Prof. Dr. Haydar Baş'ın kalemindenDini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler
Hz. Muhammed'in geldiğini bilip anladıktan sonra kendi dininde kalmayı tercih edip, O'na iman etmeyen Yahudi ve Hıristiyanların veya başka gruptan kimselerin cennetlik olmalarının mümkün olmadığı beyan ediliyor.
"Ehl-i Kitaba bir şey sormayınız. Çünkü onlar sapıtmış oldukları için sizi hidayete eriştiremezler. Eğer siz böyle yaparsanız ya bâtıl bir sözü doğrular ya da doğru bir sözü yalanlamış olursunuz. Allah'a yemin olsun ki eğer Musa bile hayatta olsaydı, bana uymaktan başka yapacağı bir şey yoktu".
Burada Resulullah (sav) Efendimiz adeta bugünkü diyalog çalışmalarına bir cevap olarak Ehl-i Kitap ile fikir alış verişinde, görüş değerlendirmesinde bulunmamalarını ümmetine emrediyor ve bu yapıldığı takdirde doğacak tehlikeyi beyan buyuruyor.
"Muhammed'in nefsi elinde olan Allah'a yemin olsun ki, bu ümmetten hiç kimsenin Yahudi veya Hıristiyan olduğunu duymak istemiyorum. Eğer böyle bir kişi bana inanmadan önce ölürse o cehennemliktir"
"Her kim Rab olarak Allah'a, din olarak İslam'a, nebi olarak da Muhammed'e inandım derse ve üç gün, üç sabah bu şekilde yaşayarak ölürse kıyamet gününde Allah ondan râzı olacaktır"
"Kelbi'den rivayet edildiğine göre "Yahudi ve Hıristiyanlar, kendilerinin Hz. İbrahim'e en yakın ve en layık oldukları hususunda tartışarak Allah Resulü'nün hakemliğine başvurdular. Bunun üzerine Resulullah "her iki topluluk da İbrahim'in dininden uzaktır" buyurdular. Allah Resulü'nün bu beyanının ardından "Allah'ın dininden gayri din mi arıyorlar?" ayeti indi.
"İbrahimî dinler" "Hz. İbrahim'de buluşma" projelerinin ortaya atıldığı son yıllarda, bu gibi gayretlerin boş ve bâtıl olduğunu Allah Resulü'nün bu kesin beyanlarından bir kez daha anlıyoruz.
"İbn-i Abbas anlatıyor. Resulullah Muaz b. Cebel'i Yemen'e gönderdiği zaman ona şöyle buyurdu: "Sen Ehl-i Kitap olan bir kavme gidiyorsun. Vardığın zaman onları Allah'tan başka ilah bulunmadığına, Muhammed'in O'nun kulu ve Resulü olduğuna, şehadete (kelime-i şehadete) davet et. Kabul ederlerse Aziz ve Celil olan Allah'ın onlara günde beş vakit namazı farz kıldığını bildir. Bunu da kabul ederlerse Aziz ve Celil olan Allah'ın kendilerine zenginlerden alınıp fakirlere verilen zekatı farz kıldığını bildir. Bunu da kabul ederlerse mazlumun bedduasından sakının."
"Ebu Abdurrahman el-Cüheni (ra) anlatıyor: "Resulullah (sav) buyurdular ki, yarın ben Yahudilere kadar gideceğim. Sakın onlara önce siz selam vermeye kalkmayın. Onlar size selam verirse sadece "ve aleyküm" deyin".
Enes bin Malik'ten gelen bir rivayete göre: "Resulullah'ın hizmetinde bulunan Yahudi bir genç vardı. Bir gün hastalandı. Resulullah kendisini ziyarete gitti ve O'na "Müslüman ol" buyurdu. Genç o sırada orada bulunan babasına baktı, babası "Ebul Kasım'a (yani peygambere) itaat et" dedi. Genç de şehadet getirerek Müslüman oldu. Resulullah oradan çıkarken "hamd, onu ateşten kurtaran Allah'a mahsustur" buyurdu".
Burada dikkati çeken husus şudur. Allah Resulü bahsi geçen Yahudi genci İslam'a davet ediyor ve onun bu daveti kabul edip Müslüman olmasından sonra "Onu ateşten kurtaran Allah'a hamd ediyor". Eğer Yahudi dininde kalması gencin kurtulması için kâfi olsaydı Allah Resulü onu İslam'a davet etmezdi. Diğer din mensuplarıyla uzlaşma, yakınlaşma, ortak noktalarda buluşma vb. gayretler devam ederken, bir de Allah Resulü'nün Ehl-i Kitaba muhalefet etme hususundaki hadislerine ve uygulamalarına bakalım.
