-Hicretin 6. senesi, Şaban ayı, M. 627-
Bu savaşın sebebi, Benî Müstalikler'in reisi Harir b. Ebi Dırar'ın Araplardan söz geçirebileceklerini toplayıp, Müslümanlara karşı bir ordu oluşturmasıdır. Haber, Resûlullah'a ulaşınca, Müslümanlar da 700 kişilik bir ordu hazırladılar.
Resûlullah, Büreyde b. Husayb'ı, Müstaliklere casus olarak gönderdi. Büreyde, düşmanın şerlerinden korunmak için gerektiğinde gerçeğe aykırı şeyleri söyleyebilmek için izin istedi. Resûlullah da bu izni verdi. Sonunda Müstaliklerin durumunu öğrenip Medine'ye döndü.
Allah Resûlü, bu sefere çıkarken, gideceği yeri gizli tutmuştur. Bu arada Benî Müstaliklerden bir casus, Müslümanlar içine sızmıştı. Adam yakalanınca, kendine Müslümanlık teklif edildi. Adam kabul etmedi ve boynu vuruldu.
Bu seferlere Resûlullah ile birlikte zevceleri Hz. Aişe ve Hz. Ümmü Seleme çıkmışlardı. Benî Müstaliklere yapılan baskın gece yarısı idi. Onları şaşkına uğrattı. Onlara, önce İslâmiyeti kabul edip kurtulmaları teklif edildi, fakat kabul eden olmadı. Savaş sonunda Müstalık oğulları, esir olma, mallarına el konulma ile karşılaştılar. Müslümanlardan sadece bir kişi öldü.
Resûlullah'a, bu savaş sırasında esir alınan kadınlar hakkında 'azl'in hükmü sorulunca; "Azl yapmasanız olmaz mı? Kıyamete kadar var olması mukadder her canlı varlık, muhakkak var olur", buyurmuştur.
Bu savaştan sonra, Muhacirle Ensar arasında bir kavga çıkmıştır. Hz. Ömer'in kölesi Cehcah b. Said ile Sinan b. Vear; "Ey Ensar cemaati, ey Muhacir cemaati" diyerek cemaatlerini çağırdılar. Az kalsın burada büyük bir kavga başlayacaktı ki, Muhacir ve Ensar bunu önlediler. Fakat münafıkların başı Abdullah b. Ubey ön sırada şu sözleri sarfetti: "Gördünüz mü şunların (Muhacirlerin) yaptıklarını?! Kendi yurdumuzda bize galebe çaldılar, milletimizi tanımadılar. Vallahi, ey Muhacirler topluluğu! İş ancak eskilerin mesellerinde dedikleri gibidir: 'Köpeği semirt, seni yesin'. Vallahi bizim, Muhammed'le olan münasebetlerimizin durumu, başka değil, ancak bu söylenen söz gibidir. Vallahi, eğer Medine'ye bir dönecek olursak, en izzetli ve kuvvetli olan en zelil ve zayıf olanı oradan muhakkak sürüp çıkaracaktır!" Bu sözleri sarfettikten sonra, kavminden orada bulunanlara yöneldi ve; "Bunu, siz kendi elinizle yaptınız. Onlara, yurdunuzu, yuvanızı peşkeş çektiniz. Mallarınızı onlarla bölüştünüz", dedi.
Zeyd b. Erkam, Abdullah b. Ubeyy'in sözlerine kızdı; "Vallahi, kavminin içinde zelil ve menfur olan ancak sensin. Muhammed (sav) ise, Rahman olan Allah tarafından aziz kılınmıştır", diyerek ona karşılık verdi. Zeyd b. Erkam, Abdullah b. Ubeyy'in meclisinden kalkıp Peygamberimizin yanına geldi. İşittiklerini haber verince, Peygamberimiz son derece üzüntü duydu. Peygamberimizin yüzü renkten renge girdi.
Hz. Ömer; "Ya Resûlellah! Bırak beni İbn-i Ubeyy'in boynunu vurayım", dedi. Peygamberimiz bu tekliften hoşlanmadı. Hz. Ömer'e; "Sen, bu işi yapabilir misin?" diye sordu. Hz. Ömer; "Evet, seni Hak dinle gönderen Allah'a yemin ederim ki, yapabilirim", dedi. Peygamberimiz: "Öldürülmesini emir edecek olursam, onu öldürürler. Fakat çok geçmeden de, Mekke onun yüzünden pekçok sarsıntılara uğrar. Hayır, olmaz ya Ömer! İşin iç yüzünü bilmeyen halk; 'Muhammed, ashabını öldürüyor', diye konuşmaya başladıkları zaman, hâl nice olur?", buyurdu. Mücahidlerin hemen Medine'ye doğru yola çıkmalarını emretti.
Peygamberimiz, İbn-i Ubeyy'i sorguya çekti. Abdullah b. Ubey, Peygamberimizden özür ve af diledi.
