logo
25 NİSAN 2024

Tarih tekerrür ETMESİN

24.02.2005 00:00:00
BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, Türkiye'nin, Yavuz ve Midilli adlı iki gemi ile Osmanlının 1. Cihan Savaşına sokulması gibi bir oyunla karşı karşıya bulunduğuna işaret ederek, bu oyunun İncirlik üzerinden oynanmak istendiği konusunda yetkilileri uyardı.

*İncirlik oyunu

BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, asıl oyunun Türkiye üzerine oynadığını dile getirerek, "Buradaki hesap şudur: Madem burada gerçek pürüz Türkiye'dir, o halde nasıl Türkiye 1. Dünya Savaşında Yavuz ve Midilli gibi iki gemi ile savaşın içinde buldu ise aynen bu oyun şu anda İncirlik'te oynanmak isteniyor. Siyasi iktidarın dikkat etmesi lazım. Aksi takdirde bir savaşa Türkiye'nin girmesi demek Türkiye'nin bölünmesi demektir."

*Türkiye'yi engel görüyorlar

Prof. Dr. Haydar Baş, Ortadoğu'nun üzerinde birilerinin hesabı olduğuna işaret ederek, "Ortadoğu halkının birbirine düşmesi, geçmişimiz Osmanlıya karşı gelmesi durduk yerde olmuş bir hadise değildir" dedi. Prof. Dr. Baş, şunları söyledi: "Bu bölgede gerek İsrail'in, gerekse ABD'nin, Batı dünyasının önünde en büyük engel, bütün Batılılaşmak istemesine, Tanzimat'tan bu tarafa Avrupalı olmak istemesine rağmen en büyük engel Türkiye'dir. Çünkü Türkiye asırlar boyu bu coğrafyanın insanına liderlik yaptı."

Geçen hafta Ortadoğu coğrafyası yoğun bir gündem yaşadı. Irak'ta, seçimden başka her şeye benzeyen bir seçim gerçekleşti. Bu coğrafyada hesabı olanlar hedeflerine bir adım daha yaklaştı. Ardından bir adım daha atıldı. Lübnan eski başbakanı Refik Hariri'ye suikast haberi geldi. Sorumlu adres olarak da hemen Suriye gösterildi. Ve bu ülkeye yönelik bir takım gelişmeler birbirini takip etti, ediyor. Çözmesini bilmeyenler açısından çözülmesi zor denklemler özelliği taşıyan ve tabiî ki Türkiye'yi de çok yakından ilgilendiren Ortadoğu'daki son gelişmeleri BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş tahlil etti. Nihat Hekimoğlu'nun sorularını cevaplandıran Prof. Dr. Haydar Baş'ın yaptığı tahlilde Ortadoğu'da cereyan eden tüm gelişmelerde asıl hedefin Türkiye olduğu bir kez daha gözler önüne serildi.

Muhterem Hocam, geçen hafta Lübnan eski Başbakanı Refik Hariri öldürüldü. Bu olayın hemen ardından ABD, öldürülme olayından Suriye'yi sorumlu tuttu ve Suriye'nin Lübnan'daki askerlerini çekmesini talep etti. İran'la zaten nükleer tesis sıkıntısı devam ediyor. Irak'ta bir seçim oldu. Kürtler, Kuzey Irak'ta istedikleri noktaya geldiler. ABD'nin İran ve Suriye'ye karşı İncirlik'i kullanmak için birtakım talepleri var. Ortadoğu'da böyle bir manzara var. Bu manzarayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Prof. Dr. Haydar Baş- Biz Ortadoğu hakkında düşüncelerimizi çok öteden beri izah ettik. Bugün de temel itibariyle tespitlerimizin çok doğru olduğunu, isabet kaydettiğini görüyoruz. Biz, Ortadoğu bölgesinde üç asırdır cereyan eden hadiseleri araştırıp elde ettiğimiz verilerle hadiselere baktığımız zaman Ortadoğu'nun kendi haline bırakılmayan bir coğrafya olduğunu gördük.

