Tarım kesiminde yaşanan 2,7 katrilyonluk zarara karşın hükümetin 20 trilyonluk kaynak ayırma komedisine dikkat çeken BTP Lideri Prof. Dr. Haydar Baş, bu yaklaşımı, Türkiye'yi, yabancı güçlerin tarım üreticilerinin mamullerine pazar yapma girişiminin bir sonucu olarak değerlendirdi
Çözüm değil, geçiştirme
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, doğal afetlerin yol açtığı zararlar dolayısıyla tarım kesiminin yaşadığı ciddi sıkıntılara dikkat çekerek, katrilyonluk zararlarına karşın hükümetin, 20 trilyonluk kaynak ayırmasının gönüllere su serpmekten başka bir anlam taşımadığını söyledi. "20 trilyon devede kulak değil bir kıldır" diyen Baş, "Zararın 2,7 katrilyon olduğu belirtiliyor. Dolayısıyla sadece bir ile bile bu 20 trilyonu versen hiç bir şey ifade etmez. Bu gönüllere su serpmek manasında bir şeydir" şeklinde konuştu.
Yabancılara haraç mezat
Asıl yapılması gerekenin tarımda hem üretimi hem de tüketimi desteklemek olduğunu belirten Prof. Dr. Haydar Baş, "Buğdayı, mısırı, şeker pancarını, istediğimiz gibi ekemiyoruz. Zaten fındık yok. Yüzde yüz tüketim malzemesi olan bu mamuller artık Türkiye'de üretilmediği için ithal ediliyor. Bu ithalin önünü açmak için şu ana kadar oynanan oyunlar oynandı. Yabancı irade, güç bize çeşitli kurallar, öneriler getirdi. 'Bunu hayatınıza geçireceksiniz' dediler. Kendi üreticisinin mamullerine Türkiye'yi pazar ettiler" dedi.
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, don olayı ile birlikte Karadeniz'deki fındık üreticisi ile doğal afetlerin yol açtığı zararlar dolayısıyla tarım kesiminin yaşadığı ciddi sıkıntılar konusunda açıklamada bulundu. Prof. Dr. Haydar Baş, tarım kesiminin katrilyonluk zararlarına karşın hükümetin, 20 trilyonluk kaynak ayırmasının gönüllere su serpmekten başka bir anlam taşımadığını söyledi.
Türkiye tarımda
pazar oldu
"20 trilyon devede kulak değil bir kıldır" diyen BTP Lideri Prof. Dr. Haydar Baş, "Zararın 2,7 katrilyon olduğu belirtiliyor. Dolayısıyla sadece bir ile bile bu 20 trilyonu versen hiç bir şey ifade etmez. Bu gönüllere su serpmek manasında bir şeydir" şeklinde konuştu. Asıl yapılması gerekenin tarımda hem üretimi hem de tüketimi desteklemek olduğunu belirten Prof. Dr. Haydar Baş, tarım kesimine bu şekilde yaklaşımın sebebini şöyle dile getirdi:
"Bizim gözden kaçırdığımız bir nokta var. Serbest piyasa ekonomisine geçtikten sonra yabancı güçlere ülkemizi pazar yapabilmek için kendi üreticimizin mamullerine sırtımızı döndük. Yabancı güçlerin istediği, dominyon ülkelerde yaptıkları da budur. Adama üretim yaptırmıyor. Üretim yaptırıyorsa kendi tasarruf sahibi olarak yaptırıyor. Seni orada ya işçi veyahut da müşteri olarak kullanıyor. Buğdayı istediğimiz gibi ekemiyoruz. Mısırı istediğimiz gibi ekemiyoruz. Şeker pancarını istediğimiz gibi ekemiyoruz. Zaten fındık yok. Çayı istediğimiz gibi toplayamıyoruz. Yüzde yüz tüketim malzemesi olan bu mamuller artık Türkiye'de üretilmediği için ithal ediliyor. Bu ithalin önünü açmak için şu ana kadar oynanan oyunlar oynandı. Yabancı irade, güç bize çeşitli kurallar, öneriler getirdi. 'Bunu hayatınıza geçireceksiniz' dediler. Kendi üreticisinin mamullerine Türkiye'yi pazar ettiler. Türkiye pazar oldu."
