AIDS virüsü bugüne kadar rastlanan en tehlikeli ve ölümcül hastalık. Çok hızlı yayılıyor, ekonomileri ahvediyor. Milyonlarca Afrikalı'yı bu virüsle imha eden ABD ve batılı ülkelerin hedefinde acaba kimler var?
-ABD'de çıktı, Afrika'da yayıldı!
AIDS virüsü dünyayı kasırga gibi ezip geçiyor. Ama virüsün en etkin olduğu ülkelerin Afrika kıtasında yer alması da hayli ilginç. Özellikle siyahi nüfus HIV virüsünün pençesinde adeta ölümle boğuşuyor. AIDS virüsüne ilk kez 1981 yılında Kaliforniya'nın Los Angeles kentinde bir grup eşcinselde ve Haiti'deki göçmenlerde rastlanmış. Hastalığın çıktığı yer ABD olmasına rağmen salgın halinde yaygınlaştığı yer ise Afrika kıtası.
-Hergün bir kasaba yok oluyor
Yıllardan beridir uzmanlar AIDS'in neden dünyanın öteki yerlerini değil de, Sahra'nın güneyindeki ülkeleri kasıp kavurduğunu tartışıyorlar. Ancak bu uzmanlar henüz hastalığın nedeni üzerinde bile bir fikir birliği sağlayabilmiş değiller. Onlar tartışırken hergün 10 bin civarında insan ölüyor. Bunun anlamı; hergün orta büyüklükteki bir kasabanın Afrika kıtasından silindiği." AIDS virüsü dünyayı kasırga gibi ezip geçiyor. Ama virüsün en etkin olduğu ülkelerin Afrika kıtasında yer alması da hayli ilginç.Özellikle siyahi nüfus HIV virüsünün pençesinde adeta ölümle boğuşuyor. AIDS virüsüne ilk kez 1981 yılında Kaliforniya'nın Los Angeles kentinde bir grup eşcinselde ve Haiti'deki göçmenlerde rastlanmış. Hastalığın çıktığı yer ABD olmasına rağmen salgın halinde yaygınlaştığı yer ise Afrika kıtası. AIDS virüsü bugüne kadar rastlanan en tehlikeli ve ölümcül hastalık. Çok hızlı yayılıyor, ekonomileri mahvediyor. Hem nüfusu, hem ekonomileri imha eden bu virüs hakkında son günlerde ortaya atılan iddialar çok önemli.
Mustafa Çınkı'nın verdiği bilgiler dehşet verici:
"Bugüne kadar AIDS'ten ölümlerin yüzde 90'ı Afrika'nın ortası ve güneyinde yer alan ülkelerde meydana geldi.
İşte bu noktadan hareketle yıllardan beridir uzmanlar AIDS'in neden dünyanın öteki yerlerini değil de, Sahra'nın güneyindeki ülkeleri kasıp kavurduğunu tartışıyorlar. Ancak bu uzmanlar henüz hastalığın nedeni üzerinde bile bir fikir birliği sağlayabilmiş değiller. Onlar tartışırken hergün 10 bin civarında insan ölüyor. Bunun anlamı; hergün orta büyüklükteki bir kasabanın Afrika kıtasından silindiği."
Afrika kıtasındaki yetişkin nüfusun yüzde 40'ı AIDS'ten ölüyor. HIV virüsü ile yoğun bir şekilde enfekte olan Afrika ülkelerinin bazılarında nüfusun AIDS olma oranları ise daha da dehşet verici:
Bostwana yüzde 38.8, Kamerun yüzde 11.8, Orta Afrika Cumhuriyeti yüzde 12.9, Kenya yüzde 15, Zimbabwe yüzde 33.7, Lesotho yüzde 31, Malawi yüzde 15, Namibya yüzde 22.5, Sivaziland yüzde 33.4, Etyopya yüzde 6.4, Güney Afrika yüzde 20...
Bazı Afrika ülkelerinin neredeyse yarısına HIV virüsü bulaşmış durumda.
Afrika ülkelerinin tamamı bütçelerinin önemli bölümünü AIDS'le mücadeleye ayırmış durumdalar. Yetişmiş insan kaynakları hergeçen gün eridiği gibi, moral olarak ve ekonomik olarak gittikçe daha büyük bir çöküntüye doğru gidiyorlar.
İşte AIDS'in, siyah nüfusu adeta ortadan kaldırırcasına giriştiği bu saldırı, sonunda Amerika'daki siyah nüfusu da isyan ettirdi.