Ortadoğu arkaplansız anlaşılamaz

Hülasa etmekte fayda var. Olayların başlangıcını bizi takip edenler bilsinler ki sonunun nereye gidebilecek olduğunu kendileri de tahmin edebilsinler. Hadiselerin zuhur sebeplerini ortaya koymadan adam ortaya çıkıyor, birtakım yorumlar yapıyor, bunlar fikir jimnastiği oluyor. Doğruluk payı hiç de yok denmez. Ama bu işin illetini teşkil etmediği için de kesinlikle bu tespitler olayı görme bakımından doğru değil. İşte bu mantıkla biz hadiseye baktığımız zaman görüyoruz ki Ortadoğu'nun üzerinde birilerinin hesabı var. Ortadoğu halkının birbirine düşmesi, geçmişimiz Osmanlıya karşı gelmesi durduk yerde olmuş bir hadise değildir. Ancak şu hususu da belirtmek lazım. Dolduruşa gelenler maalesef bu, Müslüman Arap kardeşlerimizdir. İslam tarihine baktığımız zaman yine bu insanlar aşere-i mübeşşereden olan ve Hz. Peygamber (sav) Efendimiz'in sevgili damadı Hz. Osman'ı şehit etmişlerdir. Bunlara Haricîler denir. Bu insanlar kolay ikna edilebilen, heyecanlı oldukları için de hadiselere hemen sürüklenebilen karakterdedirler. İşte bu karakterlerinden, bu zafiyetlerinden olacak ki toplumu ifsad etmek için hareket tarzı belirleyenlerin bunlar çok işine yarıyor. Ardından hilafet için Hz. Ali efendimizi Kûfe'ye davet ediyorlar. Gelişinin 6. veya 7. günü olması lazım, bir sabah namazında İbn-i Mülcem denilen zat tarafından şehit ediliyor. Bunlar şehit edilirken enteresan bir mantık var ki bu cinayeti işleyenler güya din adına bunu yapıyorlar. Halbuki din adına yapılan bu eylemler tamamen din dışı, şehit ettikleri iki zat da Hz. Peygamber'in çok sevdiği iki damadı, bunların ötesinde her iki zat da aşere-i mübeşşereden yani cennetle müjdelenen on şahıstan ikisi. Artı, bu insanlar Peygamber'e o kadar yakın olmuşlar ki onları Peygamber'den ayrı mütalaa etmek hiç mümkün değil. Yani şunu demek istiyorum: Bizzat İslam'ın kendisini temsil eden bu kadar yakın insanları bir gafletle yok edebiliyorlar. Çok daha acısı yine aynı bölge halkı İmam-ı Hüseyin efendimizi davet ediyor. Enteresandır; Hz. Hüseyin'in çok müthiş bir karakteri var. Yanlışa, batıla direnmede aslında bütün insanlığa bir örnektir; sadece İslam toplumuna değil. O günün şartlarında ortaya konulan zulmün, haksızlığın, adaletsizliğin karşısında tam bir İslam karakteri ile duruyor. Peygamber torununa yakışsa ancak bu kadarı yakışır. Şehit olacağını bile bile olayların üzerine gidiyor ve şehadet şerbetini içiyor. İmam-ı Hüseyin efendimiz şehit ediliyor. Mübareğin vücudunda 33 mızrak ve bir o kadar da darbe izi oluyor. Bu da yetmiyor başı gövdesinden alınarak zamanın halifesine müjde olsun diye taşınıyor. Bunların tamamı da enteresandır din adına yapılıyor. Öyle bir katliam ki hiç bir gerekçe olmadan bu kadar zulüm yapılabiliyor. Niçin bu kadar temele indik? Yani o coğrafya istismara çok müsait. O coğrafya Peygamber torununa dahi gözü kapalı saldırıyorsa müsaade edin de Peygamber'in halifesine de saldırsın. İşte bu gözü kapalı olmalarından kaynaklanacak ki o bölgede, Hicaz bölgesinde hükümran olan dedelerimizi o topraklardan, İngilizlerin oynadığı oyunlara alet olarak çıkarma projelerinde en başta rol alıyorlar. Çok cüz'î paralarla bizi o coğrafyadan çıkartıyorlar. Hz. Peygamber Efendimiz'in, Hz. Hüseyin'i şehit edenler hakkında enteresan bir bedduası vardır. Bugün kader onu ortaya çıkartıyor. O coğrafya adeta zulümle eşdeğer olmuş. Başta İmam-ı Ali, İmam-ı Hüseyin efendimizi, dedelerimizi, zamanın halifesini arkadan vurarak o bölgeyi tamamen İngilizlerin oyuncağı haline getirmişler ve müsait bir coğrafya haline getirmişlerdir. Şimdi dikkat edersek o günden bugüne, o coğrafyada hiç bir kabilenin iki yakası biraraya gelmemiştir. O kadar bolluk içinde yüzmelerine rağmen hepsi darlıkla başbaşadır. Körfez ülkelerinin hali ortadadır. Her gün bir şeyin olacağı endişesi ile yaşamaktadırlar. Irak'ın hali ortadadır. Irak'ta o kadar Müslüman kadının namusuna tecavüz edilmiştir. Yüzbinler, sokakta, evde, caddede bombardımana tabi tutulup şehit edilmiştir. Hâlâ can emniyeti hiç bir yerde yoktur. Mal, namus emniyeti yoktur. Böyle bir coğrafya haline geldi, getirildi.

