Prof. Dr. Haydar Baş ilim, fikir ve gönül insanıdır. Olaylara sadece bilgi ve akıl ile bakmaz. Hikmet gözü ile bakar (ki, bu bakış açısı sayılı insanlarda mevcuttur).
Prof. Dr. Haydar Baş'ın hedefi insandır. Siyasete girmeden öncede böyledir, siyasete girdikten sonra da böyledir.
Her daim kendisiyle barışık, milli, manevi duygularla kendini yetiştiren, ailesine, çevresine, vatanına ve insanlığa hizmet eden insan profili hedeflemiştir. Ortaya koyduğu 50'den fazla eserinde her daim arayış içinde olan insanın, bu arayışının sebep ve mahiyetini anlatmış ve kılavuz olmaya çalışmıştır. Hangi şart ve koşulda olursa olsun itikadî duruşunda asal taviz vermemiştir.
1995'te ABD'nin kendisine geldiğini, iktidar için her türlü desteğe hazır olduklarını belirttiklerini defalarca, şahitleriyle anlatmış, kendisine güç ve iktidar vaat eden bu Haçlı elini tutmamıştı (Bu heyetin sonra kime gittiğini biliyorsunuz).
2 binli yıllarda ortaya çıkan siyasi boşluk neticesinde daha önce fikirleriyle katkıda bulunmaya çalıştığı siyaset hayatına fiili olarak girmiş ve ilk günden beri devletimizi, milletimizi kurtaracak, insanlığa çare olacak fikirler, projeler, modeller ortaya koymuştur.
Dünyanın ekonomik literatüründe Kapitalizm, Sosyalizm anlayışlarından sonra yer alacak üçüncü bir ekonomik anlayışı 2005 yılında kitap haline getirip, dünya çapında ilim adamlarının katıldığı kongrelerle ilk önce ülkemizin ve insanlığın önüne koymuştur.
Ne hazindir ki, ne ülkemiz siyaseti ve ne de milletimiz bu büyük devrimi görmemiş, görmek istememiştir. Ama dünyada 120'den fazla ülke bu modelden istifade etmiş, Rusya ise bizzat kanunlaştırmıştır.
Prof. Dr. Haydar Baş'ı, ülkesine davet eden Putin, Sayın Baş'ın Duma'da yaptığı 5 saatlik sunumdan sonra başdanışmanı tarafından teşekkürlerini iletip, bu modeli mutlaka uygulayacaklarını ifade etmiştir.
Sayın Baş, o günkü duygularını şöyle ifade etmektedir: "Biz isterdik ki, Türkiye'de Türk milletinin evladı olarak ben bu konuşmayı, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yapayım. Meclis'te tezini anlatacağı bir konuşma yapmamızı bırakın, adımız dahi Meclis'ten içeri girememektedir. Bilinçli bir şekilde gizleniyoruz, iftiralar ile milletin nazarından saklanıyoruz."
Gerçekler bu kadar açıkken ülkemizdeki bazı ahmaklar "Haydar Baş, Rusçu oldu" deme aptallığını göstermişler, aynı ahmaklar daha sonra "Milli Ekonomi Modeli"ni Sayın Erdoğan'a mal etme çabasına (hırsızlığına) soyunmuşlardır.
Aynı zihniyet itikadî noktada da Sayın Baş'ın önünü kesmeye kalkmıştır. Özellikle ülkemiz siyaseti ve paralel, denilen anlayışın el ele yürüttükleri "dinlerarası diyalog" fitnesiyle insanımız itikadî çöküntülere sürüklenirken, diğer taraftan da yüz yıllardır süren Şia, Alevi, Nusayri düşmanlığı tekrar hortlamaya, açıktan söylenmeye, katledilmelerine fetva verilmeye başlandı.
Sayın Baş, hem milletimizin birliğini, hem de itikadî bütünlüğünü korumak, sağlamlaştırmak için 14 ciltlik Ehl-i Beyt külliyatı ortaya koydu. 220 Sünni âlim, diye bugün ülkemizde itibar edilen ilim adamlarının eserlerinden delillerle Sünni, Şii, Alevi kardeşliğini, İslam olduklarının ve tek kurtuluş gemisinin "Ehl-i Beyt" olduğunu, Ehl-i Beyt'i sevmenin, sahip çıkmanın, o yolda gitmenin gerekliliğini ayet ve hadislerle anlattı.
Yine aynı ahmak zihniyet, "Haydar Baş, Şii oldu, dinden çıktı" gibi fitnelere sarıldı. Ama hakkın karşısında Firavunlar, Nemrut'la duramamıştı ki, bu ahmaklar durabilsin. Haliyle tarumar oldular?
(Yarın devam edecek)?
Prof. Dr. Haydar Baş'ın hedefi insandır. Siyasete girmeden öncede böyledir, siyasete girdikten sonra da böyledir.
Her daim kendisiyle barışık, milli, manevi duygularla kendini yetiştiren, ailesine, çevresine, vatanına ve insanlığa hizmet eden insan profili hedeflemiştir. Ortaya koyduğu 50'den fazla eserinde her daim arayış içinde olan insanın, bu arayışının sebep ve mahiyetini anlatmış ve kılavuz olmaya çalışmıştır. Hangi şart ve koşulda olursa olsun itikadî duruşunda asal taviz vermemiştir.