Peygamberimizin Hz. Cüveyriye ile evlenmesi
Hz. Cüveyriye binti Haris, Benî Müstalik Gazvesinde esir kadınlar bölüştürüldüğünde Sabit b. Kayr b. Şemmas'la onun amcasının oğluna düşmüştü.
Cüveyriye, Benî Mustalik reisi Haris b. Ebî Dırar'ın kızı idi. Esaretten azad edilmek üzere 9 altın ile kesişme yapmıştı. Bu para konusunda yardım istemek üzere Resûlullah'a gitti. Resûlullah da, bundan daha hayırlı bir teklif sundu ve onu zevceliğe kabul etti. Cüveyriye buna memnun oldu.
Bu sırada Haris b. Ebî Dırar Medine'ye kızının bedelini ödeyip esirlikten kurtarmağa geliyordu. Çektirmekte olduğu iki deveye kıyamadı ve onları bir dağın yamacına saklayıp Resûlullah'ın huzuruna çıktı. Kızını bırakmalarını istedi. Resûlullah: "Akik'te filan dağ arasında, filan kuytuya saklamış olduğun iki deve nerede kaldı? Onları ne diye getirmedin?" deyince, Haris o anda şehadet getirerek Müslüman oldu; Cüveyriye'yi de Resûlullah'a bağışladığını söyledi.
Hz. Cüveyriye ile Resûlullah evlenince, Müslümanlar, Resûlullah'ın hısımıdır diyerek yüz kadını azad ettiler. Hz. Aişe (ra), Hz. Cüveyriye hakkında şöyle buyuruyordu: "Ben, kavmi için Cüveyriye'den daha hayırlı bir kadın bilmiyorum".
Hz. Cüveyriye, vakitlerini hep ibadetle geçirirdi. Resûlullah uzun zaman yapılan ibadetten daha kısa ve daha hayırlı bir ibadeti; şu zikri ona öğretmiştir:
Üç kere; "Sübhanellâhi Adede halkıhî: Allah'ı yaratıkları sayısınca tesbih ederim".
Üç kere; "Sübhanellâhi rızâ nefsihî: Allah'ı kendisinin râzı olacağı şekilde tesbih ederim".
Üç kere; "Sübhanellâhi zînete arşihî: Allah'ı arşın ağırlığınca tesbih ederim".
Üç kere; "Subhanellâhi midâde kelimâtihî: Allah'ı kelimelerin miktarınca tesbih ederim".
Bu savaşın sebebi, Benî Müstalikler'in reisi Harir b. Ebi Dırar'ın Araplardan söz geçirebileceklerini toplayıp, Müslümanlara karşı bir ordu oluşturmasıdır. Haber, Resûlullah'a ulaşınca, Müslümanlar da 700 kişilik bir ordu hazırladılar.
Resûlullah, Büreyde b. Husayb'ı, Müstaliklere casus olarak gönderdi. Büreyde, düşmanın şerlerinden korunmak için gerektiğinde gerçeğe aykırı şeyleri söyleyebilmek için izin istedi. Resûlullah da bu izni verdi. Sonunda Müstaliklerin durumunu öğrenip Medine'ye döndü.
Allah Resûlü, bu sefere çıkarken, gideceği yeri gizli tutmuştur. Bu arada Benî Müstaliklerden bir casus, Müslümanlar içine sızmıştı. Adam yakalanınca, kendine Müslümanlık teklif edildi. Adam kabul etmedi ve boynu vuruldu.
Bu seferlere Resûlullah ile birlikte zevceleri Hz. Aişe ve Hz. Ümmü Seleme çıkmışlardı. Benî Müstaliklere yapılan baskın gece yarısı idi. Onları şaşkına uğrattı. Onlara, önce İslâmiyeti kabul edip kurtulmaları teklif edildi, fakat kabul eden olmadı. Savaş sonunda Müstalık oğulları, esir olma, mallarına el konulma ile karşılaştılar. Müslümanlardan sadece bir kişi öldü.
Resûlullah'a, bu savaş sırasında esir alınan kadınlar hakkında 'azl'in hükmü sorulunca; "Azl yapmasanız olmaz mı? Kıyamete kadar var olması mukadder her canlı varlık, muhakkak var olur", buyurmuştur.