Failler gizli değil

Niçin getirildi? Bazı arkadaşlar, o coğrafyada ABD'nin BOP projesinin hayata geçmesi, Çin'in o coğrafya ile irtibat kurmasına mani olmak gibi çok hayali bir düşünce içerisindeler. Bir defa o coğrafyadaki hadiseleri yapanlara sormak lazım. "Siz bu işi niçin yapıyorsunuz?" diye sormak lazım. O hadiseleri yapanlar geçmişte İngilizler, şimdi Amerikalılar, Yahudi lobilerinin ABD'de hakim olması münasebetiyle onlar, bilhassa Fırat ve Dicle havzasını arz-ı mev'ud olarak kabul ettikleri için o bölgede hesapları var. Bunun için de Türkiye'nin Güneydoğusunda 450 bin dönüm yeri kendi vatandaşlarının tasarruflarına geçirmiş vaziyetteler. Yine o bölgede hesabı olan Amerikan, İngiliz, Fransız, Hollanda kökenli şirketler Türkiye'den 100 bin dönümün üzerinde arazi satın almıştır. Bir o kadar yer kiralanmıştır. Türkiye'nin yedide ikisi maalesef Türk milletinin tasarrufundan çıkmıştır. Bunu yapanlar İngiliz, Amerikan, İsrail mantalitesiyle hareket eden insanlardır.

Çin olamaz mı? Olamaz. Neden olamaz? Bush, "Ben o bölgeye şu kadar sürecek bir Haçlı seferi için geliyorum" diyor. Fail hangi gaye ile geldiğini ifade ederken senin benim sözümün bir kıymeti yoktur. İsrail, "O bölge benim tabiî arazimdir" diyor.

"Bana vadedildi" diyor.

Prof. Dr. Haydar Baş- "Burası bana Yahova tarafından verildi", diyor. Kendisi bu bölgenin üzerindeki hesabını açık ve net olarak beyan ederken farklı bir kulvarda değerlendirmemiz hadiseyi bilerek veya bilmeyerek saptırmaktan başka bir işe yaramaz. Bu bölgede gerek İsrail'in, gerekse ABD'nin, Batı dünyasının önünde en büyük engel, bütün Batılılaşmak istemesine, Tanzimat'tan bu tarafa Avrupalı olmak istemesine rağmen en büyük engel Türkiye'dir. Çünkü Türkiye asırlar boyu bu coğrafyanın insanına liderlik yaptı. Bu coğrafyanın başını çekti. Balkanlar ile Kafkaslar arasında bir köprü oldu. Avrupa ile Asya'yı birbirine bağladı, bağlıyor. Hangi açıdan bakarsanız bakın Türkiye'nin konumu çok farklı. Burada Suriye'nin, İran'ın fonksiyonu yok mu? Elbette var. Ama bunlar bir diş ağrısı mesabesindedir. Dişi antibiyotikle kurutursunuz, çekersiniz, iş biter. Fakat Türkiye öyle değil, Türkiye işin beynidir, kalbidir. Onun için bu belde, Türk coğrafyası bütünüyle tasarruf altına alınmadıktan sonra zannetmeyin ki bu hadiseler durulacaktır. Kesinlikle durulması mümkün değildir.

Lübnan eski Başbakanı

niye öldürüldü?

