logo
28 MART 2024

Sıra Milli Ekonomi Modeli'nde

Atatürk Vatandır Sempozyumu'nda yaptığı konuşmada, Atatürk'ün mirasına sahip çıkmanın tek yolunun Prof. Dr. Haydar Baş'la beraber olmaktan geçtiğini belirten araştırmacı yazar Dr. Nuri Kaplan, "Şimdi sıra, Türkiye'yi kainat devleti yapacak olan liderin önderliğine ve O'nun dünyaya mal olmuş Milli Ekonomi Modeli'nin uygulanmasına gelmiştir" dedi.
11.09.2017 00:00:00
Trabzon'da gerçekleştirilen Atatürk Vatandır Sempozyumu'nda Dr. Nuri  Kaplan tarafından sunulan 'Atatürk Ekonomide Neler Yaptı?' başlıklı tebliği aynen yayınlıyoruz:

Genç Türkiye Cumhuriyeti devleti, ekonomik olarak Osmanlı'dan kelimenin tam anlamıyla bir "enkaz" devralmıştır. Osmanlı devleti, batıya bağımlı ve yarı sömürge bir devlet durumundadır. Sebebi; kapitülasyonların yaygınlaştırılması, sanayi devrimi, dış borç ve Duyun-u Umumiye İdaresi, Reji İdaresi ve ülkedeki yabancı sermaye yatırımlarıdır.

Osmanlı Devleti, ilk dış borcunu 1854 yılında İngiltere'den almıştır.

Alınan borçlar yatırıma dönüştürülemediği için her geçen yıl ağırlaşan borçlar ödenememiş ve devlet 1875 yılında iflas ettiğini, iç ve dış borçlarını ödeyemeyeceğini tüm dünyaya ilan etmiştir. Bunun üzerine önceleri Galata bankerlerinin daha sonra batılı devletlerin alacaklarını haciz yoluyla tahsil etmek amacıyla Duyunu Umumiye İdaresi kurulmuştur.

DUİ, özerk yapısı itibariyle Osmanlı Maliye Bakanlığı'ndan daha fazla personele sahiptir, devlet vergilerinin %30'unu kontrol eder. Devlet içinde devlet gibi hareket eden bir yapıdır.

Osmanlı'nın son dönemindeki bu yarı sömürge durumu, ülkeyi askeri ve siyasi açıdan da batının denetimine girmesine zemin hazırlamıştır. 

Cumhuriyet kadrosunun ekonomi alanındaki hedefi: Tam bağımsızlık

Cumhuriyetin kurucu kadrosunun ekonomi alanındaki hedefi, milli ve bağımsız bir ekonomiye sahip, hızla kalkınan, öz kaynaklarını kendisi kullanabilen ve refah seviyesi yüksek bir ülke kurmaktır. Bunun için kapitülasyonların tüm sonuçlarıyla kaldırılması ve ülkenin yarı sömürge durumundan kurtulması gerekmektedir.

Milli mücadelenin her aşamasında "tam bağımsızlık" kavramı sürekli gündemde tutulmuştur. Tam bağımsızlık kavramıyla; siyasi, askeri, adli ve kültürel bağımsızlıkla birlikte, mali ve ekonomik bağımsızlık kastedilmiştir. Yeni Türkiye devletinin siyasi ve hukuki varlığının dünyada tanınmasını sağlayan Lozan Barış Konferansı'nda Türk heyetini uğraştıran en çetin konulardan biri de mali ve ekonomik sorunlardır. Yani kapitülasyonlar, Duyun-u Umumiye ve Reji İdaresi.

Lozan Barış Konferansı'nın kapitülasyonlar konusundaki anlaşmazlık sebebiyle kesintiye uğraması bir fırsata çevrilir ve Türkiye (İzmir) İktisat Kongresi 17 Şubat-4 Mart 1923 tarihleri arasında toplanır.

Kongrede alınan kararlar doğrultusunda Türkiye'nin ekonomik gelişmesi şu 4 esas prensibe göre yönlendirilmiştir:

1- Üreticilerin korunması,

2- İhracatı özendirme,

3- Milli sanayii ve işçiyi koruma,

4- Demiryolu siyaseti.

Bu noktada, Atatürk'ün ekonomi konusundaki düşünce ve hedeflerini ortaya koyan ifadelerini bilmemiz gerekir:

Ekonomik Bağımsızlık:

"Güzel vatanımızı fakirliğe, memleketimizi haraplığa sürükleyen çeşitli sebepler içinde en kuvvetli ve en önemlisi ekonomimizde bağımsızlıktan mahrumiyetimizdir."

Millet yaşamında ekonominin önemi:

"Askeri siyasi zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazlarsa husule gelen zaferler devamlı olamaz, az zamanda söner."

"Hakikaten Türk tarihi tetkik olunursa bütün yükseliş ve çöküş sebebinin bir ekonomi meselesinden başka bir şey olmadığı anlaşılır. Tarihimizi dolduran bunca muvaffakiyetler, zaferler veyahut mağlubiyetler, yokluk ve felaketler, bunların hepsi meydana geldikleri devirlerdeki ekonomik durumumuzla ilgili ve ilişkilidir. Yeni Türkiye'mizi layık olduğu seviyeye eriştirebilmek için, mutlaka ekonomimize birinci derecede ehemmiyet vermek mecburiyetindeyiz.  Çünkü zamanımız, tamamen bir ekonomi devresinden başka bir şey değildir."

