Abdullah A?AR
Hacca gidenlerin iyi bildikleri bir yer vardır. Türk hacıları ise burasını çok daha iyi bilir.
Çünkü bildikleri şey, sadece kendi tarihleriyle ilgili değil, aynı zamanda inancın inanılmış, algılanmış ve yaşanma biçimiyle de doğrudan ilgilidir.
Beytullah'ın Kral Abdüllaziz kapısından (ki bu aynı zamanda bir numaralı kapıdır) çıkışta tam karşısındaki tepede, güzelliği Beytullah ile bütünleşmiş bir kaledir... hacıların bildikleri yer...
Adı Al Jiyad'dır.
Hacılarsa adının Al Jiyad olduğunu pek bilmezler... Ama hemen herkes o kaleyi Osmanlının yaptığını bilir... Ve dillerdeki adı da "Türk Kalesidir".
Şimdi siz içinizden o eskidendi diye geçiriyor olabilirsiniz.
Çünkü muhtemelen siz de, o kalenin nasıl da birkaç gün içinde yıkılıp, yerinde artık nasılda yellerin estiğini bilenlerdensiniz.
Orası eskiden Al Jiyad'dı(!) demektesiniz.
.........
Evet doğrudur.
Yıkılan bir kaledir.
Yıkanlar ise Suud... ve Suud'un inancı algılayış biçimidir.
Çünkü çok iyi bilinmelidir ki, Suud Rejiminin benimsemiş olduğu itikad (!), mukaddes ve muazzez bu inancın kökleriyle bugünün bağını nasıl koparmaya and içmişse... ve o and, mübarek sahabenin nasıl mezarlarını yok etmişse... elbette o ashabın peşinden gidenlerin izleri de yok edilmeye çalışılacaktır.
Aslında yıkılan bir kale değildir.
Yıkılmaya çalışılan bir ruhtur, bir inanış biçimidir.
Ve aslında Suud, bu kaleyi yıkmakla kaleyi değil, o kaledeki ruhu yıkmaya çalışmaktadır.
Kaleyi yıkmakla yapılmaya çalışılan; 1200 yataklı bir otele yer açmak mıdır?
Yoksa tarihe karşı, tarihi eserlere karşı yapılan bir saygısızlık... bir vurdum duymazlık, bir edepsizlik midir?
Yoksa yoksa, Türk Milletine duyulan sığ bir husumetten mi kaynaklanmaktadır?
Yoksa yoksa yoksa(!), Türklerin bayraktarlığını yaptığı "geleneğin" ortadan kaldırılmasına yönelik derinden yürütülen oyunun bir parçası mıdır?
Belki de İslamı, "ideolojik din" olarak algılayanların, İslamı Allah'a ulaşma dini olduğuna inananlara açtıkları savaşın bir parçasıdır.
İşte o zaman ortaya çıkan şey, çok daha nettir.
Evet... Aslında yıkılmak istenen bir kale değil, Suud dini ideolojik Vahhabiliğin, bizlere karşı verdiği savaşın adıdır, bu...
Ve onlar bu savaşı asla kazanamayacaklarını bilmemektedirler.
Aynı kendilerine şu Vahhabiliği yerleştiren kibirli İngilizler gibi...
Onların bir türlü kavrayamadıkları gerçek; bu işin sahibinin Allah olduğudur.
İşte o yüzden biz, başta tanımlama yaparken "kaleydi" diyerek geçmişten bahsetmek yerine, "kaledir" diyerek geniş zamanı kullanmayı tercih etmişizdir.
Siz buna ezelden ebede deseniz de olur.
Hatta çok daha iyi olur.
Zaman ve mekan var oldukça yıkılmayacak bir şey vardır. Onun adı da doğruluktur.
Doğruya inanmak, doğruyu yaşamaktır.
Suud bir gerçeği bir türlü görememiştir.
Ve o kale yıkılsa bile, o kaledeki ruh, kıyamete kadar Allah'ı gerçekten isteyenleri sağ salim mahşere taşıyacaktır.
