Toplumların ahlâk yapıları, din ile ilintilidir. Dinimiz ile aramızda ki mesafe uzadıkça, şeytana o nisbette yaklaşılmış olunur. Süslü ve cazib gelen şeytanın tuzaklarına düşüp, insanları gadabımızla zulme uğratırken bizatihi kendimizin ceza, bela ve musibetlere garkolup zulme uğradığımızı dahi farkedemeyiz.
Çağımız bunalım çağı... Beddualara uğarayanlar ya da uğratanlarla dolu... Kur'an gerçekleriyle olan bağımız gevşemiş durumda... Hatta aşırılıklar sonucu kör ve sağır duruma gelinmiş... "Ben"lik yüzünden danışma terk edilmiş... İnsanlar birbiriyle uğraşır duruma gelmiş... Her fırsatta her şeyi bildiklerini ispat çabasına girişilir olmuştur.
Bu durum Kur'an-ı Azimüş-şan da "Hakikaten biz bu Kur'an'da insanlar için her türlü misali sayıp dökmüşüzdür. Fakat insanoğlu tartışmaya her şeyden çok düşkündür." (Kehf S: 54) ayet-i kerimesi ile belirtilmiştir. Bir başka sûrede ise "Onlar büyük günahlardan ve hayasızlıktan kaçınırlar, kızdıkları zamanda kusurları bağışlarlar. Ki onlar Rab'lerinin davetine icabet ettiler ve namazı kıldılar. Onların işleri, aralarında istişare (danışma) iledir. Ve kendilerine verdiğimiz rızıktan harcarlar. Bir zulüm ve saldırıya uğradıkları zaman birbirlerine yardım ederler. "(Şûra S: 37, 38, 39) diye beyan edilmiştir.
İşte bu vasıflardan uzak danışmayı terketmiş, tartışmayı tercih eden insanların öfke ve hiddet aklını yenmiş, düşünme ve doğruya tespit yeteneği kaybedilmiş durumdadır. Hatta iş gazete ve televizyonlara haber olacak boyuta varmış "Tartışma kanlı bitti", "En samimi arkadaşını vurdu", "Komşu aşiretler kapıştı" gibi başlıklara sık sık rastlanır olmuştur.
Oysa çekişip-tartışmanın getirisi olan gadabın, ateşten bir kıvılcım olduğu, kalbin derinliklerinde bir yerde meydana geldiği, ifrat ve tefritten uzak itidalde bulunması gerektiği aksi takdirde şeytanın yaklaşıldığı hususları ve hatta gadabın kaynağını teşkil eden kibrin, nasıl kırılacağı hakkında birçok bilgi ve detay dini kaynaklarda bulunmaktadır.
Sonuçta bunalım ve huzur arasında tercih yapacak olan bizlerin, hatada ısrarcı olunması durumunda ise bizleri bekleyen son yine Kur'an-ı Azimüş-şan da şöyle anlatılır: "Çekişip dururlarken kendilerini yakalayacak bir tek çığlığı beklerler. O zaman , artık ne vasiyyet edebilirler, ne de ailelerine dönebilirler" (Yasin S: 49-50).
Miladi takvime göre Peygamber Efendimizin doğumunun kutlandığı bu günlerde hepimizi gafletten uyanıp, doğru tercihleri yapma noktasında düşünceye ve istişareye davet ediyorum!..