Bir üniversite rektörü düşünün, AB'ye şirin görünmek maksadıyla Ermeni Konferansı düzenlemek için yanıp tutuşsun. Aynı rektörün AB'ye tam üye olunca taze palamut yerine şoklama palamut yiyeceğini duyunca, "Böyle bir AB'yi istemem" demesine siz ne dersiniz?
Başlıktaki sözler kime ait, biliyor musunuz? Hani geçtiğimiz ayın son çeyreğinde Boğaziçi Üniversitesi'nde Ermeni Konferansı düzenlemek için çırpınıp duran Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Ayşe Soysal'a... Milliyet'ten Derya Sazak'a mülakat veren Soysal, iş kendi özel zevklerine gelince, AB karşıtı bir tavır sergileyebiliyor. İlginç değil mi?Derya Sazak'ın Soysal'a sormadığı, belki de soramadığı bir başka ifadeyle sormak istemediği bir soru var: Acaba Boğaziçi Üniversitesi'nin ilk kadın rektörü olan Ayşe hanım; Türkiye'nin, Türk halkının sözde Ermeni soykırım iddialarına ilişkin görüşlerini yansıtan bir konferans düzenlenmesi için bu ölçüde çırpınıp durur muydu? Ben zannetmem ki böyle bir konferansa sıcak baksın sayın Soysal. Niye mi? Sebebi açık...Boğaziçi Üniversitesi'nin temelini Amerikalılar attı. O binalarda daha önce Robert Koleji yer alıyordu. Malum ABD'de kolejler üniversite seviyesinde eğitim kurumlarıdır. Türkiye'de adlandırıldığı gibi lise seviyesinde eğitim-öğretimin yapıldığı kurumlar değil... 1972 yılında çıkarılan bir yasa ile Türkiye'de üniversite seviyesinde eğitim yapan tüm özel okulllar devletleştirildi. Robert Koleji de Boğaziçi Üniversitesi oldu... Arnavutköy'de de Robert Koleji lise seviyesinde eğitim vermeye devam ediyor.
Bir çifte standart örneğiŞimdi temelinde ABD harcı olan bir okulun yöneticileri, Türkiye'nin sözde Ermeni soykırım iddialarına ilişkin tezini üniversitenin salonlarında tartıştırır mı? Tartıştırmaz çünkü böyle yapıldığında o üniversite ABD ve AB tarafından mimlenir, AB ve ABD'deki çeşitli sivil toplum kuruluşları ile vakıfların fonlarından istifade edemez. Ayrıca yüksek lisans ve doktora yapmak isteyen mezunlarına ABD üniversitelerinin kapıları bugün olduğu gibi açılmaz!Boğaziçi Üniversitesi'nin bütün harcamalarını devlet karşılıyor. Ama buna rağmen bu üniversite, AB ve ABD'ye Türkiye'den daha yakın duruyor!!! Zaten böyle bir çelişki de ancak ve ancak Türkiye'de görünür. Boğaziçi Üniversitesi'nde gerçekleştirilen projelerden Türkiye'den çok mesela Yunanistan yararlanabilir.
Taze palamut olmazsa, olmazGelelim Ayşe Soysal'ın palamut aşkına... AB ülkelerindeki balıkçılık politikasını bilmiyorum. Bugüne kadar AB üyesi tek bir ülkede bulundum: İtalya... Venedik'e gittiğimde mevsimlerden yazdı ve yıl 1989'du. Yani ortalıkta AB yoktu, eski adıyla Avrupa Topluluğu vardı. Orada ben balığa marketlerde konserve kutularda rastladım. Bunun ötesinde başka bir tecrübem yok. Avrupa'da Çek Cumhuriyeti ve Macaristan'da da bulundum ama her iki ülke de o zaman AB üyesi değildi. Zaten tezgahlarda balık da görmedim...
Sahici palamut yemeyeceksek?Gelelim Soysal'ın palamut aşkına... Şunları söylüyor bu barede Soysal: "Benim bir balıkçım var, palamut almaya gittim, takoz kesip ayıklıyor, dedi ki, 'Abla sen bunları şimdi afiyetle ye, AB'ye girince bunlar poşete girecek, böyle palamutu zor bulursun!' Bilmiyorum pastorize edilmiş palamut neye benzeyecek ama bana hiç cazip gelmedi. Avrupa'ya girmemek konusunda en ikna edici sözü o balıkçı söyledi. Sahici palamut yiyemeyeceksem Avrupa'ya girmek istemiyorum!"Ya Avrupa Birliği böyle işte... Kendisine şirin görünmek için Ermeni Konferansı düzenlemek isteyen, hatta bu noktada yargı kararını bile zorlayan bir Üniversite Rektörünü bile sırf palamut aşkına kendisinden soğutabiliyor. Boğaziçi Üniversitesi'nin hanım rektörü Sazak'ın "Kültürel farkları ortadan kaldıralım derken bir kimlik kaybı olur mu?" sorusuna da enteresan bir cevap veriyor: "Olmaz inşallah. Ben böyle aniden Belçikalılaşırsam kendimi çok kötü hissederim!!!" Vah, vah vah!!!Ayşe Soysal'ın şu ifadeleri de AB'nin Türk gençleri ile ilgili projelerini dışa yansıtıyor: "Avrupa'da pek çok ülke bizden masterli, doktoralı talep ediyor." İşte AB budur... Türkiye'deki 'beyin'leri alacak, vasıfsız elemanlara kapılarını kapatacak.
