Uhud Savaş'ında Hz.Peygamberin mübarek dişleri şehit ediliyor. Hz. Fatıma annemiz, rivayetlere göre yanındadır. Elini açıp; "Ya Rabbi! Helak et bu kavmi!" diye dua edeceği anda mübarek elini ağzına koyuyor; "Ya Fatıma! Ben rahmet peygamberiyim!" buyuruyor ve şu duayı yapıyor: "Yâ Rab! Kavmimi hidayete erdir. Çünkü onlar Benim peygamberlik mertebemi bilmiyorlar" (Tecrid-i Sarih Tercümesi, IV, 314).
Uhud Savaşından alınacak çok dersler var. Savaş başlamadan, Hz.Fahr-i Alem Efendimiz seçtiği okçuları bir tepeye yerleştirip tembih ediyor; "Ne olursa olsun yerinizi terk etmeyeceksiniz." Onları ikaz ediyor, adeta bu harbin neticesi sizin elinizdedir diyor. Savaşın sonunda düşman ordusu bozguna uğruyor. Fevkalade bir mücadele ile Kureyş'in ordusu dağılıyor. Okçular da bir anda "Harbi kazandık" düşüncesiyle nöbet yerlerini terk ediyor. Okçular nöbet yerlerini terk edince, olayı uzaktan seyreden Halid b. Velid de oradan hücum ediyor ve Müslümanları kuşatıyor.
Halid bin Velid (r.a.) o zaman iman etmemişti. Çok büyük bi komutan, dahi bir askerdi. İşte o zor anda, yani tamamen Müslümanlar dağılmış vaziyetteyken bu duayı yapıyor: "Ya Rabbi! Bunlar Seni ve Beni bilmiyorlar. Şu anda direnmeleri de bundan. Onlara Sen hidayet nasip eyle ki, Seni Beni tanısınlar." Hakikaten insanların bence en büyük zafiyetleri cehalet ve gafletleridir. Bunu bu aşabilseler çok büyük bir sermaye elde edecekler. Allah(C.C.) hidayet nasip etsin! Hak ve hakikati tanımayı ihsan etsin!
Güzel ahlâkın bazı yansımaları var. Cömertlik, yumuşaklık, tevazu, sabır vs. gibi. Birçok üstün vasıf gibi, bunlar da Cenab-ı Peygamber Efendimizde doruk noktadadır.
Peygamber Efendimiz her yönüyle çok mükemmeldir. Şurası güzel de burası değil diyemiyorsun. Ebu Cehil iki defa hücum ediyor O'na. Üçüncü defa hücum etmek istiyor. Bu sefer Allah (C.C.)'ın Sevgilisi dönüyor ve onun üzerine doğru yürüyor. Onu tehdit ediyor. Yani "Ben senden korkmuyorum ahmak adam! Sen nesin!" diyor. Resulüllah böyle şecaatle döndüğü zaman, heybetinden irkiliyor, korkuyor, ayaklarına kapanıyor.
Bu güç sende var ama sen bunu kullanmıyorsun. İşte bunun adı sabırdır. Onu hiç bir zaman insanlığın yok olması için kullanmamış. Ya? Akıllansın, kendine gelsin diye sabretmiş.
O, bütün ahlâki sıfatlarını kullanmış ve de öne geçirmiştir.
Güzel ahlâkın boyutları
Yine Cenab-ı Fahr-i Alem Efendimiz huyu olarak da hakikaten çok yumuşak idi. Öyle ki, aile efradı, hanımları evde bağıra çağıra O'nunla konuşurlardı. Çok enteresandır, bir gün aile efradı ile otururlarken Hz. Ömer içeri giriyor. Hz. Ömer'in sesini duyan hanımlar kaçıyorlar. Peygamberden kaçmayanlar Hz. Ömer'den kaçıyorlar, dikkat ediniz. Tabii aralarında sohbet geçiyor: "Sen çok celal meşrepsin ya Ömer! Kadınlar senin sesinden korktu kaçtılar. Zira seni sokakta şeytan görse o da kaçar" buyurdu. O zaman Hz. Ömer anlıyor ki: "Ben çok celal meşrebim. Hilm sahibi olmam lazım. Peygambere benzemem lazım." Neticede o da kendini zorluyor. Allah (C.C.)'ın Sevgilisinin hilminden istifade ediyor.
