Gazetemizin değerli yazarlarından Ahmet Erimhan geçen hafta "seçimi ve güvenliği tartışmak" başlığıyla iki bölüm olarak kaleme aldığı yazısında; "Seçim güvenliği eğer Türkiye'de tartışma konusu ise oturup bunun üzerinde çokça düşünmeliyiz.
Başlı başına böyle bir tartışmanın yapılabilmesi, bunun akıllara gelebilmesi tam bir demokratik ilkelliktir ve demokrasimizin içinde bulunduğu sıkıntıyı ve seviyeyi göstermesi açısından trajiktir! Bir insan verdiği oyun nereye gideceğinden emin olamıyorsa iktidar partisi başını ellerinin arasına alsın ve duvarlara vursun! Çünkü suçlu çok açık iktidar partisidir!"
Aslında bu acı gerçeği ülkemiz daha önce de yaşamıştı. Evet, Milli Şef döneminde 1946 seçimlerinde yaşamıştı.
İsmet İnönü, kendini vazgeçilmez zannediyordu. Ama muhalefet liderleri Adnan Menderes, Celal Bayar, Kazım Karabekir, Mareşal Fevzi Çakmak'ın yurt genelinde yaptıkları propagandalar, ülkenin getirildiği durum ve halkın buna itiraz sesleri çıkarmaya başlaması İnönü ve CHP'yi telaşlandırdı.
CHP bir seçim yasası çıkardı. Bu yasanın hem kanunlaşması, hem seçim sürecinde uygulanması büyük tartışmalara sebep oldu. Ama devlet kurumlarını arkasına almış CHP bütün eleştirileri susturarak o seçimlerden istediğini aldı.
1946 seçimleri açık oy, gizli tasnif (sayım) esası üzerine yapılıyor. Diğer akıl almaz bir uygulama da oy pusulalarının seçimden sonra yakılması, kararının alınmasıdır. Böylece hiçbir itiraz kabul görmeyecekti.
O seçimlerde devlet kademelerinde görev alan amirler, memurlar, vali ve kaymakamlar bile CHP'nin birer temsilcisi gibi bütün seçim bölgelerinde propaganda yapıyorlar.
İktidar, seçimlere birkaç gün kala Celal Bayar'ın, radyodan millete yapacağı konuşmasını uygun bulmayarak yayınlatmıyor.
Bu ortamda 6 siyasi partinin katılımıyla yapılan seçimlerde 465 milletvekilinin 397'sini CHP, 61'ini DP, 7'sini ise bağımsızlar kazanıyor.
İlginçtir! Seçimden sonra ülke genelindeki ve iller düzeyindeki sayısal sonuçları yayınlanmıyor.
Seçim öncesi Fevzi Çakmak'ın çok önde olduğu İstanbul bölgesi sonuçları, 3 gün sonra yayınlanıyor.
Tabi Celal Bayar, Menderes, Fevzi Çakmak seçim sonucu itirazlarını arttırarak devam ediyorlar. Bu beyanatların gazetelerde sıklıkla haber yapılması üzerine İsmet İnönü'nün duruşu da günümüzü hatırlatır cinsten.
İsmet İnönü seçim döneminin "zehirli sözlerinin" unutulmasını ve vatanda huzurlu bir çalışma döneminin önünün açılmasını isterken hemen ardında sıkıyönetim komutanlığının yaptığı açıklama altın vuruş şeklindeydi; "Halkı şüpheye düşürücü ve memleketin huzurunu sarsıcı yazılara karşı harekete geçilecektir."
Bu açık tehdit sonrası DP, sıkıyönetim komutanlığının kaldırılmasına yönelik başbakanlığa dilekçe vermiş ama cevap alamamış, o günün medyası da seçimlere ilişkin haber ve yorumları verememiştiler.
Günümüze doğru gelirsek her seçim sonrası birçok tartışma yaşanıyor ama son 10 yıldaki kadar şiddetli seçim sonuçları hiç yaşanmadı.
Hele 2019'da yapılacak denilen seçimler iktidar partisi için 'ya tamam, ya devam' niteliğinde. Eğer iktidar kaybedilirse kendileri için ortaya çıkacak sonucu da çok iyi biliyorlar. Bundan dolayı olsa gerek yeni bir seçim yasası hazırlandı ve ittifak arayışları başladı.
Sayın Erdoğan'ı herkes ezberledi. Düşünün şimdi! Eğer Erdoğan seçim sonuçlarını garanti görse hakkında yenilir yutulmaz ifadeler kullandığı, ambleminden söylemlerine kadar her türlü benzetmeyi yaptığı MHP ile ittifak yapar mıydı?