Bu savaştan sonra, Muhacirle Ensar arasında bir kavga çıkmıştır. Hz. Ömer'in kölesi Cehcah b. Said ile Sinan b. Vear; "Ey Ensar cemaati, ey Muhacir cemaati" diyerek cemaatlerini çağırdılar. Az kalsın burada büyük bir kavga başlayacaktı ki, Muhacir ve Ensar bunu önlediler. Fakat münafıkların başı Abdullah b. Ubey ön sırada şu sözleri sarfetti: "Gördünüz mü şunların (Muhacirlerin) yaptıklarını?! Kendi yurdumuzda bize galebe çaldılar, milletimizi tanımadılar. Vallahi, ey Muhacirler topluluğu! İş ancak eskilerin mesellerinde dedikleri gibidir: 'Köpeği semirt, seni yesin'. Vallahi bizim, Muhammed'le olan münasebetlerimizin durumu, başka değil, ancak bu söylenen söz gibidir. Vallahi, eğer Medine'ye bir dönecek olursak, en izzetli ve kuvvetli olan en zelil ve zayıf olanı oradan muhakkak sürüp çıkaracaktır!" Bu sözleri sarfettikten sonra, kavminden orada bulunanlara yöneldi ve; "Bunu, siz kendi elinizle yaptınız. Onlara, yurdunuzu, yuvanızı peşkeş çektiniz. Mallarınızı onlarla bölüştünüz", dedi.
Zeyd b. Erkam, Abdullah b. Ubeyy'in sözlerine kızdı; "Vallahi, kavminin içinde zelil ve menfur olan ancak sensin. Muhammed (sav) ise, Rahman olan Allah tarafından aziz kılınmıştır", diyerek ona karşılık verdi. Zeyd b. Erkam, Abdullah b. Ubeyy'in meclisinden kalkıp Peygamberimizin yanına geldi. İşittiklerini haber verince, Peygamberimiz son derece üzüntü duydu. Peygamberimizin yüzü renkten renge girdi.
Hz. Ömer; "Ya Resûlellah! Bırak beni İbn-i Ubeyy'in boynunu vurayım", dedi. Peygamberimiz bu tekliften hoşlanmadı. Hz. Ömer'e; "Sen, bu işi yapabilir misin?" diye sordu. Hz. Ömer; "Evet, seni Hak dinle gönderen Allah'a yemin ederim ki, yapabilirim", dedi. Peygamberimiz: "Öldürülmesini emir edecek olursam, onu öldürürler. Fakat çok geçmeden de, Mekke onun yüzünden pekçok sarsıntılara uğrar. Hayır, olmaz ya Ömer! İşin iç yüzünü bilmeyen halk; 'Muhammed, ashabını öldürüyor', diye konuşmaya başladıkları zaman, hâl nice olur?", buyurdu. Mücahidlerin hemen Medine'ye doğru yola çıkmalarını emretti.
Peygamberimiz, İbn-i Ubeyy'i sorguya çekti. Abdullah b. Ubey, Peygamberimizden özür ve af diledi.
Peygamberimizin Hz. Cüveyriye ile evlenmesi
Hz. Cüveyriye binti Haris, Benî Müstalik Gazvesinde esir kadınlar bölüştürüldüğünde Sabit b. Kayr b. Şemmas'la onun amcasının oğluna düşmüştü.
Cüveyriye, Benî Mustalik reisi Haris b. Ebî Dırar'ın kızı idi. Esaretten azad edilmek üzere 9 altın ile kesişme yapmıştı. Bu para konusunda yardım istemek üzere Resûlullah'a gitti. Resûlullah da, bundan daha hayırlı bir teklif sundu ve onu zevceliğe kabul etti. Cüveyriye buna memnun oldu.
Bu sırada Haris b. Ebî Dırar Medine'ye kızının bedelini ödeyip esirlikten kurtarmağa geliyordu. Çektirmekte olduğu iki deveye kıyamadı ve onları bir dağın yamacına saklayıp Resûlullah'ın huzuruna çıktı. Kızını bırakmalarını istedi. Resûlullah: "Akik'te filan dağ arasında, filan kuytuya saklamış olduğun iki deve nerede kaldı? Onları ne diye getirmedin?" deyince, Haris o anda şehadet getirerek Müslüman oldu; Cüveyriye'yi de Resûlullah'a bağışladığını söyledi.
Hz. Cüveyriye ile Resûlullah evlenince, Müslümanlar, Resûlullah'ın hısımıdır diyerek yüz kadını azad ettiler. Hz. Aişe (ra), Hz. Cüveyriye hakkında şöyle buyuruyordu: "Ben, kavmi için Cüveyriye'den daha hayırlı bir kadın bilmiyorum".
Hz. Cüveyriye, vakitlerini hep ibadetle geçirirdi. Resûlullah uzun zaman yapılan ibadetten daha kısa ve daha hayırlı bir ibadeti; şu zikri ona öğretmiştir:
Üç kere; "Sübhanellâhi Adede halkıhî: Allah'ı yaratıkları sayısınca tesbih ederim".
Üç kere; "Sübhanellâhi rızâ nefsihî: Allah'ı kendisinin râzı olacağı şekilde tesbih ederim".
Üç kere; "Sübhanellâhi zînete arşihî: Allah'ı arşın ağırlığınca tesbih ederim".
Üç kere; "Subhanellâhi midâde kelimâtihî: Allah'ı kelimelerin miktarınca tesbih ederim".