Şu anda oynanmakta olan çok enteresan da bir oyun var. Bu oyun nedir? İncirlik üssü zaten ABD'nin tasarrufunda ama öyle bir isteniyor ki hiç bir şeyine karışmayacaksınız, her türlü hareket kabiliyetine sahip olacak ve sorumlu olmayacak, böyle bir düşünce ile İncirlik bizden isteniyor. Ben bu olayı tabir-i caizse 1. Cihan Savaşında Osmanlının savaşın içine girmesine biraz da benzetiyorum. Mesela Lübnan eski başbakanının vurulması ile Ortadoğu'nun getirilmek istendiği nokta tıpkı şuna benziyor. ABD o bölgeye inebilmek için bir terör bahanesi ortaya koymuştur. Birincisinde 11 Eylül'de Usame bin Ladin'in uçakları geliyor, ikiz kuleleri yıkıyor. Bu, o kadar büyük bir tiyatro ki bu derece güçlü Usame bin Ladin, gider, Beyazsaray'ı vurur. Kalkıp da niye ikiz kuleyi vursun ki. Askeri gücünün olduğu merkezi bizzat vurur, yok eder. Bu derece istihbarata, hareket kabiliyetine sahip adam bunu yapar. Dünya da rahata kavuşur. Böyle bir şey olmadığına göre demek ki bunlar kendi içlerinde bir bahane ile harekete geçtiler, bu olayları organize ettiler. Bu gerekçeyle Afganistan'da Usame bin Ladin arandı. Geldi, belli merkezler tutuldu. Peki Ladin nerede? Madem onun için geldin, niye bu adamı bulmuyorsun? Kısaca mesele tam bir tiyatro. Bunu, bizi takip eden kardeşlerimizin iyi görmesi lazım. Lübnan'ın geçmişteki başbakanının bir suikaste kurban gitmesi de böyle. Suriye'ye saldıracak. "Bunu sen yaptın" diyor. Kısaca bu terör bahanesi mantığı ile işin içine girdiğin zaman bu işi bizzat iddia edenlerin yaptığı ortaya çıkıyor. Suriye'nin işi bitmiş bir başbakanla uğraşma lüksü de, fantazisi de olamaz. Çünkü adam zaten kendi derdine düşmüş.

Türkiye'ye İncirlik oyunu

Burada asıl oyun Türkiye üzerine oynanıyor. Buradan gerek İran'a gerek Suriye'ye bir savaş ilan etmesi zor belki de imkansızdır. Çünkü Irak'a girdi. Halini görüyoruz. Öyle bir manzara ile karşı karşıya ki her gün bin tane musibetle içiçe yaşıyor. Her gün askeri ölüyor. Bunun ancak onda biri basına intikal ediyor. Böyle bir manzarada, henüz daha Irak'ı kendi bakımından teminat altına alamayan ABD'nin Suriye, İran gibi devletlerin üzerine gitmesi hiç mümkün değil. Peki buradaki hesap nedir? Buradaki hesap şudur: Madem burada gerçek pürüz Türkiye Cumhuriyeti Devletidir, o halde nasıl Türkiye 1. Dünya Savaşında Yavuz ve Midilli gibi iki gemi ile savaşın içinde buldu ise aynen bu oyun şu anda İncirlik'te oynanmak isteniyor. Siyasi iktidarın dikkat etmesi lazım. Hadiseleri çok iyi gözlemlemesi lazım. Aksi takdirde bir savaşa Türkiye'nin girmesi demek Türkiye'nin bölünmesi demektir. Böyle haksız bir savaşın içinde bulunması bugüne kadar hazırlanan ortamın fitne olarak zuhur etmesine sebep olur ki kaynamalar başlar Allah korusun Türkiye bölünebilir. ABD'nin İncirlik'i kullanmak istemesi Türkiye'yi bölme projesidir. Bunu çok iyi görmek lazım. Bunun önüne geçmek için de ABD'nin ürettiği politikaları gününden evvel tespit edeceğiz. Buna mukabil projeler ortaya koyacağız. Mesela burada İran ile Suriye çok akıllı bir tavır ortaya koydular. Rusya ile beraber bir bütünlük oluşturdular. Şimdi Suriye'ye herhangi bir müdahale bu üç devletin koruması ile tepki görecek. Amerika için iş biraz daha zorlaşmış vaziyette. Elini bu ateşin içine sokmayacağına göre kimi sokacaktır? Türkiye'yi sokmak isteyecektir. Ama Türk kamuoyu kesinlikle buna müsaade etmez. Etmesi de mümkün değildir. Hangi açıdan bakarsanız bakın zerre kadar menfaatinin olmadığı bir şeye nasıl girecektir. Bence Türk siyaseti çok zor günlerden geçiyor. Ancak bu zor günlere de Türkiye getiren maalesef bu siyasettir. Bu arkadaşlar ya geçmişi çok iyi bilmedikleri veyahut da çok ciddi oyuna geldikleri için bu kaderi maalesef yaşama noktasına gelmişlerdir. Biz yine söz konusu Türk milleti olduğu için dua edelim, Allah onların da ferasetini, basiretini açarak doğruyu görme ve doğru şekilde icraat etme imkanı nasip etsin.