Aynı şekilde Bahçeli ve MHP'yi düşünün! % 10 baraj korkusu olmasaydı dün milliyetçilik adı altında iktidar partisine artı 2011 seçimleri öncesi kaset gündemlerine rağmen AKP ile el sıkışır mıydı?
Gelelim gerçekte yapılıp, yapılmayacağı net olmayan ama yapılırsa diye seçim konunu çıkarılan 2019 seçimlerine.
Bu kanun için aynı zamanda hukukçu olan değerli yazarımız Ahmet Erimhan bahsettiğim yazısında şöyle diyordu; "Sandıktan sonuçları çıkaracak görevliler, iktidarın adamları olacak, gerektiğinde her türlü manipülasyon ile sonuçları değiştirilebilecek, ve tüm bunlara rağmen sonuç iktidarın istediği gibi çıkmaz ise seçimleri iptal edecek altyapı oluşturulacak!
İşte demokrasi demokrasi diye yedirmeye çalıştıkları zehir bu! Kendi adamları ile kendilerinin yönettiği ve buna rağmen istedikleri sonucu alamazlarsa her şeyi sil baştan yapabilecekleri bir model!"
Daha önceki seçimlerde valilerin elektriği olmayan köylere sırtlarında buzdolabı götürdüklerini, iktidar propagandası yaptıklarını, vatandaşla tartıştıklarını gördük.
Medyanın hali ise ortada. Yandaş değilsen hainsin yaklaşımı sergileniyor. Devletin televizyonunda bile muhalefet partilerine kota var. Meclis'te olmayan partilerin ise söz hakkı bile yok.
Özetle sanki 1946 seçimleri yenilenecekmiş gibi duruyor. Sizce?
Başlı başına böyle bir tartışmanın yapılabilmesi, bunun akıllara gelebilmesi tam bir demokratik ilkelliktir ve demokrasimizin içinde bulunduğu sıkıntıyı ve seviyeyi göstermesi açısından trajiktir! Bir insan verdiği oyun nereye gideceğinden emin olamıyorsa iktidar partisi başını ellerinin arasına alsın ve duvarlara vursun! Çünkü suçlu çok açık iktidar partisidir!"
Aslında bu acı gerçeği ülkemiz daha önce de yaşamıştı. Evet, Milli Şef döneminde 1946 seçimlerinde yaşamıştı.
İsmet İnönü, kendini vazgeçilmez zannediyordu. Ama muhalefet liderleri Adnan Menderes, Celal Bayar, Kazım Karabekir, Mareşal Fevzi Çakmak'ın yurt genelinde yaptıkları propagandalar, ülkenin getirildiği durum ve halkın buna itiraz sesleri çıkarmaya başlaması İnönü ve CHP'yi telaşlandırdı.
CHP bir seçim yasası çıkardı. Bu yasanın hem kanunlaşması, hem seçim sürecinde uygulanması büyük tartışmalara sebep oldu. Ama devlet kurumlarını arkasına almış CHP bütün eleştirileri susturarak o seçimlerden istediğini aldı.
1946 seçimleri açık oy, gizli tasnif (sayım) esası üzerine yapılıyor. Diğer akıl almaz bir uygulama da oy pusulalarının seçimden sonra yakılması, kararının alınmasıdır. Böylece hiçbir itiraz kabul görmeyecekti.
O seçimlerde devlet kademelerinde görev alan amirler, memurlar, vali ve kaymakamlar bile CHP'nin birer temsilcisi gibi bütün seçim bölgelerinde propaganda yapıyorlar.
İktidar, seçimlere birkaç gün kala Celal Bayar'ın, radyodan millete yapacağı konuşmasını uygun bulmayarak yayınlatmıyor.
Bu ortamda 6 siyasi partinin katılımıyla yapılan seçimlerde 465 milletvekilinin 397'sini CHP, 61'ini DP, 7'sini ise bağımsızlar kazanıyor.
İlginçtir! Seçimden sonra ülke genelindeki ve iller düzeyindeki sayısal sonuçları yayınlanmıyor.
Seçim öncesi Fevzi Çakmak'ın çok önde olduğu İstanbul bölgesi sonuçları, 3 gün sonra yayınlanıyor.
Tabi Celal Bayar, Menderes, Fevzi Çakmak seçim sonucu itirazlarını arttırarak devam ediyorlar. Bu beyanatların gazetelerde sıklıkla haber yapılması üzerine İsmet İnönü'nün duruşu da günümüzü hatırlatır cinsten.
İsmet İnönü seçim döneminin "zehirli sözlerinin" unutulmasını ve vatanda huzurlu bir çalışma döneminin önünün açılmasını isterken hemen ardında sıkıyönetim komutanlığının yaptığı açıklama altın vuruş şeklindeydi; "Halkı şüpheye düşürücü ve memleketin huzurunu sarsıcı yazılara karşı harekete geçilecektir."
