Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
"Dua, ibadetin aslı ve özüdür. Allah katında duadan makbul bir şey yoktur. Dua 70 türlü kazayı önler. Ömrün bereketini artırır."
"Dua eden, üç şeyden hâli değildir: Ya günahı affolur veya hemen hayırlı karşılığını görür, yahut ahirette mükâfatını bulur."
"Rabbiniz, elbette hayâ ve kerem sahibidir. Kulları ellerini kaldırıp bir şey istedikleri zaman, onların ellerini boş çevirmekten hayâ eder."
"Allah-ü teâlâ dua etmeyene gazap eder."
"Dua belayı önler."
Duanın yapılması mukadderata bağlıdır. Takdirde dua varsa elbette yapılır. Duanın belayı önlemesi kaza ve kaderdendir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
"Kader, tedbir ile, sakınmakla değişmez. Fakat kabul olan dua, o bela gelirken korur."
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Dua, kazayı, belayı defeder. Hadis-i şerifte "Kaza, ancak ve yalnız dua ile durdurulur" buyuruldu. Allah-ü teâlâ, dua edenleri, sıhhat ve selamet isteyenleri sever. Dua edip de duası kabul edilmeyenlere, kıyamet günü Allah-ü teâlâ, "Bu senin falan zamanda ettiğin duadır. O duanın yerine sana şu sevapları veriyorum" buyuracak, o kadar çok sevap verecek ki, o kimse, "Keşke dünyada hiç bir duam kabul olmasaydı da, bugün onların karşılıklarını görseydim" diyecektir.
Duaya inanmayanların durumu
Duaya inanmayan kimseler, acaba Allaha inanıyorlar mı? İnanmıyorlarsa, dua konusunda bir şey söylemek uygun olmaz. Eğer Allaha inanıyorlarsa, duanın önemine de inanmaları gerekir. Çünkü Kur'an-ı Kerim'de, Allah-ü teâlâ, "Dua edin, kabul edeyim" buyuruyor (Mümin: 60).
Şartlarına uygun edilen dua, kabul olur. İşte güzel bir menkıbe: Horasanda hırsızlardan birkaçı kaçar. Hiratlı bir demirci, gece evine dönerken, zaptiyelerce yakınında yakalanan hırsızlarla beraber tutuklanarak hapsedilir. Demirci, zindanda namaz kılıp, "Ya Rabbi, bu işte suçum olmadığını, ancak Sen bilirsin. Beni buradan, ancak Sen kurtarırsın" diye dua eder. Adil bir vali olan Abdullah bin Tahir, o gece bir rüya görür. Kuvvetli dört kimsenin, tahtını, tersine çevirirken uyanır. Hemen abdest alıp, iki rekat namaz kılar. Tekrar uyur. Yine o dört kişi, tahtını yıkmak üzere iken uyanır. Kendisinde, bir mazlumun ahı bulunduğunu anlar, zindan müdürünü çağırtıp der ki:
- Zindanda bir mazlum mu var?
- Bilmem ama, biri, dua edip gözyaşı döküyor.
Dua eden mahkumu çağırıp hâlini sorunca mesele anlaşılır. Vali, özür dileyip der ki:
- Şu parayı al ve herhangi bir arzun, bir işin olunca da bana gel.
Demirci, minnetsiz konuşur:
- Hakkımı helâl ettim, ancak ihtiyacımı görmek için gelmem.
- Niçin?
- Benim gibi bir fakir için, senin gibi bir sultanın tahtını birkaç defa tersine çeviren sahibimi bırakıp da, dileğimi başkasına arzetmem kulluğa yakışır mı?