Başlıktaki sözler kime ait, biliyor musunuz? Hani geçtiğimiz ayın son çeyreğinde Boğaziçi Üniversitesi'nde Ermeni Konferansı düzenlemek için çırpınıp duran Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Ayşe Soysal'a... Milliyet'ten Derya Sazak'a mülakat veren Soysal, iş kendi özel zevklerine gelince, AB karşıtı bir tavır sergileyebiliyor. İlginç değil mi?Derya Sazak'ın Soysal'a sormadığı, belki de soramadığı bir başka ifadeyle sormak istemediği bir soru var: Acaba Boğaziçi Üniversitesi'nin ilk kadın rektörü olan Ayşe hanım; Türkiye'nin, Türk halkının sözde Ermeni soykırım iddialarına ilişkin görüşlerini yansıtan bir konferans düzenlenmesi için bu ölçüde çırpınıp durur muydu? Ben zannetmem ki böyle bir konferansa sıcak baksın sayın Soysal. Niye mi? Sebebi açık...Boğaziçi Üniversitesi'nin temelini Amerikalılar attı. O binalarda daha önce Robert Koleji yer alıyordu. Malum ABD'de kolejler üniversite seviyesinde eğitim kurumlarıdır. Türkiye'de adlandırıldığı gibi lise seviyesinde eğitim-öğretimin yapıldığı kurumlar değil... 1972 yılında çıkarılan bir yasa ile Türkiye'de üniversite seviyesinde eğitim yapan tüm özel okulllar devletleştirildi. Robert Koleji de Boğaziçi Üniversitesi oldu... Arnavutköy'de de Robert Koleji lise seviyesinde eğitim vermeye devam ediyor.
Bir çifte standart örneğiŞimdi temelinde ABD harcı olan bir okulun yöneticileri, Türkiye'nin sözde Ermeni soykırım iddialarına ilişkin tezini üniversitenin salonlarında tartıştırır mı? Tartıştırmaz çünkü böyle yapıldığında o üniversite ABD ve AB tarafından mimlenir, AB ve ABD'deki çeşitli sivil toplum kuruluşları ile vakıfların fonlarından istifade edemez. Ayrıca yüksek lisans ve doktora yapmak isteyen mezunlarına ABD üniversitelerinin kapıları bugün olduğu gibi açılmaz!Boğaziçi Üniversitesi'nin bütün harcamalarını devlet karşılıyor. Ama buna rağmen bu üniversite, AB ve ABD'ye Türkiye'den daha yakın duruyor!!! Zaten böyle bir çelişki de ancak ve ancak Türkiye'de görünür. Boğaziçi Üniversitesi'nde gerçekleştirilen projelerden Türkiye'den çok mesela Yunanistan yararlanabilir.
Taze palamut olmazsa, olmazGelelim Ayşe Soysal'ın palamut aşkına... AB ülkelerindeki balıkçılık politikasını bilmiyorum. Bugüne kadar AB üyesi tek bir ülkede bulundum: İtalya... Venedik'e gittiğimde mevsimlerden yazdı ve yıl 1989'du. Yani ortalıkta AB yoktu, eski adıyla Avrupa Topluluğu vardı. Orada ben balığa marketlerde konserve kutularda rastladım. Bunun ötesinde başka bir tecrübem yok. Avrupa'da Çek Cumhuriyeti ve Macaristan'da da bulundum ama her iki ülke de o zaman AB üyesi değildi. Zaten tezgahlarda balık da görmedim...
Sahici palamut yemeyeceksek?Gelelim Soysal'ın palamut aşkına... Şunları söylüyor bu barede Soysal: "Benim bir balıkçım var, palamut almaya gittim, takoz kesip ayıklıyor, dedi ki, 'Abla sen bunları şimdi afiyetle ye, AB'ye girince bunlar poşete girecek, böyle palamutu zor bulursun!' Bilmiyorum pastorize edilmiş palamut neye benzeyecek ama bana hiç cazip gelmedi. Avrupa'ya girmemek konusunda en ikna edici sözü o balıkçı söyledi. Sahici palamut yiyemeyeceksem Avrupa'ya girmek istemiyorum!"Ya Avrupa Birliği böyle işte... Kendisine şirin görünmek için Ermeni Konferansı düzenlemek isteyen, hatta bu noktada yargı kararını bile zorlayan bir Üniversite Rektörünü bile sırf palamut aşkına kendisinden soğutabiliyor. Boğaziçi Üniversitesi'nin hanım rektörü Sazak'ın "Kültürel farkları ortadan kaldıralım derken bir kimlik kaybı olur mu?" sorusuna da enteresan bir cevap veriyor: "Olmaz inşallah. Ben böyle aniden Belçikalılaşırsam kendimi çok kötü hissederim!!!" Vah, vah vah!!!Ayşe Soysal'ın şu ifadeleri de AB'nin Türk gençleri ile ilgili projelerini dışa yansıtıyor: "Avrupa'da pek çok ülke bizden masterli, doktoralı talep ediyor." İşte AB budur... Türkiye'deki 'beyin'leri alacak, vasıfsız elemanlara kapılarını kapatacak.