"Ubade bin Samit anlatıyor: Resulullah (sav) bir cenazeyi teşyi edince cenaze kabre konuncaya kadar oturmazdı. (Bir defasında) bir Yahudi âlimi gelerek "Ey Muhammed! Biz de böyle yapıyoruz" dedi. Bunun üzerine Resulullah hemen oturarak cemaate emretti: "Oturun ve Yahudilere muhalefet edin!"
"Ebu Hureyre'den Nebi (sav)'in "Ashabım! Yahudiler ve Hıristiyanlar sakallarını boyamazlar. Siz onlara muhalefet ediniz. Kına ile boyayınız buyurduğu rivayet edildi".
"Resulullah Cumartesi ve Pazar günleri oruç tutmayı emretmemiş ve Cumartesi ve Pazar (Ehl-i Kitab) kafirlerinin bayram günleridir. Ben onlara muhalefeti severim buyurmuştur".
Bugünün diyalogcuları dinlerin ortak yönlerini bulup ortaya çıkarmak için büyük gayret sarf ederken Cenab-ı Hak müminlerin kıblesini bile değiştirmiş ve Ehl-i Kitaptan ayırmıştır:
"Yüzünü artık Mescid-i Haram tarafına çevir. Ey iman edenler! Siz de nerede olursanız olun (namazda) yüzlerinizi o tarafa çevirin. Şüphesiz ki Ehl-i Kitap onun gerçek olduğunu çok iyi bilirler. Allah onların yapmakta olduklarından habersiz değildir.
Yemin olsun ki, sen kendilerine kitap verilenlere her türlü ayeti (mucizeyi) getirsen yine onlar sana uyup, kıblene dönmezler. Sen de onların kıblesine dönecek değilsin. Sana gelen ilimden sonra eğer sen onların arzularına uyacak olursan işte o zaman haksız davrananlardan olursun".
Bu ayet nâzil olduğu zaman Resulullah (sav) Ehl-i Kitaba muhalefet etmek maksadıyla yüzünü Kudüs'teki Mescid-i Aksa'dan, Mekke'deki Mescid-i Haram'a çevirmiştir. Ve namazlar oraya dönülerek kılınmaya başlanmıştır. Zira Yahudiler Müslümanların kendi kıblelerine dönerek namaz kılmalarını bir kibirlenme vesilesi haline getirmişlerdi. "Kıblelerini bilmiyorlardı. Biz onlara gösterdik" deyip duruyorlardı. Cenab-ı Hak bu ayetle müminlerin kıblesini kesin olarak ayırmış ve Resulü'ne Yahudilerin arzularına hiçbir şekilde uymamasını emretmiştir. Adiy İbnu Hakim anlatıyor: "Boynumda altından yapılmış bir haç olduğu halde Resulullah'a geldim. Bana "Ey Adiy boynundan şu putu çıkar, at" dedi. Ve arkadan şu ayeti okuduğunu işittim: "Onlar Allah'ı bırakıp hahamları, papazları ve Meryem oğlu Mesih'i Rableri olarak kabul ettiler. Oysa tek ilahtan başkasına kulluk etmemekle emrolunmuşlardı. Ondan başka ilah yoktur. Allah koştukları eşlerden münezzehtir".
Resulullah devamla "Aslında onlar bunlara (ruhbanlarına) tapınmadılar. Ancak bunlar (yani ruhbanları) (Allah'ın haram ettiği bir şeyi) kendileri için helal kılınca hemen helal addediverdiler. (Allah'ın helal kıldığı bir şeyi de) kendilerine haram edince hemen haram addediverdiler buyurdu".
Hz. Ömer (ra) Kitap Ehli olan bazı kimselerden elde ettiği bir kitabı Resulullah'a getirip okumak isteyince, Hz. Peygamber kızmış bir halde "And olsun ki ben, size bu şeriatı bembeyaz ve tertemiz olarak getirdim. Din konusunda onlara (yani Kitap Ehline) hiçbir şey sormayınız. Çünkü onlara sorarsanız gün olur, hak olan bir şey söylerler de siz onun yalan olduğunu söylersiniz. Veya bâtıl bir şey söylerler de siz tasdik edersiniz. Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, eğer Musa hayatta olsa, bana uymaktan başka bir yolu olmazdı".
