Lütuf hallerinde, yani hayır hallerinde bize düşen vazife Cenab-ı Hakk'a çok ama çok şükretmek, musibet hallerinde de sabredip, Allah'a karşı isyan etmemektir. Onun için hikmet sahibi olmaya, hikmet sahibi olmak için de takva ehli olmaya gayret etmeye çalışalım
Allah'ın maksadını anlayamamak; aslında bu, büyük bir musibettir. Musibet, bela budur. İnsanın iman gibi çok büyük lütuftan mahrum olmasıdır bela. Yoksa Cenab-ı Hak, bizi hayırla, şerle deniyor. Hastalık veriyor. Zenginlik veriyor. Mal veriyor. Evlat veriyor. Rütbe veriyor. Bunlar denenmemiz içindir. "Bakalım kullarım bu hallerde ne yapıyor?" diyedir.
Lütuf hallerinde, yani hayır hallerinde bize düşen vazife Cenab-ı Hakk'a çok ama çok şükretmek, musibet hallerinde de sabredip, Allah'a karşı isyan etmemektir. Bütün bu musibetler çekilir. Ama asıl ve en büyük bela, Cenab-ı Hak ile olan gönül beraberliğini kaybettikten sonra, O'nun ayetlerine, Kur'an'a, karşı tarafa geçip itiraz etmek ve alternatif üretmektir. Asıl bela bence budur.
Onun için hikmet sahibi olmaya, hikmet sahibi olmak için de takva ehli olmaya gayret etmeye çalışalım ki, Allah bize bu ilahi duyguyu ihsan etsin ve akıbetimizi de hayretsin.
Sevginin, merhametin, affın kaynağı dinimiz İslam'dır dedik. Zaten Peygamber Efendimiz'in (sav) asıl adı "Rahmet Peygamberi"dir. Hatırlarsanız bendeniz Resululah'a ait, onun hayatını izah eden eserimize de "Rahmeten Li'l Alemin" adını koydum. O benim tespitim değil. Allah'ın Peygamberini tanıtmasıdır. Ayet-i kerimede, "Muhammedim seni ancak alemlere rahmet olasın diye gönderdim." (Enbiya; 21/107) buyuruluyor. Yani merhamet senin vasıtanla şu insanlık alemine yayılsın istedim. Olay budur.
Merhametin kaynağı o olduğuna göre, sevginin de kaynağı odur. Şefkatin de kaynağı odur. Affın da kaynağı odur. Ancak günümüzde çeşitli olaylar bazı kasıtlı kimseler tarafından istismar edilerek farklı yönlere, farklı durumlara kanalize edilmeye çalışılıyor. Oysa biz kendi derunumuzda meknuz olan kıymetleri ortaya koymamız lazım gelirken sanki bunlar bizde yokmuş gibi başka başka yerlerde, başka başka yollarda aramaya koyulmamız ve seferber olmamızın temelinde yatan espri iman zafiyetidir.
Bunları sen aradın bulamadın mı ki başka yerlerde, başka yollarda arıyorsun? Onun için Cenab-ı Hak, bizi ayıktırıyor ve "sakın böyle bir yanlış yapmayın, yaparsanız helak olursunuz" diyerek de uyarıyor:
"Kim İslam'dan başka din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır." (Al-i İmran; 3/85). O halde sen üç tane, beş tane dini nereden çıkarttın? O zaman senin dinin olur o. Allah'ın dini olmaz.
Başka bir ayette de şöyle buyuruyor: "Onlar, Kur'an'ı bölüp ayıranlardır. Rabbin hakkı için, mutlaka onların hepsini yaptıklarından dolayı sorguya çekeceğiz." (Nahl, 16/91, 92, 93).
Kur'ani ifade ile yola devam edersek, asıl olan hangisidir? Allah'a göre, "Allah indinde tek din İslam'dır." Mülkün sahibi diyor ki; "Kurtuluşun için dört dörtlük Müslüman olman şarttır." Biz de kendi nefsimize başvuruyoruz. Başlıyoruz, Allah'ın dediğini "olur mu olmaz mı?" diye yargılamaya. Sana olur mu, olmaz mı ayırımını yap demedi. "Teslim ol, kurtul" dedi. Sen, teslim olursun, kurtulursun. Hiç kimse de bu konuda zorlanamaz. Allah kullarını da muhtar bıraktı. Sen eğer hakikaten helakten kurtulmak istiyorsan, mutlaka bu yolu seçmen lazım. "Hayır, yok, tanımıyorum." dersen onda da hürsün. Hiç kimse de sana: "Niçin bunu böyle yapıyorsun?" diye de azap edemez. "Dinde zorlama yoktur." Ama irade-i ilahiyenin, Rıza-i Bari'nin de kulundan istediği bu doğruyu görmesi, hakkı seçmesi ve onunla beraber olmasıdır. Onun için diyorum ki bu tip şeylere millet olarak kanmamamız lazım.
Sonra, bizim inancımız harcımızdır. Milli değerlerimizin korunmasında en büyük amil inancımızdır. Bir ümmetin dili, tarihi, örfü, adeti, geleneği, maneviyatı yani dini o milletin manevi harcıdır. Şimdi siz bunları kaybettiğiniz zaman lime lime dökülürsünüz. Unutmayalım! Tarihte hiç bir milletin akıbeti, bu değerleri kaybettikten sonra hayr olmadı ki bizimki olsun. Nice devletler hatta imparatorluklar bir anda çöküp gittiler. Türk milletinin ayakta durması için Allah'a dua edelim. Bu değerlerimize tam manasıyla sahip çıkalım.
