onun yerine 'basitleştirilmiş' yeni bir anayasa istiyor ve bu tavrını Britanya Başbakanı Tony Blair'le yaptığı görüşmenin yanı sıra Berlin ve Brüksel'de de de ortaya koydu. Almanya Başbakanı Angela Merkel gibi Sarkozy de hazirandaki AB zirvesinde açık bir taslak üzerinde uzlaşılmasını ve yeni anayasa anlaşmasının yıl sonuna dek bitirilmesini umuyor. Sarkozy'nin 'mini-anayasa' fikri, çıkmazı aşmanın en muhtemel yolu gibi görünüyor. Kampanyasında Sarkozy bu çözümün Fransa'da yeni bir referandumu gerektirmeyeceğini vurgulamıştı. Bu da manevra alanı sağlıyor. Sarkozy daha güçlü bir 'siyasi Avrupa' peşinde: Dönem başkanlığı yerine sürekli başkanlık, 27 üyenin anlaşamadığı meselelerde küçük üye grupları 'işbirliğine zorlayacak' bir dışişleri bakanlığı ve göç konusunda çoğunluğu daha fazla gözeten bir oylama sistemi. Sarkozy, İtalya Başbakanı Prodi gibi dört başı mamur anayasa isteyen azamicilerle, asgaricilerin tam ortasında bir yerde duruyor. Türkiye anlaşmazlığı da çıkacak Sarkozy kendisini 'iyi bir Avrupalı' olarak sunuyor çoktandır. Ancak uzlaşmayı çok da seven biri değil. Diğer meselelerde De Gaulle'cü nemrutluğunu sürdürüyor: Avrupa'nın küreselleşmenin etkilerine karşı daha fazla 'koruma' sağlamasını istiyor ve Avrupa Merkez Bankası'nın yetkilerini dengelemek yönünde daha fazla 'ekonomik idare' talep ediyor. Türkiye'nin AB üyesi olmaması gerektiğinde de ısrarcı. Yeni Fransa cumhurbaşkanı kışkırtmayı seviyor, fakat düşmanlarını dikkatli seçmeli. Ticaret koruması ve Türkiye üzerine Britanya'yla kafa kafaya gelebilir. Bununla yaşayabilir belki. Merkez Bankası'nın yetkilerine meydan okursa Berlin'in hışmına uğrayabilir. Birileri ona dikkatli davranmasını tavsiye etmeli. Fransa Avrupa'da ağırlığını hissettirecekse Almanya'ya ihtiyacı var. Financial Times/ Başyazı
Sarkozy'nin destek oranı, 1958'deki Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle'den sonraki en yüksek ikinci oran. Bu da merkez sağın gelecek ayki parlamento seçimlerinden kârlı çıkacağını gösteriyor. Avrupa cephesindeyse, Sarkozy ilk önceliğinin AB Anayasası'na dair mevcut kördüğümün çözülmesi olduğunu ilan etti. Onun yerine 'basitleştirilmiş' yeni bir anayasa istiyor ve bu tavrını Britanya Başbakanı Tony Blair'le yaptığı görüşmenin yanı sıra Berlin ve Brüksel'de de de ortaya koydu. Almanya Başbakanı Angela Merkel gibi Sarkozy de hazirandaki AB zirvesinde açık bir taslak üzerinde uzlaşılmasını ve yeni anayasa anlaşmasının yıl sonuna dek bitirilmesini umuyor. Sarkozy'nin 'mini-anayasa' fikri, çıkmazı aşmanın en muhtemel yolu gibi görünüyor. Kampanyasında Sarkozy bu çözümün Fransa'da yeni bir referandumu gerektirmeyeceğini vurgulamıştı. Bu da manevra alanı sağlıyor. Sarkozy daha güçlü bir 'siyasi Avrupa' peşinde: Dönem başkanlığı yerine sürekli başkanlık, 27 üyenin anlaşamadığı meselelerde küçük üye grupları 'işbirliğine zorlayacak' bir dışişleri bakanlığı ve göç konusunda çoğunluğu daha fazla gözeten bir oylama sistemi. Sarkozy, İtalya Başbakanı Prodi gibi dört başı mamur anayasa isteyen azamicilerle, asgaricilerin tam ortasında bir yerde duruyor. Türkiye anlaşmazlığı da çıkacak Sarkozy kendisini 'iyi bir Avrupalı' olarak sunuyor çoktandır. Ancak uzlaşmayı çok da seven biri değil. Diğer meselelerde De Gaulle'cü nemrutluğunu sürdürüyor: Avrupa'nın küreselleşmenin etkilerine karşı daha fazla 'koruma' sağlamasını istiyor ve Avrupa Merkez Bankası'nın yetkilerini dengelemek yönünde daha fazla 'ekonomik idare' talep ediyor. Türkiye'nin AB üyesi olmaması gerektiğinde de ısrarcı. Yeni Fransa cumhurbaşkanı kışkırtmayı seviyor, fakat düşmanlarını dikkatli seçmeli. Ticaret koruması ve Türkiye üzerine Britanya'yla kafa kafaya gelebilir. Bununla yaşayabilir belki. Merkez Bankası'nın yetkilerine meydan okursa Berlin'in hışmına uğrayabilir. Birileri ona dikkatli davranmasını tavsiye etmeli. Fransa Avrupa'da ağırlığını hissettirecekse Almanya'ya ihtiyacı var. Financial Times/ Başyazı