"Bilirsiniz ki, ekonomisi zayıf bir millet fakirlik ve yoksulluktan kurtulamaz; toplumsal ve siyasi felaketlerden yakasını kurtaramaz."  

Günümüzde yaşadığımız başta terör olmak üzere, hırsızlık, dolandırıcılık, ahlaksızlık, fuhuş, uyuşturucu, boşanmalar, hacizler vs. gibi  toplumsal ve siyasi felaketleri  düşündüğümüzde Atatürk'ün ne kadar haklı olduğu ortaya çıkmaktadır.

Atatürk'ün, kapitülasyonların başlangıcını, zararlarını ve tarihi gelişimini anlatan muhteşem  tahlili de şu şekildedir: "Kapitülasyonlar, bir devleti mutlaka çökertir. Osmanlı devleti ile Hindistan Türk ve İslam imparatorlukları bunun en büyük delilidir."

"Kayda değer ki, bütün bu fenalıklar, (kapitülasyonlar) milletin boynuna geçirilmiş bütün bu zincirler, milletimizin herhangi bir hastalığından, devletin güçsüzlüğünden ileri gelmiş değildi. Bilakis bütün bu esaret zincirleri devletin en güçlü, en kudretli bulunduğu bir zamanda boynumuza, devletin boynuna geçirilmiştir. Efendiler, bu halin hikmetini, devlet kavramını anlayış şeklinde aramak lazımdır. Biliyorsunuz ki tacidarlar, hükümdarlar ve bilhassa kendilerine 'Allah'ın gölgesi' diyen padişahlar, memleketi kendi malikanesi ve bütün asli unsur olan milleti de yine Allah tarafından kayıtsız şartsız emrine boyun eğen bir kütle farz ederler. Bundan başka padişahların etrafında birtakım menfaatperestler bulunur ki, onlar da padişahın lütfuna, himayesine erişmek için bu görüş tarzını iyi imiş gibi gösterirlerdi. Bütün bu görüş ve yorumlar karşısında masum millet, hakikaten bunun doğru olduğunu, dinin icabından bulunduğunu farz zanneder. İşte Osmanlı padişahları, milletin bu telakkisinden istifade ederek milletin hakkı olan, milletin şerefi, haysiyeti ve bütün mevcudiyeti ile ilgili olan birçok kaynakları, hediye ve bağış olarak yabancılara vermekte tereddüt etmemişlerdir.

Biliyorsunuz ki ilk kapitülasyon Fatih zamanında, İstanbul'da oturan Cenevizlilere verilmiş, biraz sonra genişletilmiş ve başka milletleri de içine almıştır. Yine pekala biliyorsunuz ki milletin içinde yaşayan Hristiyan unsurlara imtiyaz aynı tarihte verilmiştir. (Kanuni Sultan Süleyman zamanında da Venediklilerle ticaret anlaşması yapıldığını hatırlatalım)?

Fakat milletin hayati kaynaklarıyla o kadar ilgili olan bu imtiyazlar verile verile o kadar büyüdü ki, millet, sırtına yüklenen bu yükün altında kıvranmaya başladı. Tahammül edememeye başladı.

Onları bir hediye ve bağış olarak alanlar, sonraları bu imtiyazları bir kazanılmış hak telakki ettiler, onunla da kanaat etmediler. Her vesileden istifade ile onları artırmak ve genişletmek vasıtalarına gittiler. Hükümeti tehdide kalkıştılar.

Efendiler, haşmet ve gösteriş içinde vakit geçirmeye alışan bu padişahlar, saray ve erkanı, debdebeyi devam ettirmek kanaatinde bulunuyorlardı.

Onun için devletin hakiki kaynaklarını kuruttuktan sonra muhtaç oldukları parayı hariçten tedarike kalkıştılar. Bunun için de birçok borçlanmalar yaptılar. Milletin bütün kaynaklarını vermek ve haysiyet ve şerefini feda etmek suretiyle o borçlanmaları yaptılar.

Bir gün, o paraların faizlerini ödeyemeyecek hale geldiler. Devlet, cihan gözünde iflas etmiş sayıldı."

Ülkemizin ekonomisi nasıl çöktü?

Şimdi buraya gelmişken, 1994'de imzalanan ve halen yürürlükte olan Gümrük Birliği anlaşmasının ülkemizi uğrattığı milyarlarca dolar zararı hatırlamamız lazım. Yine "15 günde 15 yasa" diye bilinen ve Türkiye'de tarımı çökerten, çiftçiyi ve hayvancılıkla geçinenleri bitiren AB uyum yasalarını hatırlayalım.

Kapitalizmin kurallarının acımasızca halen ülkemizde uygulanıyor olmasını, petrol başta olmak üzere birçok madenlerin ve KİT teşebbüslerinin yabancılaştırılmasını burada hatırlatmak babında zikretmemiz gerekli. Mevcut siyasi iradede "Babalar gibi satarım" anlayışının halen hüküm sürmesini de unutmayalım.