Devamı yarın
' Saray'la müzakere edilmez, mücadele edilir'
Zamanlaması manidar uyarı
Kameranın âlâsı üretildi
Ambargolar ASELSAN'ı kamçıladı
Vergi böyle toplanmaz
Eski Bakan Çelebi'den sert eleştiriler
'Tüm Almanya seçimdeki büyük başarınızı biliyor'
Steinmeier, Yavaş'a böyle dedi
Trabzonspor'un eski başkanı vefat etti
Evinde ölü bulundu
Bakan'ın sözlerine tepki gösterdi
'Tam bir Düyûn-ı Umûmiye sistemi'
İlk 3 ayda harcamaları yüzde 120 arttı
CHP: Tasarruf Saray'dan başlasın
Pentagon'dan Irak'a: Bölgedeki ABD güçlerini koru
Hem işgalci, hem koruma istiyor!
Adalet Bakanı mesajı verdi
'DEM Parti kapatılabilir'
Fanatik Yahudiler Mescid-i Aksa'ya baskın düzenledi
Bilinçli olarak gerginliği tırmandırıyorlar
'Saray' ziyareti öncesi kritik randevu
Kılıçdaroğlu, Özel ile görüşecek mi?
ABD'li senatör, İsrail'e desteğe tepki gösterdi
"Artık yeter!"
6 gündür haber alınamıyordu, itfaiye içeri girince şaşırdı
Derin uykudan uyandı!
İsrail devlet televizyonu duyurdu
Ordu yakında Refah'a girecek!
'Orijinalini paylaşıyorum ki ahlaksızlığınız görülsün'
Montajlı fotoğraf polemiği
' Saray'la müzakere edilmez, mücadele edilir'
Zamanlaması manidar uyarı
Kameranın âlâsı üretildi
Ambargolar ASELSAN'ı kamçıladı
Vergi böyle toplanmaz
Eski Bakan Çelebi'den sert eleştiriler
'Tüm Almanya seçimdeki büyük başarınızı biliyor'
Steinmeier, Yavaş'a böyle dedi
Trabzonspor'un eski başkanı vefat etti
Evinde ölü bulundu
Bakan'ın sözlerine tepki gösterdi
'Tam bir Düyûn-ı Umûmiye sistemi'
İlk 3 ayda harcamaları yüzde 120 arttı
CHP: Tasarruf Saray'dan başlasın
Pentagon'dan Irak'a: Bölgedeki ABD güçlerini koru
Hem işgalci, hem koruma istiyor!
Adalet Bakanı mesajı verdi
'DEM Parti kapatılabilir'
Fanatik Yahudiler Mescid-i Aksa'ya baskın düzenledi
Bilinçli olarak gerginliği tırmandırıyorlar
'Saray' ziyareti öncesi kritik randevu
Kılıçdaroğlu, Özel ile görüşecek mi?
ABD'li senatör, İsrail'e desteğe tepki gösterdi
"Artık yeter!"
6 gündür haber alınamıyordu, itfaiye içeri girince şaşırdı
Derin uykudan uyandı!
İsrail devlet televizyonu duyurdu
Ordu yakında Refah'a girecek!
'Orijinalini paylaşıyorum ki ahlaksızlığınız görülsün'
Montajlı fotoğraf polemiği

Kendi çipini üreten ASELSAN buluşlara devam ediyor

 
ASELSAN Genel Müdürü Ahmet Akyol, İHA kameralarına Kanada tarafından uygulanan ambargoları anımsatarak, "O dönem bir geliştirme projesi başlattık. Önce ambargoyu bertaraf edecek bir kamera yapmak daha da ötesinde dünyada bu alandaki en iyi kamerayı da yapabilmek üzere yola çıkmıştık. Geldiğimiz noktada İHA kameramız ASELFLIR-500'ü tamamladık. Artık operasyonel olarak Silahlı Kuvvetlerimizin kullanımına da girdi" dedi.
24.04.2024 23:34:00
ANADOLU AJANSI
 Kendi çipini üreten ASELSAN buluşlara devam ediyor
 Kendi çipini üreten ASELSAN buluşlara devam ediyor

ASELSAN Genel Müdürü Ahmet Akyol, ihracat yaptıkları ülke sayısını 86'ya çıkardıklarını dile getirerek, "ASELSAN'ın bu yıl yeni ihracat sözleşmeleri açısından 1 milyar dolara yaklaşma hedefi var" dedi. Anadolu Ajansı Teknoloji Masası'nın konuğu olan Akyol, ASELSAN olarak denizin derinliklerinden uzayın derinliklerine kadar her alanda her platforma kritik sistemler geliştirdiklerini kaydetti.