Geçtiğimiz günlerde ABD'nin ünlü tıp dergisi Jaids'te yayınlanan bir araştırma siyahların, AIDS virüsünün hükümet tarafından laboratuvarda üretildiğini düşündüğünü ortaya koydu.
Ülkedeki siyah nüfusun yüzde 16'sı virüsün siyahlardaki nüfus artışını kontrol etmek amacıyla üretildiğini savunuyor. Yüzde 15'i de bunu bir çeşit soykırım olarak görüyor. Rand Enstitüsü ve Oregan Eyalet Üniversitesi uzmanları tarafından yapılan araştırmaya göre siyahların yüzde 60'ı hastalıkla ilgili bazı bilgilerin gizlendiğine inanıyor. Yüzde 53'lük kesim de AIDS'in tedavi edilebilir olduğunu, ancak yoksul siyahların tedavi edilmediğini düşünüyor.
Siyah nüfusun bu isyanı aslında son derece yerinde ve hiç de ütopik değil.
HIV virüsü ile yapılan şey tam anlamıyla bir soykırım.
Eski bir ABD subayı olan ve Amerika'nın arka planını ortaya koyan yazılarından dolayı 5 Kasım 2001'de polislerce öldürülen William Cooper'in şu satırlarını okuyalım:
"Devlet Departmanı'nın kirlilik işleri ofisine (OPA) bağlı Latin Amerikan dava memuru Thomas Ferguson şu beyanatta bulundu:
Tüm çalışmalarımızın arkasında bir tek amaç yatıyor; nüfusu azaltmalıyız. Bunu ya bizim yolumuzla yaparlar, güzel-temiz yöntemlerle, ya da başlarına El Salvador, İran ya da Beyrut'taki gibi belalar açılır. Nüfus politik bir konudur. Nüfus kontrolden çıkarsa, azalması için otoriter bir yönetim gerekir; hatta faşizm" (Apokalips'in Atlıları, N. Cooper, Selis Kitapları).
Bu faşist yöntemin nasıl olacağını ise Roma Kulübü'nden Dr. Avrelio Peccei tarafından yapılan gizli önerilerde yatıyor.
"Asıl öneri, bağışıklık sistemine saldıran ve böylece aşısının üretimini etkisiz kılan bir mikrop geliştirmekti. Mikrobun, aşı ve tedavinin geliştirilmesi için emir verildi. Mikrop, genel nüfus, aşı yönetici elitler ve tedavi de yeterince insanın öldüğüne karar verildiğinde hayatta kalan hastalar için kullanılacaktı."
Çok ilginçtir, bütün bu gelişmeler olurken 9 Haziran 1969'da ABD Temsilciler Meclisi Tahsisat Alt Komitesi'ne konuşan Dr. D. M. McArtor, gelecek 5-10 yıl içinde üretmeye başlayacakları, insan bağışıklık sistemini çöküntüye uğratacak biyolojik ajan çalışmaları için 10 milyon dolar istemektedir.
Bu çalışmaların ardından Afrika kıtası 1977'de çiçek hastalığına tutuldu.
Aşısı Dünya Sağlık Örgütü tarafından sağlandı. Dr. Robert Strecker'e göre, "tedavi edilmezse, 15 yıl içinde Afrika'daki nüfusun tamamını öldürecek kadar tehlikeli" bir vaka idi bu.
Arkasından 1978'de ABD'de hepatit B yayıldı. Ve akabinde Ebola virüsü ve AIDS.
Ebola ve AIDS Afrika kıtasını adeta imhaya yöneldi. Ülkeleri esir aldı.
Bütün bu anlatılanlara bazılarınız hayal diyebilir. Ama ortada resmen bir genetik soykırım var. İngiliz Tıp Birliği'nin hazırladığı bir rapor da bu gerçeği ortaya koyuyor:
"Bilim, insanın genetik kodunu çözme konusunda inanılmaz bir hızla ilerliyor. Füze başlıklarına veya bombalara yerleştirilen biyolojik maddelerin sadece belli ırk gruplarındaki genler sayesinde aktivite edilmesi mümkün. Bir başka deyişle sadece zencileri veya Asyalıları hedef alan bir biyolojik silah geliştirilebilir" (27 Ekim 2005 Vatan).
İngiliz bilim adamlarının bu öngörüsü çoktan gerçekleşti bile.
Küresel vahşiler, zengin maden yataklarına sahip Afrika kıtası ülkelerini toptan imhaya yönelik bilimsel genetik soykırımı yıllardan beri uyguluyorlar.