Kapitülasyonların Lozan'da müzakeresini Atatürk şöyle değerlendirir:

"Kapitülasyonların konferansta söz konusu edilmesi ve görüşülmesi bile milli onurumuza yöneltilmiş bir hakarettir. Kapitülasyonların Türk milleti için ne derece iğrenç bir şey olduğunu size tarife gücüm yetmez.

Türkler, kapitülasyonların devamının kendilerini pek az bir zamanda ölüme sevk edeceğini pek iyi anlamıştır. Türkiye, esir olarak mahvolmaktansa son nefesine kadar mücadele etmeye ve savaşmaya karar vermiştir."

Kapitülasyonların kaldırılmasından sonra da, "Bugün için düşündüğüm tek şey, maddeten, fiilen, kanla kaldırılmış olan kapitülasyonların bir daha dirilmemek üzere yokluğa gömülmesini temin etmektir" demektedir Atatürk.

Milli Ekonomi Modeli'nden başka çözüm yok

Bugünkü Türkiye'mizde sürmekte olduğu genel kabul gören post-modern kapitülasyonlara da ancak ve ancak, Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş Beyefendi'ye ait olan ve en başta Rusya olmak üzere tüm dünyaya mal olmuş Milli Ekonomi Modeli ile son verilebileceği ilmi, akademik, ekonomik ve siyasi bir realitedir.

Milli Ekonomi Modeli, 2005 yılından bu yana tam dokuz uluslar arası kongrede yüzlerce ilim adamı tarafından enine boyuna tartışılmış, değerlendirilmiş ve modelin sahibi Sayın Baş, Nobel ödülüne aday gösterilmiştir.

Sayın Baş, 2013 yılında Rus siyasiler tarafından Rusya meclisi Duma'ya davet edilmiş ve modeli bizzat kendisinden dinlenilmiştir. Rusya, Milli Ekonomi Modeli'ni 2013 yılından bu yana hayata geçirmiştir. Ekonomide güçlü hale gelişi Rusya'yı başta Suriye olmak üzere tüm sahalarda ABD'nin önüne geçirmiştir.

Atatürk "Milli Ekonomi" hususunda şöyle demektedir: "Bu vatan, çocuklarımız ve torunlarımız için cennet yapılmaya değer bir vatandır. İşte bu memleketi böyle bayındır hale, cennet hale getirecek olan ekonomik etkenler ve ekonomik faaliyettir. Artık bu memleket, böyle fakir ve bu millet yoksul değil, belki memleketimize zengin memleketi, zenginler memleketi bu yeni Türkiye'nin adına da çalışkanlar diyarı denilsin. Bu halk, zengin olmaya mecburdur. Memleket bayındır olmazsa, bu halk zengin olmazsa, size hala yaşamak imkanından bahsederlerse inanmayınız."

Yeri gelmişken hatırlatayım: Oğuz Kağan dedemiz, "fakirlik benim yurdumda suç olsun" dememiş miydi? Ve yine Prof. Dr. Haydar Baş, "Benim dönemimde zekat verecek insan bulamayacaksınız" ve "et yemekten bıkacaksınız" dememiş miydi?

Ekonomik kaynaklarımızın zenginliğini Atatürk şöyle izah eder: "Memleketimizin ekonomik kaynakları bütün dünyanın hırslarını çekecek verim ve servete maliktir. Memleketimiz baştan nihayete kadar, hazinelerle doludur. Biz, o hazineler üstünde aç kalmış insanlar gibiyiz. Hepimiz bütün bu hazineleri meydana çıkarmak ve servet ve refahımızın kaynaklarını bulmak vazifesiyle yükümlüyüz."

Atatürk: "Hedefimiz ekonomik zaferlerdir"

"Yeni Türkiye devleti temellerini süngü ile değil süngünün de dayandığı ekonomiyle kuracaktır."

"Biz bu milleti bugünkü şeklinden daha yüksek derecelere çıkarmakla yükümlü adamlarız. Bu yükseliş, yalnız meydan muharebelerinde kazandığımız şereflerle olamaz; bu, buna kafi değil. Asıl yükseliş , iktisat sahasında yükseliş olacak."

Atatürk'ün milli ticaret ile ilgili düşüncelerine gelince: "Sırtınıza giydiğiniz elbise, ayağınıza geçirdiğiniz kunduradan en ufak şeylere kadar sanat sahiplerine muhtaçsınız. Bütün bu ihtiyacınızı temin için paranızı düşmanlara vermemek lazımdır. Kazancınızın heba olmaması için, başkalarına haraçgüzar olmamak için dindaşınız olan , kendinizden olan sanatkarlara koşacaksınız. Onlara yardım etmek hem borcunuz hem menfaatinizdir."

"Ticarette çok kazanmak değil, sağlam ve temiz kazanmak kuralı hakimdir."

Atatürk'ün; milli endüstri, kooperatifçilik, denizcilik, sanat, madenlerin işletilmesi, yollar, demiryolları, limanlar, kara ve deniz ulaştırma vasıtaları, ormanların korunması sahalarında birbirinden güzel, son derece isabetli ve yol gösterici sözlerinin olduğunu da ifade etmeliyim.

