Anne-baba insanın hem dünyasını, hem de ahiretini mutlu edecek veya alt üst edecek birer sebeptir. Bu önemli yönü, şu şekilde öğreniyoruz; Ebû Ümame anlatıyor:
-Bir adam, Peygamber Efendimize sordu:
-Anne-babanın çocukları üzerindeki hakkı nedir?
-Onlar senin ya Cennetin ya da Cehennemindir.
Yani, anne-babaya gereken iyilik ve itaati gösteren insan, onları seven, sayan ve başı üzerinde tutan insan mesut, mutlu ve huzurlu olacağı gibi; onları üzen, kıran ve mağdur eden de, kendi eliyle hayatını zehir ettiği gibi, ahiretini de yıkmakta ve tehlikeye atmaktadır.
Zaten anne-babaya karşı gelmek ve isyan etmek en büyük günahlar arasında bulunmaktadır.
Abdurrahman bin Ebî Bekir'in rivayetine göre, Peygamber Efendimiz bu günahı şöyle bildiriyor:
"Size en büyük günahları bildireyim mi?"
"Evet yâ Resulallah bildir."
"Allah'a ortak koşmak, anne-babaya âsi olmaktır."
Anne-babaya yapılan iyilik ve saygının karşılığını insan dünyada iken peşin alabiliyor. Bu konuda Peygamberimizin müjdesi çok açıktır:
"Rızkının çoğalmasını ve ömrünün uzamasını isteyen, anne-babasına iyilik ve ikramda bulunsun ve akrabalarını ziyaret etsin."
Diğer taraftan çocuk, günü gelince kendisi de anne baba olacak, çocuklarından bir karşılık bekleyecek, yaptığının karşılığını görecek, anne-babasına ne yapmışsa aynısını kendi çocuklarından görecektir. Peygamber Efendimiz şöyle buyurdular: "Anne-babanıza iyilik edin ve ihsanda bulunun ki, çocuklarınız da size itaat etsin ve saygı göstersin."
Bu konuda okuyucağımız iki hadis ve hâdise anne-babaya isyanın ve itaatin dünyada iken peşin cezasını ve mükâfatını göstermesi bakımından hiç gözümüzün önünden gitmeyecek derecede hayatî önem taşımaktadır: Abdullah bin Ebî Evfâ anlatıyor: Peygamberimizin huzurunda bulunuyorduk.
Bu sırada birisi geldi: "Yâ Resulallah ölüm döşeğinde yatan bir genç var. Kendisine, 'La ilahe illallah' de, dendiği halde bir türlü bunu söyleyemiyor" dedi.
Peygamber Efendimiz sordu: "Namaz kılar mıydı?" "Evet, kılardı."
Bunun üzerine Peygamberimiz kalktı. Biz de onunla birlikte kalktık. Peygamberimiz gencin yanma girdi ve ona:
"La ilahe illallah de" buyurdu.
Genç, "Bunu söyleyemiyorum" dedi.
"Niçin söyleyemiyorsun?" deyince, gelen adam:
"Annesine âsi idi" dedi.
Peygamber Efendimiz, "Annesi sağ mı?" diye sordu.
"Evet, sağdır" dediler.
Peygamber Efendimiz, "Çağırın, buraya kadar gelsin" buyurdu.
Onlar da kadım çağırdılar. Kadın geldi. Peygamber Efendimiz kadına;
"Bu hasta senin oğlun mudur?" diye sordu.
Kadın, "Evet, oğlumdur" dedi.
Peygamber Efendimiz: "Bak, şurada bir ateş hazır lansa ve, 'Oğluna şefaat edersen, onu bu ateşte yakmayız, Fakat şefaat etmezsen bu ateşte yakarız' deseler ne yapardın? Şefaat eder miydin?" diye sordu.
Kadın, "Onun şefaatçisi ben olurdum" dedi.
Peygamber Efendimiz, "O halde sana âsi olan bu oğlunu Cehennemden kurtarmak için hakkım ona helâl edip ondan razı olduğuna Allahu Teâlâyı ve beni şahit göster" buyurdu.
Kadın, "Allah'ım! Seni ve Resulünü şahit tutuyorum, oğlumdan razı oldum, hakkımı ona helâl ettim" dedi.
Bunun üzerine Peygamberimiz hasta gence, "La ilahe illallahü vahdehû la şerike leh ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve Resûlühû de" diye buyurdu.
Hasta hemen şehadet getirdi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:
"Allah'a hamdolsun ki, benim vasıtamla bu genci Cehennem ateşinden kurtardı."
? ? ?
Ebû Hüreyre rivayet ediyor:
"Sizden önce geçenlerden üç kişi çocuklarının geçimini sağlamak için yola koyuldular. O sırada yağmura tutuldular. Bunun üzerine bir mağaraya sığındılar.