Mesele, bu soykırım uygulamasında sıranın hangi ülkede ya da ülkelerde olduğu.
-ABD'de çıktı, Afrika'da yayıldı!
AIDS virüsü dünyayı kasırga gibi ezip geçiyor. Ama virüsün en etkin olduğu ülkelerin Afrika kıtasında yer alması da hayli ilginç. Özellikle siyahi nüfus HIV virüsünün pençesinde adeta ölümle boğuşuyor. AIDS virüsüne ilk kez 1981 yılında Kaliforniya'nın Los Angeles kentinde bir grup eşcinselde ve Haiti'deki göçmenlerde rastlanmış. Hastalığın çıktığı yer ABD olmasına rağmen salgın halinde yaygınlaştığı yer ise Afrika kıtası.
-Hergün bir kasaba yok oluyor
Yıllardan beridir uzmanlar AIDS'in neden dünyanın öteki yerlerini değil de, Sahra'nın güneyindeki ülkeleri kasıp kavurduğunu tartışıyorlar. Ancak bu uzmanlar henüz hastalığın nedeni üzerinde bile bir fikir birliği sağlayabilmiş değiller. Onlar tartışırken hergün 10 bin civarında insan ölüyor. Bunun anlamı; hergün orta büyüklükteki bir kasabanın Afrika kıtasından silindiği." AIDS virüsü dünyayı kasırga gibi ezip geçiyor. Ama virüsün en etkin olduğu ülkelerin Afrika kıtasında yer alması da hayli ilginç.Özellikle siyahi nüfus HIV virüsünün pençesinde adeta ölümle boğuşuyor. AIDS virüsüne ilk kez 1981 yılında Kaliforniya'nın Los Angeles kentinde bir grup eşcinselde ve Haiti'deki göçmenlerde rastlanmış. Hastalığın çıktığı yer ABD olmasına rağmen salgın halinde yaygınlaştığı yer ise Afrika kıtası. AIDS virüsü bugüne kadar rastlanan en tehlikeli ve ölümcül hastalık. Çok hızlı yayılıyor, ekonomileri mahvediyor. Hem nüfusu, hem ekonomileri imha eden bu virüs hakkında son günlerde ortaya atılan iddialar çok önemli.
Mustafa Çınkı'nın verdiği bilgiler dehşet verici:
"Bugüne kadar AIDS'ten ölümlerin yüzde 90'ı Afrika'nın ortası ve güneyinde yer alan ülkelerde meydana geldi.
İşte bu noktadan hareketle yıllardan beridir uzmanlar AIDS'in neden dünyanın öteki yerlerini değil de, Sahra'nın güneyindeki ülkeleri kasıp kavurduğunu tartışıyorlar. Ancak bu uzmanlar henüz hastalığın nedeni üzerinde bile bir fikir birliği sağlayabilmiş değiller. Onlar tartışırken hergün 10 bin civarında insan ölüyor. Bunun anlamı; hergün orta büyüklükteki bir kasabanın Afrika kıtasından silindiği."
Afrika kıtasındaki yetişkin nüfusun yüzde 40'ı AIDS'ten ölüyor. HIV virüsü ile yoğun bir şekilde enfekte olan Afrika ülkelerinin bazılarında nüfusun AIDS olma oranları ise daha da dehşet verici:
Bostwana yüzde 38.8, Kamerun yüzde 11.8, Orta Afrika Cumhuriyeti yüzde 12.9, Kenya yüzde 15, Zimbabwe yüzde 33.7, Lesotho yüzde 31, Malawi yüzde 15, Namibya yüzde 22.5, Sivaziland yüzde 33.4, Etyopya yüzde 6.4, Güney Afrika yüzde 20...
Bazı Afrika ülkelerinin neredeyse yarısına HIV virüsü bulaşmış durumda.
Afrika ülkelerinin tamamı bütçelerinin önemli bölümünü AIDS'le mücadeleye ayırmış durumdalar. Yetişmiş insan kaynakları hergeçen gün eridiği gibi, moral olarak ve ekonomik olarak gittikçe daha büyük bir çöküntüye doğru gidiyorlar.
İşte AIDS'in, siyah nüfusu adeta ortadan kaldırırcasına giriştiği bu saldırı, sonunda Amerika'daki siyah nüfusu da isyan ettirdi.
Geçtiğimiz günlerde ABD'nin ünlü tıp dergisi Jaids'te yayınlanan bir araştırma siyahların, AIDS virüsünün hükümet tarafından laboratuvarda üretildiğini düşündüğünü ortaya koydu.