Atatürk, kendi döneminde Türkiye'nin uyguladığı devletçilik sistemiyle ilgili şu izahları yapmaktadır: "Türkiye'nin uyguladığı devletçilik sistemi, 19.asırdan beri sosyalizm nazariyecilerinin ileri sürdükleri fikirlerden alınarak tercüme edilmiş bir sistem değildir. Bu, Türkiye'nin ihtiyaçlarından doğmuş, Türkiye'ye has bir sistemdir. Devletçiliğin bizce manası şudur: Fertlerin özel teşebbüslerini ve faaliyetlerini esas tutmak; fakat büyük bir milletin bütün ihtiyaçlarını ve birçok şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak, memleket ekonomisini devletin eline almak. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk vatanında asırlardan beri ferdi ve hususi teşebbüslerle yapılamamış olan şeyleri bir an evvel yapmak istedi ve kısa bir zamanda yapmaya muvaffak oldu. Bizim takip ettiğimiz bu yol, görüldüğü gibi, liberalizmden başka bir yoldur."

Yani Atatürk dönemindeki uygulanan ekonomik sistem, ne sosyalizm ne de liberalizmdir.

Atatürk, mali bağımsızlık ve dış borçlanma ile ilgili olarak da, "Bugünkü savaşımlarımızın gayesi, tam bağımsızlıktır. Bağımsızlığın tamlığı ise ancak mali bağımsızlık ile mümkündür. Bir devletin maliyesi bağımsızlıktan mahrum olunca o devletin bütün hayati kuruluşlarında bağımsızlık felce uğramıştır" demektedir.

"Para, her türlü vasıtanın üstünde bir mevcudiyet silahıdır." diyen Atatürk'ün bu bakış açısı, yine Milli Ekonomi Modeli'ndeki paraya getirilen yeni iki tanımla birlikte ete kemiğe büründürülmektedir.

Ziraat, Türk köylüsü ve çiftçilik

"Milli ekonominin temeli ziraattır."

"Bir defa memlekette topraksız çiftçi bırakılmamalıdır."

"Küçük, büyük bütün çiftçilerin iş vasıtalarını artırmak, yenileştirmek ve korumak tedbirleri vakit geçirmeden alınmalıdır."

"Her Türk çiftçi ailesinin, geçineceği ve çalışacağı toprağa malik olması mutlaka lazımdır." "Vatanın sağlam temeli ve bayındır hale getirilmesi bu esastadır." "Köylü hepimizin veli nimetimizdir. Bu soylu unsurun refahını düşüneceğiz." "Türk köylüsünü efendi yerine getirmedikçe memleket ve millet yükselemez" diyen ve Türk köylüsünü "Milletin Efendisi" olarak tanımlayan Atatürk, sonuna kadar haklıdır.

Köylü, çiftçi ve hayvancı bugün adeta "maraba" konumuna düşürülmüşse bunun sebebi Atatürk'ün bu bakış açısından uzaklaşılmasıdır. Köylüyü tekrar milletin efendisi yapacak politikalar bugün yine ve sadece Milli Ekonomi Modeli'nde fazlasıyla mevcuttur. Köylü bugün "efendi" değil, "maraba" olmayı kendi oylarıyla tercih etmiştir, faturasını da ödemeyi sürdürmektedir maalesef.

Atatürk'ün ekonomide yaptıklarını özetlersek;

Prof. Dr. Haydar Baş'ın 10 Kasım 2016 tarihli Yeni Mesaj gazetesinde yayınlanan "Rahmetle Anıyoruz" başlıklı makalesini esas alarak konuşmamızı sürdürelim:

29 Ekim 1923'te Cumhuriyet ilan edildi.

1924'te Lozan Anlaşması hayata geçirildi.

Yine 1924'te Tevhid-i Tedrisat Kanunu kabul edildi.

Gölcük'te ilk tersane açıldı; Devlet Demiryolları kuruldu.

İstanbul-Ankara arasında ilk yolcu uçağı seferleri başlatıldı.

1925'de, Danıştay, Türk Hava Kurumu, Türkiye Liman İşleri inhisar, Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Anadolu Ajansı kuruldu.

Sanayi ve Madenler Bankası kuruluş kanunu kabul edildi.

Ticaret ve Sanayi Odaları kanunu kabul edildi.

Şeker fabrikalarının ve demir çelik sanayiinin kurulmasına ilişkin kanun yürürlüğe girdi.

Tayyare Cemiyeti'nin katkıları ile Ankara'da Türk yapımı ilk planör uçuruldu.

(1925'te çıkarılan bir kanunla Aşar vergisi kaldırıldı, köylüye para tohum ve alet yardımları yapıldı.

1924'te çıkarılan bir kanunla fındık ve çay ziraatının geliştirilmesi için bir dizi teşvik tedbirleri alındı)

1926'da, Türk Telsiz Telefon Şirketi kuruldu. Eskişehir Uçak Bakım İşletmesi açıldı.

Yabancı gemilere tanınan ayrıcalıklar kaldırıldı, Kabotaj Kanunu kabul edildi.

