Kevser DOYURUM
Uzun yıllardır yazılan yazılar ile dolmak üzere olan bir defter, eski bir tükenmez kalem, bir bardak çay ve radyodan yükselen ilahiler... Hayatın en güzel anlarını yaşayabilmek için insan Rabbinden fazla bir şey istememeli.
Bir ilahinin sözlerini düşünürken insanoğlu nerelere, hangi zamanlara, hangi mekanlara gitmez ki... Zakirin içeceği çaydır, onun buruk tadında insan hangi bulunmaz zevkleri yaşamaz ki... Yeter ki yetinmesini bilsin. Hayat bize bu kadar çok nimeti sunmuşken, insanoğlu nedense hep yukarılara bakıp elde edemeyeceklerini arzulamakla vaktini geçirir. Hem mutlu olamaz, hem de mutlu edemez. Mutlaka bir ev alması lazımdır, mutlaka bir araba alması gerekir, köprü başlarında çocukları ile dilenen genç kadınları hiç düşünmez, "Ne halleri varsa görsünler!" der. "Allah onlara acımamış ya, ben niye acıyacakmışım" diye düşünür. Kendi kendini haklı çıkarmak için de binbir bahane uydurur. Bir kaç kuruş ekmek parası vermemek için hızla merdivenleri tırmanır.
Gerçekten de mutlu olabilmek için fazla bir şeye ihtiyacımız yok, kendimizi tanıyabilmemiz için ve ona göre davranmamız gerekiyor. Fakat kendimizi tanımaya çalışırken maalesef ummadığımız şeylerle karşılaşıp üzülebiliriz. Çünkü hepimizin mutlaka bazı kötü tarafları vardır. Bunları keşfedersek, bize düzeltmek için fırsak doğar. Allah'ı (cc) anmayı unuttuğumuz zaman şeytan kalbimizde egemenliğini kurmaya çalışır, çeşitli vesveselerle, hayallerle ve boş ümitlerle bizi kandırmaya çalışır. İnsanın bunlardan hakkıyla kurtuluşu ancak zikrullah ile olur ve insan kötü huylarını izole etmeye başlar ve zamanla kamil mümin olma yolunda ilerler. Kendini bilir, Rabbini tanır. (Tabii bütün bunların ilk paragraftaki az ile yetinme düşüncesi ile bir ilgisi yok, daldan dala atladığımız için böyle oldu.)
Hasılı kelam nefs-i levvamenin çukurları ve tümsekleri arasındaki yolculuğumuz devam ediyor. Nefs-i mutmainneye ne zaman ulaşacağımızı da Allah (cc) biliyor. Nefs ile mücadelemizde başarılı olabilmemiz deliği ile.
Uzun yıllardır yazılan yazılar ile dolmak üzere olan bir defter, eski bir tükenmez kalem, bir bardak çay ve radyodan yükselen ilahiler... Hayatın en güzel anlarını yaşayabilmek için insan Rabbinden fazla bir şey istememeli.
Bir ilahinin sözlerini düşünürken insanoğlu nerelere, hangi zamanlara, hangi mekanlara gitmez ki... Zakirin içeceği çaydır, onun buruk tadında insan hangi bulunmaz zevkleri yaşamaz ki... Yeter ki yetinmesini bilsin. Hayat bize bu kadar çok nimeti sunmuşken, insanoğlu nedense hep yukarılara bakıp elde edemeyeceklerini arzulamakla vaktini geçirir. Hem mutlu olamaz, hem de mutlu edemez. Mutlaka bir ev alması lazımdır, mutlaka bir araba alması gerekir, köprü başlarında çocukları ile dilenen genç kadınları hiç düşünmez, "Ne halleri varsa görsünler!" der. "Allah onlara acımamış ya, ben niye acıyacakmışım" diye düşünür. Kendi kendini haklı çıkarmak için de binbir bahane uydurur. Bir kaç kuruş ekmek parası vermemek için hızla merdivenleri tırmanır.
Gerçekten de mutlu olabilmek için fazla bir şeye ihtiyacımız yok, kendimizi tanıyabilmemiz için ve ona göre davranmamız gerekiyor. Fakat kendimizi tanımaya çalışırken maalesef ummadığımız şeylerle karşılaşıp üzülebiliriz. Çünkü hepimizin mutlaka bazı kötü tarafları vardır. Bunları keşfedersek, bize düzeltmek için fırsak doğar. Allah'ı (cc) anmayı unuttuğumuz zaman şeytan kalbimizde egemenliğini kurmaya çalışır, çeşitli vesveselerle, hayallerle ve boş ümitlerle bizi kandırmaya çalışır. İnsanın bunlardan hakkıyla kurtuluşu ancak zikrullah ile olur ve insan kötü huylarını izole etmeye başlar ve zamanla kamil mümin olma yolunda ilerler. Kendini bilir, Rabbini tanır. (Tabii bütün bunların ilk paragraftaki az ile yetinme düşüncesi ile bir ilgisi yok, daldan dala atladığımız için böyle oldu.)
Hasılı kelam nefs-i levvamenin çukurları ve tümsekleri arasındaki yolculuğumuz devam ediyor. Nefs-i mutmainneye ne zaman ulaşacağımızı da Allah (cc) biliyor. Nefs ile mücadelemizde başarılı olabilmemiz deliği ile.