5. kez ANAP Genel Başkanlığına seçilen Mesut Yılmaz, 'kartel medyası'ndan bir genel yayın yönetmenine söz verdiği üzere, sanki ülkemizi Kasım ve Şubat krizlerinin içine bu kavram itmiş gibi, ulusal güvenlik kavramını tartışmaya açtı. Amma ne açmak! 28 Şubat süreci sonrasında başbakanlık koltuğuna oturan, Beyaz Enerji soruşturması süresince Jandarma ile dolayısıyla Genelkurmay ile didişen Yılmaz'ın "Bu kavramı gündeme taşıyarak neyi amaçladığını" önceki günkü Kurultay'da yaptığı konuşmadan çıkarmak hiç de zor değil. Yılmaz'ın konuşmasında dile getirdiği şu kilit cümle, 'ulusal güvenliğimizin' birilerine dokunduğunun açık bir göstergesi değil mi?
" Türkiye'nin AB'ye hazırlanmak için yapılması gereken işlerin sayım dökümünün yapıldığı Ulusal Program, Cumhuriyet tarihinin en büyük değişim projesidir."
Yılmaz'ın bu kadar yücelttiği bir proje konusunda, hangi kurum ve kuruluşların çekinceleri var? TSK'nın bir kere var... Ayrıca Türkiye'nin dini ve milli bütünlüğünü savunanların var... Bunları arttırmak mümkün.
Dolayısıyla Türkiye'de bazı çevrelerin AB bağlamında 'egemenlik, ulusal güvenlik' gibi kavramların üzerine güçlü bir vurgu yapması Yılmaz'ı tedirgin etmiş görünüyor.
Yılmaz, ayrıca dünkü konuşmasında Türkiye'nin AB'ye alınacağından 'emin sözlerle' bahsetti. Ancak ne hikmetse 'alım tarihi' konusunda tahminde bulunamadı. Yalnız ortada bir gerçek var: O da Türkiye'nin Gümrük Birliği sürecinde her yıl 10 milyar dolarlık bir açık vermesi. Nedense Yılmaz, Türk maliyesinin bu açığa daha ne kadar dayanabileceği konusunda 'tek cümle' etmemeyi tercih etti.
Dönelim ulusal güvenlik kavramına... Bu kavramı biz Türkler icat etmedik. Ama kavram bize ait olmasa da Türk milleti, bu kavramın taşıdığı anlamı tarih boyunca kurduğu devletlerin bünyesine nakşetmiştir. Bu kavramın Osmanlı'daki yansıması "devlet ebed-müddettir"; Cumhuriyet dönemindeki yansıması da Atatürk'ün dile getirdiği "Türkiye Cumhuriyeti ilelebed payidar kalacaktır" sözleridir.
Ayrıca bugün dünya jandarması olarak adlandırılan ABD'de başkanın "özel bir ulusal güvenlik danışman" ekibi vardır. Ulusal Güvenlik Danışmanı'nın adı da Condoleeza Rice adlı bir kadındır. Bu ekip "Ulusal Güvenlik Konseyi" çatısı altında ülkenin bekasını, çıkarlarını daim kılmak için çalışır. Dünyada ABD kadar ulusal güvenliğini sağlamak için 'kurum oluşturmuş' bir başka ülke de yoktur.
ABD'den pratik bir örnek vermek gerekirse, geçtiğimiz günlerde ABD Temsilciler Meclisi'nde milletvekillerine 'biyolojik savaş' ile ilgili bir 'video izletildi'. Dünyanın en gelişmiş nükleer silahlarına sahip bir ülkenin milletvekilleri, video seansından sonra, "ABD'nin biyolojik silah tehdidi konusunda yeterli önlem almadığını" ve kendilerini güvensiz hissettiklerini söylediler. Bu nedenle ABD, biyolojik silah üretimini yasaklayan uluslararası anlaşmalara imza atmaktan kaçınıyor.
Peki bu tartışma niye?
Ulusal güvenlik kavramı, 'devletin bekası' açısından kritik önemi haiz olan bir kavram... Yani bir devletin var olması bu kavramın zorunlu kıldığı kurumların ve politikaların oluşturulmasına bağlıdır. Aksi takdirde "gerekli kurumlar oluşturulmazsa ve buna uygun politikalar geliştirilmezse" devlet denilen 'gemi' su almaya başlar. Bu süreç ülkeyi 'bölünmeye' kadar götürür.
Hele Türkiye gibi ateş hattında yer alan; Güneydoğusunda bir Kürt devleti Karadeniz'de bir Pontus devleti, İstanbul'da Vatikan benzeri bir Ortodoks devleti, Doğusunda bir Ermeni devleti kurulma projeleri bulunan bir ülke için "ulusal güvenlik" kavramı son derece önemlidir ve tartışılması devletin zayıflatılması ile eşdeğer anlamdadır.