İlk şeker fabrikası, Alpullu şeker fabrikası; İstanbul'da inşaat demiri üreten ilk haddehane açıldı.

Tarım Satış Kooperatifleri ve birlikleri kuruldu.

Yine 1926'da, Kayseri Uçak ve Motor Fabrikası açıldı.

Adnan Menderes hükümeti döneminde kapatılana kadar 112 savaş uçağı üretildi.

1927'de, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ilk kâğıt parası tedavüle çıktı.

(Yüksek Ziraat ve Baytar Mektepleri ve Enstitüleri kuruldu).

(Teşvik-i Sanayi kanunu çıkarıldı).

1928'de, Gaziantep'te Mensucat Fabrikası açıldı.

Trabzon Vizera'da hidroelektrik santrali hizmete girdi.

1929'da, Anadolu-Bağdat; Mersin-Tarsus demiryolları Haydarpaşa Limanı yabancılardan satın alındı.

(Topraksız çiftçiye toprak verilmesi hakkında kanun çıkarıldı).

1931'de, Bursa-Mudanya demiryolu yabancılardan satın alındı.

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası kuruldu.

1932'de, İzmir Rıhtım İşletmesi yabancılardan satın alındı.

Türk Dil Kurumu kuruldu (1932).

1933'de, Samsun-Çarşamba demiryolu hattı yabancılardan satın alındı.

(Sümerbank kuruldu. Gayesi sanayi yatırımlarını finanse etmek, ağır ve hafif sanayinin gelişmesine öncülük etmek, devlet fabrikalarını işletmek, yeni fabrikalar açmak).

1934'de, Bandırma-Menemen-Manisa demiryolu hattı yabancılardan alındı.

İzmir-Kasaba demiryolu hattı yabancılardan satın alındı.

Kayseri Uçak ve Motor Fabrikası'ndaki ilk uçağın deneme uçuşu yapıldı.

İzmir Basmane-Afyon demiryolu yabancılardan satın alındı.

(1934-38 yılları arasında uygulanmak üzere birinci beş yıllık kalkınma planı hazırlandı. Plan ile kimya demir kağıt kükürt sünger pamuklu ve yünlü kumaş, şeker sanayi vs. geliştirildi).

1935'de Aydın demiryolu yabancılardan satın alındı.

MTA, Etibank, Türk Şeker Fabrikaları kuruldu.

İstanbul Rıhtım Şirketi yabancılardan alındı.

(Millileştirilen ticaret gemileri, liman ve rıhtımları işletmek amacıyla Denizcilik Bankası kuruldu).

(Toprak Mahsulleri Ofisi ve Reji İdaresiyle Fransızların elinde bulunan şirket satın alınarak devlet tekellerini yönlendiren inhisarlar kuruldu)

1936'da Montrö Boğazlar Sözleşmesi kabul edildi.

İstanbul boğazında askerden arındırılmış bölgelere Türk askeri yerleştirildi.

SEKA'nın İzmit'teki fabrikasında ilk kâğıt üretildi.

1937'de, Toprakkale-İskenderun yabancılardan satın alındı.

Kozlu Kömür İşletmeleri yabancılardan satın alındı.

İstanbul-Trakya demiryolu yabancılardan satın alındı.

İzmir Telefon İşletmeleri yabancılardan satın alındı.

(Dönemin iktisat vekili Celal Bayar, "bu memleketin çocukları memlekette sanayi vücuda gelsin diye büyük bir külfete katlanırken bunun nimetini ecnebilere kaptıracak değiliz" diyerek hükümetin yabancı sermayeye olan olumsuz bakışını yansıtmıştır).

1938'de Divriği demir madenleri üretime başladı.

İstanbul Elektrik Şirketi yabancılardan satın alındı.

(Birinci beş yıllık kalkınma planı döneminde dokuma, ağır sanayi maden sanayi selülöz sanayi seramik şişe porselen ve kimya sanayi dallarında toplam 16 fabrika açıldı).

Sonuç olarak, 1923-1938 arası Atatürk döneminde;

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin milli geliri oran olarak % 104.8 arttı.

Tarım kesimi, %101.3 büyüdü.

Sanayi %148.8 gelişti.

1927'de tarım, ticaret ve sanayide 65 bin işletme vardı.

Genç cumhuriyet, hem tarım hamlesi hem de sanayi devrimi gerçekleştirdi.

Yıkık bir harabeden tam bağımsız bir devleti, Türk Milletine armağan eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü sonsuz şükran ve rahmetle anıyoruz. Şimdi sıra, Türkiye'yi kainat devleti yapacak olan liderin önderliğine ve onun dünyaya mal olmuş Milli Ekonomi Modeli'nin uygulanmasına gelmiştir. Atatürk'ün bize armağan bıraktığı bağımsız Türkiye Cumhuriyeti'nin muasır medeniyetlerin üstüne çıkmasının da, ilelebet payidar kalmasının da tek çaresi budur.

Ne mutlu, Muhteşem Türk Atatürk'ün bu mirasına gerçek anlamda sahip çıkan ve yine O'nu, Türk Milletine ve dünyaya gerçek anlamda tanıtan Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş Bey'e. Ne mutlu O'nunla birlikte yürüyen seçkin topluluğa.