Siz mi ambargo uygularsınız?!

Akyol, İHA kameralarına Kanada tarafından uygulanan ambargoları anımsatarak, "O dönem Savunma Sanayii Başkanlığımızın liderliğinde bir geliştirme projesi başlattık. Önce ambargoyu bertaraf edecek bir kamera yapmak daha da ötesinde dünyada bu alandaki en iyi kamerayı da yapabilmek üzere yola çıkmıştık. Geldiğimiz noktada İHA kameramız ASELFLIR-500'ü tamamladık. Artık operasyonel olarak Silahlı Kuvvetlerimizin kullanımına da girdi" ifadelerini kullandı. ASELFLIR-500'ün rakiplerine oranla yüzde 30 daha iyi performans sergilediğine dikkati çeken Akyol, kameranın lazer işaretlemedeki başarısıyla da güdümlü mühimmatların daha hassas vuruş kabiliyeti kazanmasını sağlamış olduğunu vurguladı.

Hava savunma sistemlerinde yeni ataklar

Akyol, ASELSAN'ın alçak irtifada KORKUT sistemi olduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Kendisine yönelen dron, seyir füzesi ve benzeri tüm tehditleri parçacıklı mühimmatlarla önce tespit edip sonra onları engellemeye dayalı bir teknoloji. Bu envantere kazandırdığımız ve seri üretimini devam ettirdiğimiz bir sistem. Bunun bir üstünde HİSAR-A diye isimlendirdiğimiz bu sefer biraz daha irtifanın arttığı artık füzelerin devreye girdiği bir sistem var. Burada da Roketsan ile güzel bir işbirliğimiz var. Füzeleri onlar bize sağlıyorlar, biz de bütün sistemi bir araya getirerek alçak irtifalı HİSAR-A'yı tamamlayıp envantere kazandırdık.
Bir üstünde de HİSAR-O'muz var. Orta menzilde. Bunun da envantere kazandırıldığını ve seri üretime devam edildiğini söyleyebilirim. Şimdi de uzun menzilli hava savunma sistemimiz SİPER'i Türk Silahlı Kuvvetlerimizin envanterine kazandırıyoruz. Böylece çok alçak irtifadan yüksek irtifaya kadar katmanlı hava savunmasını 2024 yılında tamamlamış oluyoruz."


Lazer silahı GÖKBERK

ASELSAN'ın lazer silahı GÖKBERK'ten bahseden Akyol, lazerin kaynağını da yerli olarak geliştirdiklerini vurguladı. Akyol, otonominin (kendi kendine karar verip çalışma) üzerinde çalıştıkları önemli başlıklardan olduğunu aktararak, "Deringöz isminde yeni bir ürün üzerine çalışıyoruz. Geçtiğimiz günlerde ilk dalışını yaptık. Yapay zeka destekli otonom sürüş algoritmalarına sahip. Denizin altına 600 metreye kadar dalabilen sonarları olan, su altında haberleşme ve su altında keşif gözetleme kabiliyetine sahip bir ürün" diye konuştu. ASELSAN'ın Ankara'da 400 milyon dolarlık yeni bir yatırıma başladığının altını çizen Akyol, yatırımla beraber binin üzerinde ilave nitelikli istihdamı Türkiye'ye kazandıracaklarını anlattı.


Yapay zeka robotları kullanıyor

Karar vericilerin yapay zeka destekli algoritmalarla işini kolaylaştırmak ve büyük veriyi işlemek üzere komuta kontrol sistemlerinde yapay zekayı etkin olarak kullandıklarını aktaran Ahmet Akyol, "Gerek insansız kara, deniz araçlarında gerek otonominin olduğu diğer sistemlerde yapay zeka destekli algoritmalarla burada fark yaratmaya çalışıyoruz. ASELSAN içerisindeki bütün çalışmalarda yapay zeka robotlarını kullanır duruma geldik. Bunu içerideki süreçlerimizde adım adım yaygınlaştırıyoruz" dedi. Akyol, çip teknolojisinin çok kritik olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti: "Çip teknolojisinin askeri ve sivil boyutu var. Bizim açımızdan askeri boyutunda bağımsızlık stratejik öncelik. Bu amaçla Bilkent Üniversitesi ile ortak bir şirketimiz var. Yine ASELSAN'ın İstanbul'da MKR-IC ve TÜYAR isimli iki ayrı çipe odaklanmış alt şirketi var. Bu üç alt şirketle ve kendi bünyemizdeki çip tasarım ekiplerimizle buraya önemli miktarda kaynak ve yatırım yapıyoruz. Özellikle radar ve elektronik harpte kullanılan son derece stratejik olan galyum nitratta, transistör seviyesinde millileştirmeyi tamamladık. Bir radarda yaklaşık 1000'den fazla çip bulunuyor. Bu çipleri kendimiz tasarlıyoruz. 2024 itibarıyla bu çipleri Ankara'da seri üretebilme imkanına kavuştuk. Alt transistörlerini Bilkent Üniversitesi ile ortak şirketimizde, üstündeki çip seviyesi üretimleri de ASELSAN'da çoklu adetlerde yapabilecek duruma geldik. Binlerce çipi seri ürettiğimizi söyleyebilirim. Bu, askeri alandaki bağımsızlığımız açısından önemli."

