İstanbul'da oturanların denizlerde ya da sahil şeritlerinde görmeye alıştığı martılar, şimdilerde damlarımızı süslüyorlar. Martı manzaralarını izlemek için denize çok yakın bir semtte bulunulması da gerekmiyor artık! Uzaktan komşu olmak yeterli! Açlıktan ne yapacağını şaşırmış canlar yüksek yüksek binaların çatılarında çığlıklar ata ata dolaşmaktalar...
Geçenlerde birkaç günlüğüne misafir olduğum bir semtin damlarındaki martı trafiği hayli ilgimi çekti. Buralara yuva da yaptıklarını zannettiğim kuşların telaşlı çığlıkları içleri parçalıyordu. Rızıklarını denizlerde aramaya alışık bu yaratıklar, sabahın erken saatlerinde şehrin çöp birikintilerinde geziyor, balık yerine bir parça kuru ekmeği bulma çabasına girişiyorlar.
Bugüne dek bir sahil şeridinde ya da bir vapur gezisinde duymaya alışık olduğum sesler, kulağıma beddua dolu bir çığlık, yüreğime bir tırpan gibi gelmeye başlamıştı. Açıkçası vicdanım sızlıyor, kendinden başka canı düşünmeyen varlıkların arasında ister istemez bulunmamdan ötürü üzülüyordum. Orada bulunduğum müddetçe kafam hep bu konuyla meşguldü. Sabahın ilk ışıklarından akşamın karanlığına dek süren sesleri başka şeyler düşünmeme fırsat vermiyordu.
Neydi bu dünyanın ve içinde bulunduğumuz çevrenin hali? Havamız, suyumuz, toprağımız hatta insanımız ne kadar da kirlenmişti!
Her canlının içinde bulunup az çok etkilendiği bu ortam artık gerektiği gibi hayat şartlarına sahip değil! Git gide dünyamız yaşanılamayacak bir hâl almakta... Cüz-i irade sahibi hür insanlar tabiatın yaratılışındaki var olan dengeyi bozmuş, kendi kendini temizleyemez hale sokmuştur. Kaldı ki, sayılamayacak kadar çok olan canlara kıyım, hizmet diye başlayan fakat gerekli tedbir alınmadan, ihtimam gösterilmeden, bir noktadan sonra ise vurdumduymazlaşan faaliyetlerin sonucu olmuştur.
Plansız ve düzensiz bir kıyı kullanımı; bölgedeki bitki örtüsünün yok olmasına, fabrika ve kanalizasyon atıkları, tarım ilaçları, sun'i gübreler; toprağın dolayısıyla içme sularımızın kirlenmesine, endüstrileşen kıyı bölgelerindeki zehirli gazlar; solunum ve kalp rahatsızlıklarına ve daha niceleri nicelerine sebep olmaktadır. Sonra da Haliç ve İzmit Körfezi'nin hali, üzerine şarkılar, türküler okunan fakat her yıl kendini temizleyemeyeceği miktarın üzerinde kirletilen Marmara Denizi'nin hali ortadadır.
Bir zamanlar pençeleriyle tuttuğu balıkları afiyetle yiyen martıların oksijenin azaldığı koli basilinin çoğaldığı bu denizden ayrılıp asfalt ve betonlarda gezmesi ne acıdır. Şehrin isinden ve egzost dumanından kirlenen ak tüylü yaratıklar şimdilerde eski günlerine ne kadar özlem çekseler yeridir.
Maalesef, insan soyu tabiat zincirinin halkalarını insafsızca ve hırslarıyla yok ederken, bir halkanın da kendisi olduğundan gafil, servet yığma çabasında. Ama bilmeliyiz ki; kıyamet alametlerinin belirtisi olarak yerlere ve göklere yapılan her şeye rağmen "Şüphesiz Allah gökleri ve yeri, nizamları bozulmasın diye tutuyor. Andolsun ki onların nizamı eğer bir bozulursa kendisinden sonra hiç kimse onları tutamaz" (Fatır: 4).