Uhud Savaşından alınacak çok dersler var. Savaş başlamadan, Hz.Fahr-i Alem Efendimiz seçtiği okçuları bir tepeye yerleştirip tembih ediyor; "Ne olursa olsun yerinizi terk etmeyeceksiniz." Onları ikaz ediyor, adeta bu harbin neticesi sizin elinizdedir diyor. Savaşın sonunda düşman ordusu bozguna uğruyor. Fevkalade bir mücadele ile Kureyş'in ordusu dağılıyor. Okçular da bir anda "Harbi kazandık" düşüncesiyle nöbet yerlerini terk ediyor. Okçular nöbet yerlerini terk edince, olayı uzaktan seyreden Halid b. Velid de oradan hücum ediyor ve Müslümanları kuşatıyor.
Halid bin Velid (r.a.) o zaman iman etmemişti. Çok büyük bi komutan, dahi bir askerdi. İşte o zor anda, yani tamamen Müslümanlar dağılmış vaziyetteyken bu duayı yapıyor: "Ya Rabbi! Bunlar Seni ve Beni bilmiyorlar. Şu anda direnmeleri de bundan. Onlara Sen hidayet nasip eyle ki, Seni Beni tanısınlar." Hakikaten insanların bence en büyük zafiyetleri cehalet ve gafletleridir. Bunu bu aşabilseler çok büyük bir sermaye elde edecekler. Allah(C.C.) hidayet nasip etsin! Hak ve hakikati tanımayı ihsan etsin!
Güzel ahlâkın bazı yansımaları var. Cömertlik, yumuşaklık, tevazu, sabır vs. gibi. Birçok üstün vasıf gibi, bunlar da Cenab-ı Peygamber Efendimizde doruk noktadadır.
Peygamber Efendimiz her yönüyle çok mükemmeldir. Şurası güzel de burası değil diyemiyorsun. Ebu Cehil iki defa hücum ediyor O'na. Üçüncü defa hücum etmek istiyor. Bu sefer Allah (C.C.)'ın Sevgilisi dönüyor ve onun üzerine doğru yürüyor. Onu tehdit ediyor. Yani "Ben senden korkmuyorum ahmak adam! Sen nesin!" diyor. Resulüllah böyle şecaatle döndüğü zaman, heybetinden irkiliyor, korkuyor, ayaklarına kapanıyor.
Bu güç sende var ama sen bunu kullanmıyorsun. İşte bunun adı sabırdır. Onu hiç bir zaman insanlığın yok olması için kullanmamış. Ya? Akıllansın, kendine gelsin diye sabretmiş.
O, bütün ahlâki sıfatlarını kullanmış ve de öne geçirmiştir.
Güzel ahlâkın boyutları
Yine Cenab-ı Fahr-i Alem Efendimiz huyu olarak da hakikaten çok yumuşak idi. Öyle ki, aile efradı, hanımları evde bağıra çağıra O'nunla konuşurlardı. Çok enteresandır, bir gün aile efradı ile otururlarken Hz. Ömer içeri giriyor. Hz. Ömer'in sesini duyan hanımlar kaçıyorlar. Peygamberden kaçmayanlar Hz. Ömer'den kaçıyorlar, dikkat ediniz. Tabii aralarında sohbet geçiyor: "Sen çok celal meşrepsin ya Ömer! Kadınlar senin sesinden korktu kaçtılar. Zira seni sokakta şeytan görse o da kaçar" buyurdu. O zaman Hz. Ömer anlıyor ki: "Ben çok celal meşrebim. Hilm sahibi olmam lazım. Peygambere benzemem lazım." Neticede o da kendini zorluyor. Allah (C.C.)'ın Sevgilisinin hilminden istifade ediyor.