1995'te ABD'nin kendisine geldiğini, iktidar için her türlü desteğe hazır olduklarını belirttiklerini defalarca, şahitleriyle anlatmış, kendisine güç ve iktidar vaat eden bu Haçlı elini tutmamıştı (Bu heyetin sonra kime gittiğini biliyorsunuz).
2 binli yıllarda ortaya çıkan siyasi boşluk neticesinde daha önce fikirleriyle katkıda bulunmaya çalıştığı siyaset hayatına fiili olarak girmiş ve ilk günden beri devletimizi, milletimizi kurtaracak, insanlığa çare olacak fikirler, projeler, modeller ortaya koymuştur.
Dünyanın ekonomik literatüründe Kapitalizm, Sosyalizm anlayışlarından sonra yer alacak üçüncü bir ekonomik anlayışı 2005 yılında kitap haline getirip, dünya çapında ilim adamlarının katıldığı kongrelerle ilk önce ülkemizin ve insanlığın önüne koymuştur.
Ne hazindir ki, ne ülkemiz siyaseti ve ne de milletimiz bu büyük devrimi görmemiş, görmek istememiştir. Ama dünyada 120'den fazla ülke bu modelden istifade etmiş, Rusya ise bizzat kanunlaştırmıştır.
Prof. Dr. Haydar Baş'ı, ülkesine davet eden Putin, Sayın Baş'ın Duma'da yaptığı 5 saatlik sunumdan sonra başdanışmanı tarafından teşekkürlerini iletip, bu modeli mutlaka uygulayacaklarını ifade etmiştir.
Sayın Baş, o günkü duygularını şöyle ifade etmektedir: "Biz isterdik ki, Türkiye'de Türk milletinin evladı olarak ben bu konuşmayı, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yapayım. Meclis'te tezini anlatacağı bir konuşma yapmamızı bırakın, adımız dahi Meclis'ten içeri girememektedir. Bilinçli bir şekilde gizleniyoruz, iftiralar ile milletin nazarından saklanıyoruz."
Gerçekler bu kadar açıkken ülkemizdeki bazı ahmaklar "Haydar Baş, Rusçu oldu" deme aptallığını göstermişler, aynı ahmaklar daha sonra "Milli Ekonomi Modeli"ni Sayın Erdoğan'a mal etme çabasına (hırsızlığına) soyunmuşlardır.
Aynı zihniyet itikadî noktada da Sayın Baş'ın önünü kesmeye kalkmıştır. Özellikle ülkemiz siyaseti ve paralel, denilen anlayışın el ele yürüttükleri "dinlerarası diyalog" fitnesiyle insanımız itikadî çöküntülere sürüklenirken, diğer taraftan da yüz yıllardır süren Şia, Alevi, Nusayri düşmanlığı tekrar hortlamaya, açıktan söylenmeye, katledilmelerine fetva verilmeye başlandı.
Sayın Baş, hem milletimizin birliğini, hem de itikadî bütünlüğünü korumak, sağlamlaştırmak için 14 ciltlik Ehl-i Beyt külliyatı ortaya koydu. 220 Sünni âlim, diye bugün ülkemizde itibar edilen ilim adamlarının eserlerinden delillerle Sünni, Şii, Alevi kardeşliğini, İslam olduklarının ve tek kurtuluş gemisinin "Ehl-i Beyt" olduğunu, Ehl-i Beyt'i sevmenin, sahip çıkmanın, o yolda gitmenin gerekliliğini ayet ve hadislerle anlattı.
Yine aynı ahmak zihniyet, "Haydar Baş, Şii oldu, dinden çıktı" gibi fitnelere sarıldı. Ama hakkın karşısında Firavunlar, Nemrut'la duramamıştı ki, bu ahmaklar durabilsin. Haliyle tarumar oldular?
(Yarın devam edecek)?
Akın Aydın / diğer yazıları
- Arzusu millî egemenliğe dayanan Türk devleti kurmaktı / 23.04.2024
- Ekrem İmamoğlu’na açık mektup / 22.04.2024
- Erdoğan anlattığı kıssayı bile unuttu / 21.04.2024
- Devletin malı deniz, yiyen ıstakoz / 20.04.2024
- Hayber’deki 'Demir Kubbe'yi yıkan adam / 19.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -2- / 18.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -1- / 17.04.2024
- İsrail, İslam dünyasının acziyetini ispatladı / 15.04.2024
- ‘Artık demir almak günü gelmişse zamandan’ / 14.04.2024
- İktidarın İsrail laubaliliği / 13.04.2024
- Ekrem İmamoğlu’na açık mektup / 22.04.2024
- Erdoğan anlattığı kıssayı bile unuttu / 21.04.2024
- Devletin malı deniz, yiyen ıstakoz / 20.04.2024
- Hayber’deki 'Demir Kubbe'yi yıkan adam / 19.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -2- / 18.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -1- / 17.04.2024
- İsrail, İslam dünyasının acziyetini ispatladı / 15.04.2024
- ‘Artık demir almak günü gelmişse zamandan’ / 14.04.2024
- İktidarın İsrail laubaliliği / 13.04.2024