Arap Yarımadası'nda bulunan Ehl-i Kitap hükümdarlara gönderilen mektuplar
Resulullah (sav) Hicretin 6. yılında Dıhyetü-l Kelbi aracılığıyla Hıristiyan Bizans hükümdarı Heraklius'a kendisini ve tebaasını İslam'a davet eden bir mektup göndermiştir.
Resulullah'ın Bizans İmparatoru Heraklius'a gönderdiği mektup:
"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla!
Allah'ın kulu ve elçisi Muhammed'den Rumların başbuğu Heraklius'a!
Allah'ın selamı hidayet yoluna girmiş bulunan kimseye olsun. Buna göre ben, seni tam bir İslam daveti ile (İslam'a) çağırıyorum. İslam'a gir. Sonunda emniyet ve selamet içinde olursun ve Allah sana iki defa sevap verecektir. Şayet bundan kaçınacak olursan köylülerin (yani tebaanın) günahı senin üzerinde toplanacaktır. Ve (siz) ey kitap sahipleri! Gelin sizinle bizim aramızda bir tek kelimede (yani) Allah'tan başka hiçbir tanrıya tapınmamak, O'na hiçbir şeyi ortak koşmamak, Allah'tan başka aramızdan hiç kimseyi amir ve efendi yapmamak (hususunda) birleşelim. Şayet onlar sırtlarını dönüp (bundan) kaçınacak olurlarsa şöyle deyiniz: "Siz şahit olun ki, kesinlikle bizler (Allah'a) itaat edip, teslim olan Müslümanlarız".
Bizans İmparatoru kendisine yapılan daveti tebaasının Hıristiyanlığa olan bağlılığını gerekçe göstererek reddetmiştir. Buhari'de nakledildiğine göre hiç beklemediği bu davet karşısında şaşkınlığa düşen Heraklius o sırada Bizans topraklarında bulunan Mekkeli tüccarları huzuruna çağırmıştır. Bunlar arasında bulunan Ebu Süfyan, Resulullah'ı tanıtmak ve bilgi vermek üzere söz almış ve Bizanslıların daha şimdiden İslamiyet karşısında bir korku duyduklarını görmüştür.
Hz. Muhammed'in geldiğini bilip anladıktan sonra kendi dininde kalmayı tercih edip, O'na iman etmeyen Yahudi ve Hıristiyanların veya başka gruptan kimselerin cennetlik olmalarının mümkün olmadığı beyan ediliyor.
"Ehl-i Kitaba bir şey sormayınız. Çünkü onlar sapıtmış oldukları için sizi hidayete eriştiremezler. Eğer siz böyle yaparsanız ya bâtıl bir sözü doğrular ya da doğru bir sözü yalanlamış olursunuz. Allah'a yemin olsun ki eğer Musa bile hayatta olsaydı, bana uymaktan başka yapacağı bir şey yoktu".
Burada Resulullah (sav) Efendimiz adeta bugünkü diyalog çalışmalarına bir cevap olarak Ehl-i Kitap ile fikir alış verişinde, görüş değerlendirmesinde bulunmamalarını ümmetine emrediyor ve bu yapıldığı takdirde doğacak tehlikeyi beyan buyuruyor.
"Muhammed'in nefsi elinde olan Allah'a yemin olsun ki, bu ümmetten hiç kimsenin Yahudi veya Hıristiyan olduğunu duymak istemiyorum. Eğer böyle bir kişi bana inanmadan önce ölürse o cehennemliktir"
"Her kim Rab olarak Allah'a, din olarak İslam'a, nebi olarak da Muhammed'e inandım derse ve üç gün, üç sabah bu şekilde yaşayarak ölürse kıyamet gününde Allah ondan râzı olacaktır"
"Kelbi'den rivayet edildiğine göre "Yahudi ve Hıristiyanlar, kendilerinin Hz. İbrahim'e en yakın ve en layık oldukları hususunda tartışarak Allah Resulü'nün hakemliğine başvurdular. Bunun üzerine Resulullah "her iki topluluk da İbrahim'in dininden uzaktır" buyurdular. Allah Resulü'nün bu beyanının ardından "Allah'ın dininden gayri din mi arıyorlar?" ayeti indi.
"İbrahimî dinler" "Hz. İbrahim'de buluşma" projelerinin ortaya atıldığı son yıllarda, bu gibi gayretlerin boş ve bâtıl olduğunu Allah Resulü'nün bu kesin beyanlarından bir kez daha anlıyoruz.