Devam edeceğiz...
Hacca gidenlerin iyi bildikleri bir yer vardır. Türk hacıları ise burasını çok daha iyi bilir.
Çünkü bildikleri şey, sadece kendi tarihleriyle ilgili değil, aynı zamanda inancın inanılmış, algılanmış ve yaşanma biçimiyle de doğrudan ilgilidir.
Beytullah'ın Kral Abdüllaziz kapısından (ki bu aynı zamanda bir numaralı kapıdır) çıkışta tam karşısındaki tepede, güzelliği Beytullah ile bütünleşmiş bir kaledir... hacıların bildikleri yer...
Adı Al Jiyad'dır.
Hacılarsa adının Al Jiyad olduğunu pek bilmezler... Ama hemen herkes o kaleyi Osmanlının yaptığını bilir... Ve dillerdeki adı da "Türk Kalesidir".
Şimdi siz içinizden o eskidendi diye geçiriyor olabilirsiniz.
Çünkü muhtemelen siz de, o kalenin nasıl da birkaç gün içinde yıkılıp, yerinde artık nasılda yellerin estiğini bilenlerdensiniz.
Orası eskiden Al Jiyad'dı(!) demektesiniz.
.........
Evet doğrudur.
Yıkılan bir kaledir.
Yıkanlar ise Suud... ve Suud'un inancı algılayış biçimidir.
Çünkü çok iyi bilinmelidir ki, Suud Rejiminin benimsemiş olduğu itikad (!), mukaddes ve muazzez bu inancın kökleriyle bugünün bağını nasıl koparmaya and içmişse... ve o and, mübarek sahabenin nasıl mezarlarını yok etmişse... elbette o ashabın peşinden gidenlerin izleri de yok edilmeye çalışılacaktır.
Aslında yıkılan bir kale değildir.
Yıkılmaya çalışılan bir ruhtur, bir inanış biçimidir.
Ve aslında Suud, bu kaleyi yıkmakla kaleyi değil, o kaledeki ruhu yıkmaya çalışmaktadır.
Kaleyi yıkmakla yapılmaya çalışılan; 1200 yataklı bir otele yer açmak mıdır?
Yoksa tarihe karşı, tarihi eserlere karşı yapılan bir saygısızlık... bir vurdum duymazlık, bir edepsizlik midir?
Yoksa yoksa, Türk Milletine duyulan sığ bir husumetten mi kaynaklanmaktadır?
Yoksa yoksa yoksa(!), Türklerin bayraktarlığını yaptığı "geleneğin" ortadan kaldırılmasına yönelik derinden yürütülen oyunun bir parçası mıdır?
Belki de İslamı, "ideolojik din" olarak algılayanların, İslamı Allah'a ulaşma dini olduğuna inananlara açtıkları savaşın bir parçasıdır.
İşte o zaman ortaya çıkan şey, çok daha nettir.
Evet... Aslında yıkılmak istenen bir kale değil, Suud dini ideolojik Vahhabiliğin, bizlere karşı verdiği savaşın adıdır, bu...
Ve onlar bu savaşı asla kazanamayacaklarını bilmemektedirler.
Aynı kendilerine şu Vahhabiliği yerleştiren kibirli İngilizler gibi...
Onların bir türlü kavrayamadıkları gerçek; bu işin sahibinin Allah olduğudur.
İşte o yüzden biz, başta tanımlama yaparken "kaleydi" diyerek geçmişten bahsetmek yerine, "kaledir" diyerek geniş zamanı kullanmayı tercih etmişizdir.
Siz buna ezelden ebede deseniz de olur.
Hatta çok daha iyi olur.
Zaman ve mekan var oldukça yıkılmayacak bir şey vardır. Onun adı da doğruluktur.
Doğruya inanmak, doğruyu yaşamaktır.
Suud bir gerçeği bir türlü görememiştir.
Ve o kale yıkılsa bile, o kaledeki ruh, kıyamete kadar Allah'ı gerçekten isteyenleri sağ salim mahşere taşıyacaktır.
Devam edeceğiz...