Benliğimizden
kopmanın faturası
Fındıkta bu yıl neredeyse üretimi sıfırlayan don felaketi hakkında düşünülmesi, tefekkür edilmesi gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Haydar Baş, şöyle konuştu:
"Don felaketi herhalde bir yanlış yola girmenin gayretullaha dokunması manasına gelecek ki o da bir sille olarak önümüze çıktı. Bu tip konularda eskiler ayağına bir taş değdi mi kendini hesaba çekerdi. Şimdi biz de kendimizi hesaba çekelim. Bu kadar musibet niye geliyor? Sebep nedir? 'Herhalde burada bir incelik var' düşünmemiz lazım. Biz, her şeyimizden, ahlakımızdan, örfümüzden, geleneğimizden, maneviyatımızdan öyle bir ters köşeye yattık ki 'adam sende' der olduk. En dindar görüneninden en uzağına adeta Türk modeline hasret duyulacak bir noktaya geldik. Kendimizden koptuk.
Mesela ben Hindistan'da idim. Orada, Hint dünyasında Türk-İslam medeniyeti bir gül gibi açıyor. Taç Mahal'i bir görüyorsun. Kitapta yedi harikadan biri diyor. Ne yedi harikası, tek harika. Muhteşem bir eser. Mermere öyle taşlarla işleme yapmışlar ki. İki-üç santimetrekarelik mermeri oyarak pahaca üstün 64 adet taşı üstüne işlemişler. Bir sanat harikası. Baktığın zaman seni büyülüyor. İslam Türk medeniyeti çok farklı bir dünya. Orada güneş gibi önüne doğuyor. Bugüne geldiğimizde eğer onlar dirilir, bizi görürlerse, 'Yazıklar olsun! Bunlar kimin torunlarıdır?' diye sorarlar. Şimdi yapılacak olan tek şey benliğimize dönüp kendimiz gibi olmaktır. Bize başkasından fayda yok. Bizim kendi kimliğimizi, hüviyetimizi ortaya çıkarmamız lazım. O zaman bakın, dünya nasıl olur, Türkiye nasıl olur, Türk milleti nasıl olur? Bu sıkıntılar yaşanır mı?"
Çözüm değil, geçiştirme
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, doğal afetlerin yol açtığı zararlar dolayısıyla tarım kesiminin yaşadığı ciddi sıkıntılara dikkat çekerek, katrilyonluk zararlarına karşın hükümetin, 20 trilyonluk kaynak ayırmasının gönüllere su serpmekten başka bir anlam taşımadığını söyledi. "20 trilyon devede kulak değil bir kıldır" diyen Baş, "Zararın 2,7 katrilyon olduğu belirtiliyor. Dolayısıyla sadece bir ile bile bu 20 trilyonu versen hiç bir şey ifade etmez. Bu gönüllere su serpmek manasında bir şeydir" şeklinde konuştu.
Yabancılara haraç mezat
Asıl yapılması gerekenin tarımda hem üretimi hem de tüketimi desteklemek olduğunu belirten Prof. Dr. Haydar Baş, "Buğdayı, mısırı, şeker pancarını, istediğimiz gibi ekemiyoruz. Zaten fındık yok. Yüzde yüz tüketim malzemesi olan bu mamuller artık Türkiye'de üretilmediği için ithal ediliyor. Bu ithalin önünü açmak için şu ana kadar oynanan oyunlar oynandı. Yabancı irade, güç bize çeşitli kurallar, öneriler getirdi. 'Bunu hayatınıza geçireceksiniz' dediler. Kendi üreticisinin mamullerine Türkiye'yi pazar ettiler" dedi.
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, don olayı ile birlikte Karadeniz'deki fındık üreticisi ile doğal afetlerin yol açtığı zararlar dolayısıyla tarım kesiminin yaşadığı ciddi sıkıntılar konusunda açıklamada bulundu. Prof. Dr. Haydar Baş, tarım kesiminin katrilyonluk zararlarına karşın hükümetin, 20 trilyonluk kaynak ayırmasının gönüllere su serpmekten başka bir anlam taşımadığını söyledi.