OKAN EGESEL  


'Vatandaş' BTP'de karar kıldı
Darende'de bu gerçek oldu...
Yargıtay'da bilek güreşi sürüyor
9. turda da başkan seçilemedi
BDDK savcılığa yazı gönderdi
Seçil Erzan'ın telefonu incelenecek
Sevgi evinde şüpheli ölüm
Bebek yatağında ölü bulundu
'Rusya sadece Ruslarındır' akımına Putin'den tepki
'Ülkede 190 etnik grup var'
Saray'dan Mehmet Şimşek açıklaması
'İtibar etmeyiniz'
Terör saldırısında ölü sayısı arttı
Hayatını kaybedenler 143'e yükseldi
Bağımsız aday olan eski CHP'li başkana seslendi
'Son kez uyarıyorum!'
Kılıçdaroğlu sonunda patladı
'Bilal'e anlatır gibi son kez anlatıyorum'
"Ligden çekilmek için sponsorlarımızla görüştük"
Koç: Bize ceza verirlerse vebalini öderler
Bahçeli'den yerel seçim öncesi mesaj
'Riskli ve tehlikelerle dolu'
Erdoğan'a 'beka sorunu' göndermesi
'Perdelik kumaştan kefen giyen 7 zibidi'
"İstanbul’u yapay zeka devriminin gözbebeği yapacağız"
BTP İBB adayı Cihan Erdoğanyılmaz
Diyarbakır mitinginde İstanbul mesajı verdi
'CHP'yi, utanmadan Kürt kardeşlerimize...'
Beklenen açıklama geldi
Kadir İnanır'dan iyi haber
'Vatandaş' BTP'de karar kıldı
Darende'de bu gerçek oldu...
Yargıtay'da bilek güreşi sürüyor
9. turda da başkan seçilemedi
BDDK savcılığa yazı gönderdi
Seçil Erzan'ın telefonu incelenecek
Sevgi evinde şüpheli ölüm
Bebek yatağında ölü bulundu
'Rusya sadece Ruslarındır' akımına Putin'den tepki
'Ülkede 190 etnik grup var'
Saray'dan Mehmet Şimşek açıklaması
'İtibar etmeyiniz'
Terör saldırısında ölü sayısı arttı
Hayatını kaybedenler 143'e yükseldi
Bağımsız aday olan eski CHP'li başkana seslendi
'Son kez uyarıyorum!'
Kılıçdaroğlu sonunda patladı
'Bilal'e anlatır gibi son kez anlatıyorum'
"Ligden çekilmek için sponsorlarımızla görüştük"
Koç: Bize ceza verirlerse vebalini öderler
Bahçeli'den yerel seçim öncesi mesaj
'Riskli ve tehlikelerle dolu'
Erdoğan'a 'beka sorunu' göndermesi
'Perdelik kumaştan kefen giyen 7 zibidi'
"İstanbul’u yapay zeka devriminin gözbebeği yapacağız"
BTP İBB adayı Cihan Erdoğanyılmaz
Diyarbakır mitinginde İstanbul mesajı verdi
'CHP'yi, utanmadan Kürt kardeşlerimize...'
Beklenen açıklama geldi
Kadir İnanır'dan iyi haber

Akkuyu'da büyük eylem

Türkiye'nin ilk nükleer güç santrali olan, Rosatom Enerji Şirketi tarafından Mersin'in Gülnar ilçesindeki Akkuyu Nükleer Güç Santrali'nde taşeron firmanın çalışanları, maaş alamadıklarını belirterek bazı bölümlerde iş bıraktı
28.03.2024 10:11:00 / Güncelleme: 28.03.2024 10:15:27
İhlas Haber Ajansı
Akkuyu'da büyük eylem
Akkuyu'da büyük eylem
Türkiye'nin ilk nükleer güç santrali olan, Rosatom Enerji Şirketi tarafından Mersin'in Gülnar ilçesindeki Akkuyu Nükleer Güç Santrali'nde taşeron firmanın çalışanları, maaş alamadıklarını belirterek bazı bölümlerde iş bıraktı.

Mersin'de yapımı devam eden Akkuyu NGS inşaatında çalışan işçiler, taşeron firmanın maaş ödemediğini ileri sürerek eyleme başladı. Dün yüzlerce işçinin iş bırakmasıyla başlayan eylem nedeniyle bölgede güvenlik tedbirleri de arttırıldı. Maaşlarının yatmadığını belirten işçilerin bugün de iş bırakma eylemlerine devam ettiği öğrenildi.

Daha önce de birçok kez Akkuyu Nükleer Güç Santrali'ndeki taşeron firmanın işçileri maaşlarını alamadıkları gerekçesiyle eylemler yapmıştı.