Allah'ın maksadını anlayamamak; aslında bu, büyük bir musibettir. Musibet, bela budur. İnsanın iman gibi çok büyük lütuftan mahrum olmasıdır bela. Yoksa Cenab-ı Hak, bizi hayırla, şerle deniyor. Hastalık veriyor. Zenginlik veriyor. Mal veriyor. Evlat veriyor. Rütbe veriyor. Bunlar denenmemiz içindir. "Bakalım kullarım bu hallerde ne yapıyor?" diyedir.
Lütuf hallerinde, yani hayır hallerinde bize düşen vazife Cenab-ı Hakk'a çok ama çok şükretmek, musibet hallerinde de sabredip, Allah'a karşı isyan etmemektir. Bütün bu musibetler çekilir. Ama asıl ve en büyük bela, Cenab-ı Hak ile olan gönül beraberliğini kaybettikten sonra, O'nun ayetlerine, Kur'an'a, karşı tarafa geçip itiraz etmek ve alternatif üretmektir. Asıl bela bence budur.
Onun için hikmet sahibi olmaya, hikmet sahibi olmak için de takva ehli olmaya gayret etmeye çalışalım ki, Allah bize bu ilahi duyguyu ihsan etsin ve akıbetimizi de hayretsin.
Sevginin, merhametin, affın kaynağı dinimiz İslam'dır dedik. Zaten Peygamber Efendimiz'in (sav) asıl adı "Rahmet Peygamberi"dir. Hatırlarsanız bendeniz Resululah'a ait, onun hayatını izah eden eserimize de "Rahmeten Li'l Alemin" adını koydum. O benim tespitim değil. Allah'ın Peygamberini tanıtmasıdır. Ayet-i kerimede, "Muhammedim seni ancak alemlere rahmet olasın diye gönderdim." (Enbiya; 21/107) buyuruluyor. Yani merhamet senin vasıtanla şu insanlık alemine yayılsın istedim. Olay budur.
Merhametin kaynağı o olduğuna göre, sevginin de kaynağı odur. Şefkatin de kaynağı odur. Affın da kaynağı odur. Ancak günümüzde çeşitli olaylar bazı kasıtlı kimseler tarafından istismar edilerek farklı yönlere, farklı durumlara kanalize edilmeye çalışılıyor. Oysa biz kendi derunumuzda meknuz olan kıymetleri ortaya koymamız lazım gelirken sanki bunlar bizde yokmuş gibi başka başka yerlerde, başka başka yollarda aramaya koyulmamız ve seferber olmamızın temelinde yatan espri iman zafiyetidir.
Bunları sen aradın bulamadın mı ki başka yerlerde, başka yollarda arıyorsun? Onun için Cenab-ı Hak, bizi ayıktırıyor ve "sakın böyle bir yanlış yapmayın, yaparsanız helak olursunuz" diyerek de uyarıyor:
"Kim İslam'dan başka din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır." (Al-i İmran; 3/85). O halde sen üç tane, beş tane dini nereden çıkarttın? O zaman senin dinin olur o. Allah'ın dini olmaz.
Başka bir ayette de şöyle buyuruyor: "Onlar, Kur'an'ı bölüp ayıranlardır. Rabbin hakkı için, mutlaka onların hepsini yaptıklarından dolayı sorguya çekeceğiz." (Nahl, 16/91, 92, 93).
Kur'ani ifade ile yola devam edersek, asıl olan hangisidir? Allah'a göre, "Allah indinde tek din İslam'dır." Mülkün sahibi diyor ki; "Kurtuluşun için dört dörtlük Müslüman olman şarttır." Biz de kendi nefsimize başvuruyoruz. Başlıyoruz, Allah'ın dediğini "olur mu olmaz mı?" diye yargılamaya. Sana olur mu, olmaz mı ayırımını yap demedi. "Teslim ol, kurtul" dedi. Sen, teslim olursun, kurtulursun. Hiç kimse de bu konuda zorlanamaz. Allah kullarını da muhtar bıraktı. Sen eğer hakikaten helakten kurtulmak istiyorsan, mutlaka bu yolu seçmen lazım. "Hayır, yok, tanımıyorum." dersen onda da hürsün. Hiç kimse de sana: "Niçin bunu böyle yapıyorsun?" diye de azap edemez. "Dinde zorlama yoktur." Ama irade-i ilahiyenin, Rıza-i Bari'nin de kulundan istediği bu doğruyu görmesi, hakkı seçmesi ve onunla beraber olmasıdır. Onun için diyorum ki bu tip şeylere millet olarak kanmamamız lazım.
Sonra, bizim inancımız harcımızdır. Milli değerlerimizin korunmasında en büyük amil inancımızdır. Bir ümmetin dili, tarihi, örfü, adeti, geleneği, maneviyatı yani dini o milletin manevi harcıdır. Şimdi siz bunları kaybettiğiniz zaman lime lime dökülürsünüz. Unutmayalım! Tarihte hiç bir milletin akıbeti, bu değerleri kaybettikten sonra hayr olmadı ki bizimki olsun. Nice devletler hatta imparatorluklar bir anda çöküp gittiler. Türk milletinin ayakta durması için Allah'a dua edelim. Bu değerlerimize tam manasıyla sahip çıkalım.