Daha sonra bir kaya parçası düşerek mağaranın ağzını kapattı. Aralarında şöyle konuştular:
"Mahvolduk, taş düştü. Bunun sebebini yalnız Allah bilir. Yaptığımız en güzel davranışları dile getirerek Allah'a dua etmekten başka çaremiz yoktur. İçlerinden biri anlatmaya başladı:
"Allah'ım, hoşuma giden bir kadın vardı. Ona sahip olmak istedim. Fakat o kabul etmedi. Bunun üzerine bir miktar para verdim. Kabul etti. Tam ona yaklaşacağım sırada vazgeçtim. Bilirsin ki, bundan sırf senin rahmetini kazanmak, azabına uğramamak için uzaklaştım. Şu kayayı bizden uzaklaştır" deyince kaya parçasının üçte biri açıldı.
Diğeri şöyle anlattı:
"Yâ Rabbi, bilirsin, benim çok yaşlı anne-babam vardı. Onlara akşam sütünü içirmeden ne çocuklarıma, ne de başkalarına bir şey içirmezdim. Bir gün odun toplamak için uzağa gittim. Döndüğümde onlar uyumuştu. Akşam sütlerini hazırladım, fakat onlar uykudaydı. Onlar içmeden önce çocuklarımla birlikte akşam süt içmeyi uygun bulmadım. Onlar uyanıncaya kadar süt kabı elimde olduğu halde bekledim. Sonunda sabah oldu, uyandılar ve sütlerini içtiler. Allah'ım, eğer bunu sırf Senin rızanı kazanmak için yapmışsam su kayayı buradan uzaklaştır" dedi.
Bunun üzerine kaya parçası biraz daha açıldı. Fakat çıkılacak gibi değildi.
Sonra bir diğeri şöyle anlattı:
"Allah'ım, bilirsin bir gün bir işçi tutmuştum. Yarım gün çalıştı. Ücretini verdim. Kızarak ücretini almadı.
Çekip gitti. Ben de her çeşit maldan onun hesabına çoğalttım. Bir zaman sonra ücretini almaya geldi. Ben de; "Şu gördüklerinin hepsini al, tamamı senindir, dedim. İstesem yalnız önceki ücretini verir, diğerlerini vermezdim. Allah'ım bilirsin ki, bunu sırf senin rahmetini umduğum, azabından korktuğum için yaptım. Şu kayayı buradan uzaklaştır' dedi. Kaya parçası bütünüyle kalktı. Onlar da çıkıp yola koyuldular."
-Bir adam, Peygamber Efendimize sordu:
-Anne-babanın çocukları üzerindeki hakkı nedir?
-Onlar senin ya Cennetin ya da Cehennemindir.
Yani, anne-babaya gereken iyilik ve itaati gösteren insan, onları seven, sayan ve başı üzerinde tutan insan mesut, mutlu ve huzurlu olacağı gibi; onları üzen, kıran ve mağdur eden de, kendi eliyle hayatını zehir ettiği gibi, ahiretini de yıkmakta ve tehlikeye atmaktadır.
Zaten anne-babaya karşı gelmek ve isyan etmek en büyük günahlar arasında bulunmaktadır.
Abdurrahman bin Ebî Bekir'in rivayetine göre, Peygamber Efendimiz bu günahı şöyle bildiriyor:
"Size en büyük günahları bildireyim mi?"
"Evet yâ Resulallah bildir."
"Allah'a ortak koşmak, anne-babaya âsi olmaktır."
Anne-babaya yapılan iyilik ve saygının karşılığını insan dünyada iken peşin alabiliyor. Bu konuda Peygamberimizin müjdesi çok açıktır:
"Rızkının çoğalmasını ve ömrünün uzamasını isteyen, anne-babasına iyilik ve ikramda bulunsun ve akrabalarını ziyaret etsin."
Diğer taraftan çocuk, günü gelince kendisi de anne baba olacak, çocuklarından bir karşılık bekleyecek, yaptığının karşılığını görecek, anne-babasına ne yapmışsa aynısını kendi çocuklarından görecektir. Peygamber Efendimiz şöyle buyurdular: "Anne-babanıza iyilik edin ve ihsanda bulunun ki, çocuklarınız da size itaat etsin ve saygı göstersin."
Bu konuda okuyucağımız iki hadis ve hâdise anne-babaya isyanın ve itaatin dünyada iken peşin cezasını ve mükâfatını göstermesi bakımından hiç gözümüzün önünden gitmeyecek derecede hayatî önem taşımaktadır: Abdullah bin Ebî Evfâ anlatıyor: Peygamberimizin huzurunda bulunuyorduk.
Bu sırada birisi geldi: "Yâ Resulallah ölüm döşeğinde yatan bir genç var. Kendisine, 'La ilahe illallah' de, dendiği halde bir türlü bunu söyleyemiyor" dedi.