BDDK, Seçil Erzan'ın telefonundaki yazışma ve tape kayıtlarını inceleyecek

İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam eden yargılama dosyasına, BDDK tarafından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen cevap yazısı eklendi.
28.03.2024 09:46:00 / Güncelleme: 28.03.2024 09:55:06
Anadolu Ajansı
BDDK, Seçil Erzan'ın telefonundaki yazışma ve tape kayıtlarını inceleyecek
BDDK, Seçil Erzan'ın telefonundaki yazışma ve tape kayıtlarını inceleyecek

Kamuoyunda "yüksek karlı gizli fon" adıyla bilinen 2'si tutuklu 7 sanığın yargılandığı dolandırıcılık davasında Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunca (BDDK) savcılığa gönderilen yazıda, ortaya çıkan deliller doğrultusunda sanık Seçil Erzan'ın telefon kayıtlarında yeni bir inceleme yapılması gerektiği bildirildi.

İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam eden yargılama dosyasına, BDDK tarafından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen cevap yazısı eklendi.

Yazıda, dava aşamasında ortaya çıkan bilgi ve belgeler ile müştekilerin iddia ettikleri suçlamalar kapsamında yeni bir inceleme yapılmasının gerekli olduğu kaydedildi.

Seçil Erzan'ın telefonu incelenecek

BDDK'nın, "Seçil Erzan'ın WhatsApp üzerinden, başta banka görevlileriyle yaptığı yazışmalarının ve varsa telefon tape kayıtlarının kurumumuzca yürütülen inceleme açısından oldukça kritik önem taşıyabileceği değerlendirilmiştir." ifadelerini kullandığı yazıda, Erzan'ın yazışma dökümünün kurumun görevlendirdiği ilgili kişilere gönderilmesi talep edildi.

İddianameden

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede, sanık Seçil Erzan'ın, bir bankanın Levent'teki şubesinde müdür olarak çalıştığı ve müşteki Bülent Çeviker'den kişisel güven ilişkisine dayalı 2 milyon dolar alarak yüksek kar vaadiyle yeniden kendisine iade edeceğini bildirdiği kaydediliyor.

İddianamede, müşteki Çeviker'e para karşılığında yazılı evrak verildiği ancak daha sonra Çeviker'in Erzan'a ulaşamadığı, durumu bankaya bildirdiği, banka tarafından araştırma yapıldığı, Erzan hakkında suç duyurusunda bulunulduğu anlatılıyor.

Sanık Erzan'ın bu yöntemle futbolcular, iş insanları ve çeşitli meslek gruplarından müştekilere, yüksek kar getirisi olan güvenilir bir fon bulunduğunu, kamuoyunda tanınan Fatih Terim ve Hakan Ateş gibi isimlerin bu fona dahil olduğunu söyleyerek, müştekileri bu fona para yatırmaya ikna ettiği anlatılan iddianamede, gerçekte ise böyle bir fonun hiç olmadığının tespit edildiği belirtiliyor.

İddianamede, Erzan'ın, müştekilerin verdiği paralara ilişkin sahte belgeler oluşturup, bu belgelere bankanın kaşesini ve ıslak imzasını atıp müştekilere teslim ettiği ve dolandırıcılık kastıyla hareket ettiği kaydediliyor.

Seçil Erzan'ın 252 yıla kadar hapsi isteniyor

Sanık Erzan'ın "özel belgede sahtecilik" ve "tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında, kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında nitelikli dolandırıcılık" suçlarından 69 yıldan 226 yıla kadar hapsi istenen ana iddianamenin ardından hazırlanan yeni iddianameyle Erzan hakkında istenen hapis cezası da yükseldi.

Erzan'ın, 77 yıldan 252 yıla kadar hapsinin talep edildiği iddianamede, sanıklar Ali Yörük, Kerem Can, Hüseyin Eligül, Nazlı Can, Atilla Yörük ve Asiye Öztürk'ün ise aynı suçlardan 3 yıl ile 85 yıl arasında hapisle cezalandırılması isteniyor. 

İsmailağa Cemaati'nden aforoz edilen Cübbeli Ahmet'ten 'FETÖ' savunması

Kamuoyunda Cübbeli Ahmet Hoca olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü, İsmailağa Cemaatinin resmi sayfasından kendisi hakkında yapılan paylaşımlara dair açıklama yaptı.
28.03.2024 09:32:00 / Güncelleme: 28.03.2024 09:37:53
Haber Merkezi
İsmailağa Cemaati'nden aforoz edilen Cübbeli Ahmet'ten 'FETÖ' savunması
İsmailağa Cemaati'nden aforoz edilen Cübbeli Ahmet'ten 'FETÖ' savunması
İsmailağa Cemaatinin kendileriyle hiçbir bağı kalmadığını söylediği ve cemaatlerini dağıtmakla suçladığı Ahmet Mahmut Ünlü'den (Cübbeli Ahmet Hoca) açıklama geldi.

Ünlü, cemaatin istişare heyeti imzasıyla yayınlanan açıklamanın baştan aşağıya yalanlarla dolu olduğunu bunun kaynaklarını da haftaya paylaşacağını duyurdu.


'SEYFETTİN İNANÇ'I ÇÖZMEDEN İSMAİLAĞA ANLAŞILMAZ'

Kendisine yakın olan Lalegül TV'de konuşan Ahmet Hoca, istişare heyeti olarak kendileri adlandırılan heyetin kimse tarafından bilinmediğini ifade etti. İstişare heyetinde bulunan çoğu ismin cemaatin başı olan Mahmud Efendi tarafından hiçbir zaman vekil olarak tayin edilmediği iddia etti.