Meteorolojinin renkli kodları ne anlama geliyor?

Meteoroloji, doğanın diliyle konuşur ve bu dili anlamak için renkli uyarı kodlarından yararlanır. Türkiye'de Meteoroloji Genel Müdürlüğü, hava durumu tahminlerinde ve uyarılarda dört farklı renk kodu kullanır: yeşil, sarı, turuncu ve kırmızı. Her bir renk, doğanın bize gönderdiği mesajların şiddetini ve önemini ifade eder
24.04.2024 13:05:00 / Güncelleme: 24.04.2024 13:08:29
Ahmet Haydar Tarhanlı
Meteorolojinin renkli kodları ne anlama geliyor?
Meteorolojinin renkli kodları ne anlama geliyor?
Yeşil (Tehlike Yok): Yeşil kod, hava durumunun sakin olduğunu ve herhangi bir tehlike beklemediğimizi gösterir. Bu renk, günlük yaşantımızı etkileyecek meteorolojik bir hadisenin olmadığını belirtir ve huzurlu bir gün geçirebileceğimizin işaretidir.

Sarı (Az Tehlikeli): Sarı kod, dikkatli olmamız gerektiğini söyler. Hava durumu olağanın dışında olmasa da, bazı faaliyetler için potansiyel riskler taşıyabilir. Bu uyarı, özellikle açık havada yapılacak etkinliklerde daha tedbirli olmamız gerektiğini hatırlatır.

Turuncu (Tehlikeli): Turuncu kod, tehlikenin arttığını ve olası hasarlar için hazırlıklı olmamız gerektiğini bildirir. Bu renk, nadiren gerçekleşen ve can veya mal kaybına yol açabilecek meteorolojik olayların beklendiğini ifade eder.

Kırmızı (Çok Tehlikeli): Kırmızı kod, en ciddi uyarıdır ve çok tehlikeli durumları simgeler. Bu renk, hayatı tehdit edebilecek, geniş alanlarda büyük hasarlara neden olabilecek son derece kuvvetli meteorolojik hadiselerin beklendiğini gösterir. Kırmızı kod gördüğümüzde, güncel meteorolojik koşulları sıkça takip etmeli ve gerekli tüm önlemleri almalıyız.

Bu renk kodları, doğanın bize sunduğu ipuçlarını çözmemize ve kendimizi olası tehlikelere karşı korumamıza yardımcı olur. Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nün bu renkli uyarı sistemi, "Haberdar olun, hazırlıksız yakalanmayın" sloganıyla bizlere doğru bilgiyi zamanında sunar ve güvenliğimizi sağlamak için önemli bir araçtır.

Yargıtay Başkanlığı seçiminde 21. turda da sonuç çıkmadı

Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca'nın 4 yıllık görev süresinin dolması nedeniyle yapılan başkanlık seçimlerinin 21. turunda da hiçbir aday salt çoğunluğu sağlayamadı

24.04.2024 12:27:00 / Güncelleme: 24.04.2024 12:31:28
AA
Yargıtay Başkanlığı seçiminde 21. turda da sonuç çıkmadı
Yargıtay Başkanlığı seçiminde 21. turda da sonuç çıkmadı

Yargıtay Başkanlığı görevine 24 Mart 2020'de seçilen Mehmet Akarca'nın 4 yıllık görev süresi 24 Mart itibarıyla doldu.

Bu kapsamda Yüksek Mahkemenin 4 yıl boyunca görev yapacak yeni başkanını belirlemek için Yargıtay üyeleri 25 Mart Pazartesi sandık başına gitti.

Seçimin ilk 20 turunda hiçbir adayın, 348 Yargıtay üyesinin salt çoğunluğu olan en az 175 oyu alamaması nedeniyle bugün 21. tur oylaması yapıldı.