Türkiye tarımda
pazar oldu
"20 trilyon devede kulak değil bir kıldır" diyen BTP Lideri Prof. Dr. Haydar Baş, "Zararın 2,7 katrilyon olduğu belirtiliyor. Dolayısıyla sadece bir ile bile bu 20 trilyonu versen hiç bir şey ifade etmez. Bu gönüllere su serpmek manasında bir şeydir" şeklinde konuştu. Asıl yapılması gerekenin tarımda hem üretimi hem de tüketimi desteklemek olduğunu belirten Prof. Dr. Haydar Baş, tarım kesimine bu şekilde yaklaşımın sebebini şöyle dile getirdi:
"Bizim gözden kaçırdığımız bir nokta var. Serbest piyasa ekonomisine geçtikten sonra yabancı güçlere ülkemizi pazar yapabilmek için kendi üreticimizin mamullerine sırtımızı döndük. Yabancı güçlerin istediği, dominyon ülkelerde yaptıkları da budur. Adama üretim yaptırmıyor. Üretim yaptırıyorsa kendi tasarruf sahibi olarak yaptırıyor. Seni orada ya işçi veyahut da müşteri olarak kullanıyor. Buğdayı istediğimiz gibi ekemiyoruz. Mısırı istediğimiz gibi ekemiyoruz. Şeker pancarını istediğimiz gibi ekemiyoruz. Zaten fındık yok. Çayı istediğimiz gibi toplayamıyoruz. Yüzde yüz tüketim malzemesi olan bu mamuller artık Türkiye'de üretilmediği için ithal ediliyor. Bu ithalin önünü açmak için şu ana kadar oynanan oyunlar oynandı. Yabancı irade, güç bize çeşitli kurallar, öneriler getirdi. 'Bunu hayatınıza geçireceksiniz' dediler. Kendi üreticisinin mamullerine Türkiye'yi pazar ettiler. Türkiye pazar oldu."
Benliğimizden
kopmanın faturası
Fındıkta bu yıl neredeyse üretimi sıfırlayan don felaketi hakkında düşünülmesi, tefekkür edilmesi gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Haydar Baş, şöyle konuştu:
"Don felaketi herhalde bir yanlış yola girmenin gayretullaha dokunması manasına gelecek ki o da bir sille olarak önümüze çıktı. Bu tip konularda eskiler ayağına bir taş değdi mi kendini hesaba çekerdi. Şimdi biz de kendimizi hesaba çekelim. Bu kadar musibet niye geliyor? Sebep nedir? 'Herhalde burada bir incelik var' düşünmemiz lazım. Biz, her şeyimizden, ahlakımızdan, örfümüzden, geleneğimizden, maneviyatımızdan öyle bir ters köşeye yattık ki 'adam sende' der olduk. En dindar görüneninden en uzağına adeta Türk modeline hasret duyulacak bir noktaya geldik. Kendimizden koptuk.
Mesela ben Hindistan'da idim. Orada, Hint dünyasında Türk-İslam medeniyeti bir gül gibi açıyor. Taç Mahal'i bir görüyorsun. Kitapta yedi harikadan biri diyor. Ne yedi harikası, tek harika. Muhteşem bir eser. Mermere öyle taşlarla işleme yapmışlar ki. İki-üç santimetrekarelik mermeri oyarak pahaca üstün 64 adet taşı üstüne işlemişler. Bir sanat harikası. Baktığın zaman seni büyülüyor. İslam Türk medeniyeti çok farklı bir dünya. Orada güneş gibi önüne doğuyor. Bugüne geldiğimizde eğer onlar dirilir, bizi görürlerse, 'Yazıklar olsun! Bunlar kimin torunlarıdır?' diye sorarlar. Şimdi yapılacak olan tek şey benliğimize dönüp kendimiz gibi olmaktır. Bize başkasından fayda yok. Bizim kendi kimliğimizi, hüviyetimizi ortaya çıkarmamız lazım. O zaman bakın, dünya nasıl olur, Türkiye nasıl olur, Türk milleti nasıl olur? Bu sıkıntılar yaşanır mı?"