ANAP lideri, bu kavramı özellilkle "Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğine itiraz edenlere" bir cevap niteliğinde gündeme dile getirdi. Bir siyasi parti bütün gücünü bir klübe üye olmaya odaklamışsa, bu partiden başkan bir yaklaşım beklemek mümkün değildir. Nitekim böyle bir yaklaşım önce egemenliği, şimdi de ulusal güvenliği tartışmaya açtı. Bunun arkasından -her nekadar Yılmaz konuşmasında "Türkiye'nin üniter yapısına vurgu yaptıysa da"- vatanın bölünmez bütünlüğünün tartışma konusu yapılmayacağını kim garanti edebilir.
Analiz: Recep BAHAR
" Türkiye'nin AB'ye hazırlanmak için yapılması gereken işlerin sayım dökümünün yapıldığı Ulusal Program, Cumhuriyet tarihinin en büyük değişim projesidir."
Yılmaz'ın bu kadar yücelttiği bir proje konusunda, hangi kurum ve kuruluşların çekinceleri var? TSK'nın bir kere var... Ayrıca Türkiye'nin dini ve milli bütünlüğünü savunanların var... Bunları arttırmak mümkün.
Dolayısıyla Türkiye'de bazı çevrelerin AB bağlamında 'egemenlik, ulusal güvenlik' gibi kavramların üzerine güçlü bir vurgu yapması Yılmaz'ı tedirgin etmiş görünüyor.
Yılmaz, ayrıca dünkü konuşmasında Türkiye'nin AB'ye alınacağından 'emin sözlerle' bahsetti. Ancak ne hikmetse 'alım tarihi' konusunda tahminde bulunamadı. Yalnız ortada bir gerçek var: O da Türkiye'nin Gümrük Birliği sürecinde her yıl 10 milyar dolarlık bir açık vermesi. Nedense Yılmaz, Türk maliyesinin bu açığa daha ne kadar dayanabileceği konusunda 'tek cümle' etmemeyi tercih etti.
Dönelim ulusal güvenlik kavramına... Bu kavramı biz Türkler icat etmedik. Ama kavram bize ait olmasa da Türk milleti, bu kavramın taşıdığı anlamı tarih boyunca kurduğu devletlerin bünyesine nakşetmiştir. Bu kavramın Osmanlı'daki yansıması "devlet ebed-müddettir"; Cumhuriyet dönemindeki yansıması da Atatürk'ün dile getirdiği "Türkiye Cumhuriyeti ilelebed payidar kalacaktır" sözleridir.
Ayrıca bugün dünya jandarması olarak adlandırılan ABD'de başkanın "özel bir ulusal güvenlik danışman" ekibi vardır. Ulusal Güvenlik Danışmanı'nın adı da Condoleeza Rice adlı bir kadındır. Bu ekip "Ulusal Güvenlik Konseyi" çatısı altında ülkenin bekasını, çıkarlarını daim kılmak için çalışır. Dünyada ABD kadar ulusal güvenliğini sağlamak için 'kurum oluşturmuş' bir başka ülke de yoktur.
ABD'den pratik bir örnek vermek gerekirse, geçtiğimiz günlerde ABD Temsilciler Meclisi'nde milletvekillerine 'biyolojik savaş' ile ilgili bir 'video izletildi'. Dünyanın en gelişmiş nükleer silahlarına sahip bir ülkenin milletvekilleri, video seansından sonra, "ABD'nin biyolojik silah tehdidi konusunda yeterli önlem almadığını" ve kendilerini güvensiz hissettiklerini söylediler. Bu nedenle ABD, biyolojik silah üretimini yasaklayan uluslararası anlaşmalara imza atmaktan kaçınıyor.
Peki bu tartışma niye?
Ulusal güvenlik kavramı, 'devletin bekası' açısından kritik önemi haiz olan bir kavram... Yani bir devletin var olması bu kavramın zorunlu kıldığı kurumların ve politikaların oluşturulmasına bağlıdır. Aksi takdirde "gerekli kurumlar oluşturulmazsa ve buna uygun politikalar geliştirilmezse" devlet denilen 'gemi' su almaya başlar. Bu süreç ülkeyi 'bölünmeye' kadar götürür.
Hele Türkiye gibi ateş hattında yer alan; Güneydoğusunda bir Kürt devleti Karadeniz'de bir Pontus devleti, İstanbul'da Vatikan benzeri bir Ortodoks devleti, Doğusunda bir Ermeni devleti kurulma projeleri bulunan bir ülke için "ulusal güvenlik" kavramı son derece önemlidir ve tartışılması devletin zayıflatılması ile eşdeğer anlamdadır.
ANAP lideri, bu kavramı özellilkle "Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğine itiraz edenlere" bir cevap niteliğinde gündeme dile getirdi. Bir siyasi parti bütün gücünü bir klübe üye olmaya odaklamışsa, bu partiden başkan bir yaklaşım beklemek mümkün değildir. Nitekim böyle bir yaklaşım önce egemenliği, şimdi de ulusal güvenliği tartışmaya açtı. Bunun arkasından -her nekadar Yılmaz konuşmasında "Türkiye'nin üniter yapısına vurgu yaptıysa da"- vatanın bölünmez bütünlüğünün tartışma konusu yapılmayacağını kim garanti edebilir.
Analiz: Recep BAHAR