"İbn-i Abbas anlatıyor. Resulullah Muaz b. Cebel'i Yemen'e gönderdiği zaman ona şöyle buyurdu: "Sen Ehl-i Kitap olan bir kavme gidiyorsun. Vardığın zaman onları Allah'tan başka ilah bulunmadığına, Muhammed'in O'nun kulu ve Resulü olduğuna, şehadete (kelime-i şehadete) davet et. Kabul ederlerse Aziz ve Celil olan Allah'ın onlara günde beş vakit namazı farz kıldığını bildir. Bunu da kabul ederlerse Aziz ve Celil olan Allah'ın kendilerine zenginlerden alınıp fakirlere verilen zekatı farz kıldığını bildir. Bunu da kabul ederlerse mazlumun bedduasından sakının."
"Ebu Abdurrahman el-Cüheni (ra) anlatıyor: "Resulullah (sav) buyurdular ki, yarın ben Yahudilere kadar gideceğim. Sakın onlara önce siz selam vermeye kalkmayın. Onlar size selam verirse sadece "ve aleyküm" deyin".
Enes bin Malik'ten gelen bir rivayete göre: "Resulullah'ın hizmetinde bulunan Yahudi bir genç vardı. Bir gün hastalandı. Resulullah kendisini ziyarete gitti ve O'na "Müslüman ol" buyurdu. Genç o sırada orada bulunan babasına baktı, babası "Ebul Kasım'a (yani peygambere) itaat et" dedi. Genç de şehadet getirerek Müslüman oldu. Resulullah oradan çıkarken "hamd, onu ateşten kurtaran Allah'a mahsustur" buyurdu".
Burada dikkati çeken husus şudur. Allah Resulü bahsi geçen Yahudi genci İslam'a davet ediyor ve onun bu daveti kabul edip Müslüman olmasından sonra "Onu ateşten kurtaran Allah'a hamd ediyor". Eğer Yahudi dininde kalması gencin kurtulması için kâfi olsaydı Allah Resulü onu İslam'a davet etmezdi. Diğer din mensuplarıyla uzlaşma, yakınlaşma, ortak noktalarda buluşma vb. gayretler devam ederken, bir de Allah Resulü'nün Ehl-i Kitaba muhalefet etme hususundaki hadislerine ve uygulamalarına bakalım.
"Ubade bin Samit anlatıyor: Resulullah (sav) bir cenazeyi teşyi edince cenaze kabre konuncaya kadar oturmazdı. (Bir defasında) bir Yahudi âlimi gelerek "Ey Muhammed! Biz de böyle yapıyoruz" dedi. Bunun üzerine Resulullah hemen oturarak cemaate emretti: "Oturun ve Yahudilere muhalefet edin!"
"Ebu Hureyre'den Nebi (sav)'in "Ashabım! Yahudiler ve Hıristiyanlar sakallarını boyamazlar. Siz onlara muhalefet ediniz. Kına ile boyayınız buyurduğu rivayet edildi".
"Resulullah Cumartesi ve Pazar günleri oruç tutmayı emretmemiş ve Cumartesi ve Pazar (Ehl-i Kitab) kafirlerinin bayram günleridir. Ben onlara muhalefeti severim buyurmuştur".
Bugünün diyalogcuları dinlerin ortak yönlerini bulup ortaya çıkarmak için büyük gayret sarf ederken Cenab-ı Hak müminlerin kıblesini bile değiştirmiş ve Ehl-i Kitaptan ayırmıştır:
"Yüzünü artık Mescid-i Haram tarafına çevir. Ey iman edenler! Siz de nerede olursanız olun (namazda) yüzlerinizi o tarafa çevirin. Şüphesiz ki Ehl-i Kitap onun gerçek olduğunu çok iyi bilirler. Allah onların yapmakta olduklarından habersiz değildir.
Yemin olsun ki, sen kendilerine kitap verilenlere her türlü ayeti (mucizeyi) getirsen yine onlar sana uyup, kıblene dönmezler. Sen de onların kıblesine dönecek değilsin. Sana gelen ilimden sonra eğer sen onların arzularına uyacak olursan işte o zaman haksız davrananlardan olursun".