Bu açık tehdit sonrası DP, sıkıyönetim komutanlığının kaldırılmasına yönelik başbakanlığa dilekçe vermiş ama cevap alamamış, o günün medyası da seçimlere ilişkin haber ve yorumları verememiştiler.
Günümüze doğru gelirsek her seçim sonrası birçok tartışma yaşanıyor ama son 10 yıldaki kadar şiddetli seçim sonuçları hiç yaşanmadı.
Hele 2019'da yapılacak denilen seçimler iktidar partisi için 'ya tamam, ya devam' niteliğinde. Eğer iktidar kaybedilirse kendileri için ortaya çıkacak sonucu da çok iyi biliyorlar. Bundan dolayı olsa gerek yeni bir seçim yasası hazırlandı ve ittifak arayışları başladı.
Sayın Erdoğan'ı herkes ezberledi. Düşünün şimdi! Eğer Erdoğan seçim sonuçlarını garanti görse hakkında yenilir yutulmaz ifadeler kullandığı, ambleminden söylemlerine kadar her türlü benzetmeyi yaptığı MHP ile ittifak yapar mıydı?
Aynı şekilde Bahçeli ve MHP'yi düşünün! % 10 baraj korkusu olmasaydı dün milliyetçilik adı altında iktidar partisine artı 2011 seçimleri öncesi kaset gündemlerine rağmen AKP ile el sıkışır mıydı?
Gelelim gerçekte yapılıp, yapılmayacağı net olmayan ama yapılırsa diye seçim konunu çıkarılan 2019 seçimlerine.
Bu kanun için aynı zamanda hukukçu olan değerli yazarımız Ahmet Erimhan bahsettiğim yazısında şöyle diyordu; "Sandıktan sonuçları çıkaracak görevliler, iktidarın adamları olacak, gerektiğinde her türlü manipülasyon ile sonuçları değiştirilebilecek, ve tüm bunlara rağmen sonuç iktidarın istediği gibi çıkmaz ise seçimleri iptal edecek altyapı oluşturulacak!
İşte demokrasi demokrasi diye yedirmeye çalıştıkları zehir bu! Kendi adamları ile kendilerinin yönettiği ve buna rağmen istedikleri sonucu alamazlarsa her şeyi sil baştan yapabilecekleri bir model!"
Daha önceki seçimlerde valilerin elektriği olmayan köylere sırtlarında buzdolabı götürdüklerini, iktidar propagandası yaptıklarını, vatandaşla tartıştıklarını gördük.
Medyanın hali ise ortada. Yandaş değilsen hainsin yaklaşımı sergileniyor. Devletin televizyonunda bile muhalefet partilerine kota var. Meclis'te olmayan partilerin ise söz hakkı bile yok.
Özetle sanki 1946 seçimleri yenilenecekmiş gibi duruyor. Sizce?
Akın Aydın / diğer yazıları
- Parası olan kaçırıyor, olmayan kaçıyor / 19.03.2024
- Hüseyin Baş’tan, Ebu Zer duruşu / 18.03.2024
- Ne yereli! Genel seçim bu genel! / 17.03.2024
- Erdoğan ‘bırakıyorum’… ‘Valla bırakmayız’ / 16.03.2024
- Ehli Beyt’e imanımız, Hz Muhammed’e imandır / 15.03.2024
- CHP’nin kimlik arayışı İsmet İnönü ile başladı / 14.03.2024
- Erdoğan’ın dilinde bu sefer ‘kul hakkı’ var / 13.03.2024
- İnsan kıymetini bildiği şeye sahiplenir / 11.03.2024
- Ramazan’da ahir zaman siyasetçilerine ve hocalarına dikkat / 10.03.2024
- Erdoğan’ın korku ve açlıkla terbiye siyaseti / 09.03.2024
- Hüseyin Baş’tan, Ebu Zer duruşu / 18.03.2024
- Ne yereli! Genel seçim bu genel! / 17.03.2024
- Erdoğan ‘bırakıyorum’… ‘Valla bırakmayız’ / 16.03.2024
- Ehli Beyt’e imanımız, Hz Muhammed’e imandır / 15.03.2024
- CHP’nin kimlik arayışı İsmet İnönü ile başladı / 14.03.2024
- Erdoğan’ın dilinde bu sefer ‘kul hakkı’ var / 13.03.2024
- İnsan kıymetini bildiği şeye sahiplenir / 11.03.2024
- Ramazan’da ahir zaman siyasetçilerine ve hocalarına dikkat / 10.03.2024
- Erdoğan’ın korku ve açlıkla terbiye siyaseti / 09.03.2024