Ülkedeki siyah nüfusun yüzde 16'sı virüsün siyahlardaki nüfus artışını kontrol etmek amacıyla üretildiğini savunuyor. Yüzde 15'i de bunu bir çeşit soykırım olarak görüyor. Rand Enstitüsü ve Oregan Eyalet Üniversitesi uzmanları tarafından yapılan araştırmaya göre siyahların yüzde 60'ı hastalıkla ilgili bazı bilgilerin gizlendiğine inanıyor. Yüzde 53'lük kesim de AIDS'in tedavi edilebilir olduğunu, ancak yoksul siyahların tedavi edilmediğini düşünüyor.
Siyah nüfusun bu isyanı aslında son derece yerinde ve hiç de ütopik değil.
HIV virüsü ile yapılan şey tam anlamıyla bir soykırım.
Eski bir ABD subayı olan ve Amerika'nın arka planını ortaya koyan yazılarından dolayı 5 Kasım 2001'de polislerce öldürülen William Cooper'in şu satırlarını okuyalım:
"Devlet Departmanı'nın kirlilik işleri ofisine (OPA) bağlı Latin Amerikan dava memuru Thomas Ferguson şu beyanatta bulundu:
Tüm çalışmalarımızın arkasında bir tek amaç yatıyor; nüfusu azaltmalıyız. Bunu ya bizim yolumuzla yaparlar, güzel-temiz yöntemlerle, ya da başlarına El Salvador, İran ya da Beyrut'taki gibi belalar açılır. Nüfus politik bir konudur. Nüfus kontrolden çıkarsa, azalması için otoriter bir yönetim gerekir; hatta faşizm" (Apokalips'in Atlıları, N. Cooper, Selis Kitapları).
Bu faşist yöntemin nasıl olacağını ise Roma Kulübü'nden Dr. Avrelio Peccei tarafından yapılan gizli önerilerde yatıyor.
"Asıl öneri, bağışıklık sistemine saldıran ve böylece aşısının üretimini etkisiz kılan bir mikrop geliştirmekti. Mikrobun, aşı ve tedavinin geliştirilmesi için emir verildi. Mikrop, genel nüfus, aşı yönetici elitler ve tedavi de yeterince insanın öldüğüne karar verildiğinde hayatta kalan hastalar için kullanılacaktı."
Çok ilginçtir, bütün bu gelişmeler olurken 9 Haziran 1969'da ABD Temsilciler Meclisi Tahsisat Alt Komitesi'ne konuşan Dr. D. M. McArtor, gelecek 5-10 yıl içinde üretmeye başlayacakları, insan bağışıklık sistemini çöküntüye uğratacak biyolojik ajan çalışmaları için 10 milyon dolar istemektedir.
Bu çalışmaların ardından Afrika kıtası 1977'de çiçek hastalığına tutuldu.
Aşısı Dünya Sağlık Örgütü tarafından sağlandı. Dr. Robert Strecker'e göre, "tedavi edilmezse, 15 yıl içinde Afrika'daki nüfusun tamamını öldürecek kadar tehlikeli" bir vaka idi bu.
Arkasından 1978'de ABD'de hepatit B yayıldı. Ve akabinde Ebola virüsü ve AIDS.
Ebola ve AIDS Afrika kıtasını adeta imhaya yöneldi. Ülkeleri esir aldı.
Bütün bu anlatılanlara bazılarınız hayal diyebilir. Ama ortada resmen bir genetik soykırım var. İngiliz Tıp Birliği'nin hazırladığı bir rapor da bu gerçeği ortaya koyuyor:
"Bilim, insanın genetik kodunu çözme konusunda inanılmaz bir hızla ilerliyor. Füze başlıklarına veya bombalara yerleştirilen biyolojik maddelerin sadece belli ırk gruplarındaki genler sayesinde aktivite edilmesi mümkün. Bir başka deyişle sadece zencileri veya Asyalıları hedef alan bir biyolojik silah geliştirilebilir" (27 Ekim 2005 Vatan).
İngiliz bilim adamlarının bu öngörüsü çoktan gerçekleşti bile.
Küresel vahşiler, zengin maden yataklarına sahip Afrika kıtası ülkelerini toptan imhaya yönelik bilimsel genetik soykırımı yıllardan beri uyguluyorlar.
Mesele, bu soykırım uygulamasında sıranın hangi ülkede ya da ülkelerde olduğu.