Bu ayet nâzil olduğu zaman Resulullah (sav) Ehl-i Kitaba muhalefet etmek maksadıyla yüzünü Kudüs'teki Mescid-i Aksa'dan, Mekke'deki Mescid-i Haram'a çevirmiştir. Ve namazlar oraya dönülerek kılınmaya başlanmıştır. Zira Yahudiler Müslümanların kendi kıblelerine dönerek namaz kılmalarını bir kibirlenme vesilesi haline getirmişlerdi. "Kıblelerini bilmiyorlardı. Biz onlara gösterdik" deyip duruyorlardı. Cenab-ı Hak bu ayetle müminlerin kıblesini kesin olarak ayırmış ve Resulü'ne Yahudilerin arzularına hiçbir şekilde uymamasını emretmiştir. Adiy İbnu Hakim anlatıyor: "Boynumda altından yapılmış bir haç olduğu halde Resulullah'a geldim. Bana "Ey Adiy boynundan şu putu çıkar, at" dedi. Ve arkadan şu ayeti okuduğunu işittim: "Onlar Allah'ı bırakıp hahamları, papazları ve Meryem oğlu Mesih'i Rableri olarak kabul ettiler. Oysa tek ilahtan başkasına kulluk etmemekle emrolunmuşlardı. Ondan başka ilah yoktur. Allah koştukları eşlerden münezzehtir".
Resulullah devamla "Aslında onlar bunlara (ruhbanlarına) tapınmadılar. Ancak bunlar (yani ruhbanları) (Allah'ın haram ettiği bir şeyi) kendileri için helal kılınca hemen helal addediverdiler. (Allah'ın helal kıldığı bir şeyi de) kendilerine haram edince hemen haram addediverdiler buyurdu".
Hz. Ömer (ra) Kitap Ehli olan bazı kimselerden elde ettiği bir kitabı Resulullah'a getirip okumak isteyince, Hz. Peygamber kızmış bir halde "And olsun ki ben, size bu şeriatı bembeyaz ve tertemiz olarak getirdim. Din konusunda onlara (yani Kitap Ehline) hiçbir şey sormayınız. Çünkü onlara sorarsanız gün olur, hak olan bir şey söylerler de siz onun yalan olduğunu söylersiniz. Veya bâtıl bir şey söylerler de siz tasdik edersiniz. Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, eğer Musa hayatta olsa, bana uymaktan başka bir yolu olmazdı".
Arap Yarımadası'nda bulunan Ehl-i Kitap hükümdarlara gönderilen mektuplar
Resulullah (sav) Hicretin 6. yılında Dıhyetü-l Kelbi aracılığıyla Hıristiyan Bizans hükümdarı Heraklius'a kendisini ve tebaasını İslam'a davet eden bir mektup göndermiştir.
Resulullah'ın Bizans İmparatoru Heraklius'a gönderdiği mektup:
"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla!
Allah'ın kulu ve elçisi Muhammed'den Rumların başbuğu Heraklius'a!
Allah'ın selamı hidayet yoluna girmiş bulunan kimseye olsun. Buna göre ben, seni tam bir İslam daveti ile (İslam'a) çağırıyorum. İslam'a gir. Sonunda emniyet ve selamet içinde olursun ve Allah sana iki defa sevap verecektir. Şayet bundan kaçınacak olursan köylülerin (yani tebaanın) günahı senin üzerinde toplanacaktır. Ve (siz) ey kitap sahipleri! Gelin sizinle bizim aramızda bir tek kelimede (yani) Allah'tan başka hiçbir tanrıya tapınmamak, O'na hiçbir şeyi ortak koşmamak, Allah'tan başka aramızdan hiç kimseyi amir ve efendi yapmamak (hususunda) birleşelim. Şayet onlar sırtlarını dönüp (bundan) kaçınacak olurlarsa şöyle deyiniz: "Siz şahit olun ki, kesinlikle bizler (Allah'a) itaat edip, teslim olan Müslümanlarız".
Bizans İmparatoru kendisine yapılan daveti tebaasının Hıristiyanlığa olan bağlılığını gerekçe göstererek reddetmiştir. Buhari'de nakledildiğine göre hiç beklemediği bu davet karşısında şaşkınlığa düşen Heraklius o sırada Bizans topraklarında bulunan Mekkeli tüccarları huzuruna çağırmıştır. Bunlar arasında bulunan Ebu Süfyan, Resulullah'ı tanıtmak ve bilgi vermek üzere söz almış ve Bizanslıların daha şimdiden İslamiyet karşısında bir korku duyduklarını görmüştür.