Oylama sonucu Mehmet Akarca 100, 3. Hukuk Dairesi Başkanı Ömer Kerkez 96, 3. Ceza Dairesi Başkanı Muhsin Şentürk ise 112 oy aldı. Seçime katılım 324 olarak kayıtlara geçerken, 2 boş oy kullanıldı, 14 oy da geçersiz sayıldı.

Salt çoğunluğun sağlanamaması nedeniyle seçime 22. tur oylamayla devam edilecek.

Seçimlerde üye tam sayısının salt çoğunluğunun hazır bulunması gerekiyor. 

Üsküdar-Samandıra Metro Hattı'ndaki sorun 50 saati aştı

Üsküdar-Samandıra Metro Hattı'nda önceki gün sabah meydana gelen aksaklık 50 saati aşkın süredir giderilemezken, sabah mesaisine gitmek isteyen vatandaşlar yoğunlukla karşılaştı.
24.04.2024 09:42:00 / Güncelleme: 24.04.2024 09:47:47
Anadolu Ajansı
Üsküdar-Samandıra Metro Hattı'ndaki sorun 50 saati aştı
Üsküdar-Samandıra Metro Hattı'ndaki sorun 50 saati aştı

M5 Üsküdar-Samandıra Metro Hattı'nda önceki gün saat 06.00 itibarıyla başlayan aksaklık sürüyor.

Metro İstanbul'un önce "teknik arıza" olarak açıkladığı, sonrasında "zorunlu bakım çalışması" şeklinde nitelendirdiği, dün ise "işletme saatleri dışında eğitim amaçlı kullanılan yolcusuz iki trenin teması"ndan kaynaklandığını bildirdiği problem nedeniyle seferler Altunizade İstasyonu'nda aktarmalı olarak sürdürülüyor.

Altunize'de durağından metro hattına geçen vatandaşlara turnikelerden geçtikleri sırada "Gideceğiniz yönün tam tersine gidin" uyarısı yapılıyor.

Hattın bulunduğu kata inildiğinde ise yön tabelaların önünde bekleyen görevliler megafonla duyurular yaparak vatandaşları gidecekleri tarafa yönlendiriyor.

Duraktaki süreli ekran tabelaları çalışmazken vatandaşlar arasında megafonla dolaşan bir görevli seferlerin 15 dakika aralıklarla yapıldığı bilgisini veriyor.

Sefer aralıklarının uzamasıyla birlikte duraktaki yoğunluk artıyor, bazı vatandaşlar işe geç kalmaktan endişe duyduklarını yüksek sesle dile getiriyor.

Metroyu bekleyen bir vatandaş "Açıklama yapan yok mu' Bu metroları kapatın o zaman. Böyle saçma bir şey olur mu' İnsan haklarına aykırı değil mi bu' Evimize, işimize gidemiyoruz. Hani her şey güzel olacaktı bu nasıl vaziyet' Yazıklar olsun." diye tepki gösterirken, etrafındaki diğer vatandaşlar da destek verdi.

Aksaklık, duraktaki merkezi sistemden "zorunlu bakım çalışması" şeklinde duyurulurken, arıza öncesi Üsküdar'dan Samandıra yönüne yoğun saatlerde 4 dakika aralıklarla düzenlenen tren seferlerinin 15 dakikada bir yapılması nedeniyle neredeyse tamamı dolan durakta hareket edecek alan kalmıyor.

Metroyu beklemek istemeyenler vatandaşlara 6 numaralı çıkıştan kalkan ücretsiz İETT otobüslerine binerek Üsküdar yönüne gidebilecekleri bildiriliyor.

Otobüs durağında ise önünde "görevli" yazan otobüsler belirli aralıklarla Üsküdar'a ring atıyor. 

logo

Beşyol Mah. 502. Sok. No: 6/1
Küçükçekmece / İstanbul

Telefon: (212) 624 09 99
E-posta: internet@yenimesaj.com.tr gundogdu@yenimesaj.com.tr


WhatsApp iletişim: (542) 289 52 85


Tüm hakları Yeni Mesaj adına saklıdır: ©1996-2024

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir. Yeni Mesaj Gazetesi'nde yer alan köşe yazıları sebebi ile ortaya çıkabilecek herhangi bir hukuksal, ekonomik, etik sorumluluk ilgili köşe yazarına ait olup Yeni Mesaj Gazetesi herhangi bir yükümlülük kabul etmez. Sözleşmesiz yazar, muhabir ve temsilcilere telif ödemesi yapılmaz.