Namık Kemal, Ziya Paşa, Nuri Bey, Reşat Paşa ve Deli Hikmet sandalla Üsküdar'a geçiyordu. Şemsipaşa kıyılarında büyük fırtına çıkar. Sandal fazla sallanınca Namık Kemal korkar. Sandalcı, teminatına rağmen telaşı bitmeyince Vatan şairine takılır: "Be Kemal, ne tatlı canın varmış. Batarsak ne olur." Namık Kemal'in cevabı ince ve siyasidir: "Ben sadece canım için telaş etmiyorum, sandal batarsa efkar-ı umumiye (kamuoyu) boğulacak."
Ardarda haltetmek
Namık Kemal, hareketli bir tartışmaya gitmişti. Konunun en sıcak bir anında söz alan Diyarbakırlı Deli Naim, "Kemal Bey, Kemal Bey!" diye seslenir. Konuyla ilgili konuşacakmış gibi herkesi susturan ve söz alan Deli Naim, şaire sorar: "Ahlat-ı erbaa, ne demektir?" Namık Kemal hiddetli bir ses tonuyla gürler: "Dört kerre halt etmektir!"
Ağanın cenazesi
Namık Kemal Osmanlı Devleti'nin halini görüyor, üzülüyor ve "Bu memleket batacak" diye ikazda bulunuyordu. Uzun bir zaman geçtikten sonra bir tanıdığı, şairi yakalar: "Hani yirmi sene önce memleket batacak diyordun, bak hala sapasağlam." Namık Kemal acı acı tebessüm eder: "Canım bu Oduncu Mehmet Ağa'nın cenazesi değil ki, hemen kaldırıp gömsünler. Altı yüz yıllık bir devletin cenazesi yetmiş seksen senede ancak kalkar."
Yüksek hitap
Abdülhak Hamit Tarhan, hem çağdaşlarının hem de kendisinden sonraki neslin hayranlığını kazanabilmiş müstesna bir şahsiyetti. Kendisinden nesil olarak daha ilerde, yaş olarak da daha büyük olan şair Namık Kemal bile, ona yazdığı mektupların birine şöyle başlar: "Hamit, sana kendi adından daha yüksek bir hitap bulamadım."
Edebiyatımızın Güleryüzü/ Mehmet Nuri YARDIM