Peygamber Efendimiz sordu: "Namaz kılar mıydı?" "Evet, kılardı."
Bunun üzerine Peygamberimiz kalktı. Biz de onunla birlikte kalktık. Peygamberimiz gencin yanma girdi ve ona:
"La ilahe illallah de" buyurdu.
Genç, "Bunu söyleyemiyorum" dedi.
"Niçin söyleyemiyorsun?" deyince, gelen adam:
"Annesine âsi idi" dedi.
Peygamber Efendimiz, "Annesi sağ mı?" diye sordu.
"Evet, sağdır" dediler.
Peygamber Efendimiz, "Çağırın, buraya kadar gelsin" buyurdu.
Onlar da kadım çağırdılar. Kadın geldi. Peygamber Efendimiz kadına;
"Bu hasta senin oğlun mudur?" diye sordu.
Kadın, "Evet, oğlumdur" dedi.
Peygamber Efendimiz: "Bak, şurada bir ateş hazır lansa ve, 'Oğluna şefaat edersen, onu bu ateşte yakmayız, Fakat şefaat etmezsen bu ateşte yakarız' deseler ne yapardın? Şefaat eder miydin?" diye sordu.
Kadın, "Onun şefaatçisi ben olurdum" dedi.
Peygamber Efendimiz, "O halde sana âsi olan bu oğlunu Cehennemden kurtarmak için hakkım ona helâl edip ondan razı olduğuna Allahu Teâlâyı ve beni şahit göster" buyurdu.
Kadın, "Allah'ım! Seni ve Resulünü şahit tutuyorum, oğlumdan razı oldum, hakkımı ona helâl ettim" dedi.
Bunun üzerine Peygamberimiz hasta gence, "La ilahe illallahü vahdehû la şerike leh ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve Resûlühû de" diye buyurdu.
Hasta hemen şehadet getirdi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:
"Allah'a hamdolsun ki, benim vasıtamla bu genci Cehennem ateşinden kurtardı."
? ? ?
Ebû Hüreyre rivayet ediyor:
"Sizden önce geçenlerden üç kişi çocuklarının geçimini sağlamak için yola koyuldular. O sırada yağmura tutuldular. Bunun üzerine bir mağaraya sığındılar.
Daha sonra bir kaya parçası düşerek mağaranın ağzını kapattı. Aralarında şöyle konuştular:
"Mahvolduk, taş düştü. Bunun sebebini yalnız Allah bilir. Yaptığımız en güzel davranışları dile getirerek Allah'a dua etmekten başka çaremiz yoktur. İçlerinden biri anlatmaya başladı:
"Allah'ım, hoşuma giden bir kadın vardı. Ona sahip olmak istedim. Fakat o kabul etmedi. Bunun üzerine bir miktar para verdim. Kabul etti. Tam ona yaklaşacağım sırada vazgeçtim. Bilirsin ki, bundan sırf senin rahmetini kazanmak, azabına uğramamak için uzaklaştım. Şu kayayı bizden uzaklaştır" deyince kaya parçasının üçte biri açıldı.
Diğeri şöyle anlattı:
"Yâ Rabbi, bilirsin, benim çok yaşlı anne-babam vardı. Onlara akşam sütünü içirmeden ne çocuklarıma, ne de başkalarına bir şey içirmezdim. Bir gün odun toplamak için uzağa gittim. Döndüğümde onlar uyumuştu. Akşam sütlerini hazırladım, fakat onlar uykudaydı. Onlar içmeden önce çocuklarımla birlikte akşam süt içmeyi uygun bulmadım. Onlar uyanıncaya kadar süt kabı elimde olduğu halde bekledim. Sonunda sabah oldu, uyandılar ve sütlerini içtiler. Allah'ım, eğer bunu sırf Senin rızanı kazanmak için yapmışsam su kayayı buradan uzaklaştır" dedi.
Bunun üzerine kaya parçası biraz daha açıldı. Fakat çıkılacak gibi değildi.
Sonra bir diğeri şöyle anlattı:
"Allah'ım, bilirsin bir gün bir işçi tutmuştum. Yarım gün çalıştı. Ücretini verdim. Kızarak ücretini almadı.
Çekip gitti. Ben de her çeşit maldan onun hesabına çoğalttım. Bir zaman sonra ücretini almaya geldi. Ben de; "Şu gördüklerinin hepsini al, tamamı senindir, dedim. İstesem yalnız önceki ücretini verir, diğerlerini vermezdim. Allah'ım bilirsin ki, bunu sırf senin rahmetini umduğum, azabından korktuğum için yaptım. Şu kayayı buradan uzaklaştır' dedi. Kaya parçası bütünüyle kalktı. Onlar da çıkıp yola koyuldular."