Ünlü özellikle Seyfettin İnanç'a dikkat çekti:

İsmailağa'nın bütün maddi işlerini, para işlerini toplayan kotaran Seyfettin İnanç'tır. Bu Seyfettin İnanç bizim işte talebelerimizdendir. Tefsirde senelerce bizimle bulunmuştur. Dolayısıyla tarikat vekilliği yoktur. Yani şimdi öyle bir durum ki vekilliği olmayan adamlar bunlar. Ama projeleri getiren bunlar, bütün olayları heyete arz eden, şu anda beni güya ihraç etmişler, aforoz etmişler. Bunun da işte alt şeyini birlikte hazırladıkları adam Seyfettin İnanç'tır. Şimdi Seyfettin İnanç meselesi önemlidir. Çünkü yakın zamanda medyada İsmail Ağa'dan FETÖ çıktı diye haberler birçok kanalda yer almıştır. Ekranda görüyorsunuz. Burada ortada oturan Seyfettin İnanç'tır. Buradaki resmin ortası işte bu heyetinde ortasını İsmail'e de ortasını her şeyin ortasını anlamak istiyorsanız o ortadaki arkadaş bu arkadaşın kardeşi Mehmet Bahadır İnanç. Bu kişi FETÖ firarisidir. Şu anda FETÖ'den aranmaktadır. Dolayısıyla bizim FETÖ ile ne irtibatımız var diyenin bütün camianın para işleri, finans işleri, bütün getir götür işleri, heyetin karar işleri, azir işleri, nasip işleri, ikram işleri hepsi Seyfettin'in inancı üzerinden geçer. İsmailağa'yı anlamak isteyen Seyfettin'i çözmeden anlayamaz.

FETÖ 2000'LERDEN BERİ SIZMAYA ÇALIŞIYOR

Ünlü, FETÖ'nün 2000'lerin başından itibaren İsmailağa Cemaatine sızmaya çalıştığını ve 2006 sonrasında bu çalışmalara hız verdiğini iddia etti. Kendisine yapılanın da bu çerçevede yapıldığını öne sürdü.

Cübbeli Ahmet Hoca kendisini direkt cemaatin bir önceki lideri olan Mahmud Ustaosmanoğlu'na bağlı olduğunu şu an cemaatin başında olan Hasan Efendi'nin de aynı durumda olduğunu ve bu sebeple kendisini cemaatten atmaya bir yetkisinin olmadığını vurguladı. Buna ek olarak Ünlü, cemaatten bazı kişilerin FETÖ'cü Emre Uslu ile aynı dili kullandığı ve kendisi için "gebermesini" istediklerini ifade etti.

"Nusr-Et"i kurşunlayan suç örgütüne operasyon

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, İstanbul'da düzenlenen "Mahzen-22" operasyonunda, "Nusr-Et" isimli iş yerine yönelik silahlı saldırıda bulunan organize suç örgütü üyesi 5 şüphelinin yakalandığını bildirdi.
27.03.2024 13:06:00
Haber Merkezi
"Nusr-Et"i kurşunlayan suç örgütüne operasyon
"Nusr-Et"i kurşunlayan suç örgütüne operasyon
Bakan Yerlikaya, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, elebaşılığını yurt dışında firarda bulunan Barış Boyun ve Volkan Reçber'in yaptığı organize suç örgütüne yönelik "Mahzen-22" operasyonunun düzenlendiğini belirtti.

Operasyon kapsamında Boyun ve Reçber'in talimat vererek yaptırdığı, Beşiktaş'taki "Nusr-Et" isimli iş yerine yönelik silahlı saldırı eylemini gerçekleştiren 5 şüphelinin gözaltına alındığını aktaran Yerlikaya, operasyonda 4 ruhsatsız tabancaya, çok sayıda fişek, çelik yelek ve kar maskesine el konulduğunu kaydetti.


Operasyonu gerçekleştiren polisleri tebrik eden Yerlikaya, "Halkımızın huzurunu kaçıranlara, organize suç örgütlerine ve çetelere göz açtırmayacağız. Organize suç örgütlerine karşı operasyonlarımız şafak sökerken de gün batarken de kararlılıkla devam edecek." ifadelerini kullandı.

logo

Beşyol Mah. 502. Sok. No: 6/1
Küçükçekmece / İstanbul

Telefon: (212) 624 09 99
E-posta: internet@yenimesaj.com.tr gundogdu@yenimesaj.com.tr


WhatsApp iletişim: (542) 289 52 85


Tüm hakları Yeni Mesaj adına saklıdır: ©1996-2024

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir. Yeni Mesaj Gazetesi'nde yer alan köşe yazıları sebebi ile ortaya çıkabilecek herhangi bir hukuksal, ekonomik, etik sorumluluk ilgili köşe yazarına ait olup Yeni Mesaj Gazetesi herhangi bir yükümlülük kabul etmez. Sözleşmesiz yazar, muhabir ve temsilcilere telif ödemesi yapılmaz.