Hacı Bektaş-ı Veli'nin yolunun büyüklerinden, Seyyid Ali Sultan, Yıldırım Beyazıt devrinde, Dimetoka'nın fethinde bulunmuş, Yıldırım'ın izni ile bu yolun dört büyük okulundan birini Dimetoka'da tesis etmiştir.
Hızır Bali de, Fatih Sultan Mehmet devrinde, Dimetoka'daki bu okulda yetişmiş ve okulun hocası olmuştur.
15. yüzyılın son çeyreğinde 1475-1500 yılları arasında, Hacı Bektaş-ı Veli Hazretleri'nin mübarek yolu, siyasi maksatlarla Anadolu'ya sızan ve Hurufilik denilen akımın hedefi haline geldi.
Safevilerin teşvik ettiği bu batıl akım: Osmanlı Devleti'ni kuran, onu ayakta tutan, ona fütuhat kapılarını ardına kadar açan tasavvuf yolunun önünü kesmeyi, bu manevi nehri kirletmeyi ve dolayısıyla da Osmanlı Devleti'ni kalbinden vurarak çökertmeyi amaçlıyordu.
Hızır Bali, böyle bir ortamda, Hacı Bektaş-ı Veli okulunun başına getirildi. Bu yolun bozulmaması için gayret gösterdi. Bu yolu ana esasları ile canlı tutmak, onu dışardan gelecek tesirlerden korumak için çalıştı.
Hacı Bektaş-ı Veli'nin 'Makalat' adlı eserinde ifade buyurdukları dört kapı ve kırk makam tasavvufi düşüncesini, okula yeniden hakim kıldı.
Bütün Ehli Sünnet ulemasının ve mutasavvıfların kabul ve tasvip ettikleri dört kapı olan hüküm, ihlas, marifet, hakikat kapılarından geçirerek insanları Hakk'a vuslat ettirdi.
Makalat'ta izah buyrulduğu gibi, bu dört kapının her bir kapısında on ayrı makam bulunmaktadır. Böylece, insanın, Hakk'a (cc) vuslatı için bir kamil hoca terbiyesinde kırk makamı yaşaması ve geçmesi gerekmektedir.
Bu kırk makamın ilk onu, İslam dininin zahiri düsturlarına tahsis edilmiştir; bu ilk on makamda, Ehli Sünnet itikadında bulunulması, namaz, oruç, hac, zekat gibi ibadetlerin ifa edilmesinin özellikle belirtilmesi ve bu kırk makamın birinin eksik olması durumunda, diğerlerinin hiç birisinin varolmasının mümkün olamayacağından dolayıdır.
Yani, kişi, hangi makama yükselirse yükselsin, doğru itikada ve ibadet ve taata kayıtsız kalması mümkün olamayacaktır.
Bir başka önemli nokta da, Hızır Bali'nin Fatih Sultan Mehmet Han gibi , Resulullah'ın (sav) medhine mazhar olmuş,kudretli bir padişahın devrinde, Edirne gibi mühim bir başkentin yakınındaki Dimetoka şehrinde alenen faaliyet gösteren bir okulda yetişmiş olması ve o okula hoca olarak atanmasıdır.
Ehli Sünnet İtikadına muhalif, ulemaya mugayir, ibadetleri küçümseyen bir anlayışın gelişip yayılmasına, hele bu anlayışın, peygamber ocağı denilen Yeniçeri Ocağı ile kaynaşıp bütünleşmesine, ne Fatih'in ne de Beyazıt'ın müsaade etmesi düşünülebilir mi? Asla!.. Zira, Osmanlı Devleti Yeniçeri Ocağı ile yüzyıllarca fetihten fetihe koşmuştur; ve Yeniçeri Ocağı'nın temeli, ehl-i tasavvufun manevi terbiyesi ile atılmıştır.
Hızır Bali de, Fatih Sultan Mehmet devrinde, Dimetoka'daki bu okulda yetişmiş ve okulun hocası olmuştur.
15. yüzyılın son çeyreğinde 1475-1500 yılları arasında, Hacı Bektaş-ı Veli Hazretleri'nin mübarek yolu, siyasi maksatlarla Anadolu'ya sızan ve Hurufilik denilen akımın hedefi haline geldi.
Safevilerin teşvik ettiği bu batıl akım: Osmanlı Devleti'ni kuran, onu ayakta tutan, ona fütuhat kapılarını ardına kadar açan tasavvuf yolunun önünü kesmeyi, bu manevi nehri kirletmeyi ve dolayısıyla da Osmanlı Devleti'ni kalbinden vurarak çökertmeyi amaçlıyordu.
Hızır Bali, böyle bir ortamda, Hacı Bektaş-ı Veli okulunun başına getirildi. Bu yolun bozulmaması için gayret gösterdi. Bu yolu ana esasları ile canlı tutmak, onu dışardan gelecek tesirlerden korumak için çalıştı.
Hacı Bektaş-ı Veli'nin 'Makalat' adlı eserinde ifade buyurdukları dört kapı ve kırk makam tasavvufi düşüncesini, okula yeniden hakim kıldı.
Bütün Ehli Sünnet ulemasının ve mutasavvıfların kabul ve tasvip ettikleri dört kapı olan hüküm, ihlas, marifet, hakikat kapılarından geçirerek insanları Hakk'a vuslat ettirdi.
Makalat'ta izah buyrulduğu gibi, bu dört kapının her bir kapısında on ayrı makam bulunmaktadır. Böylece, insanın, Hakk'a (cc) vuslatı için bir kamil hoca terbiyesinde kırk makamı yaşaması ve geçmesi gerekmektedir.
Bu kırk makamın ilk onu, İslam dininin zahiri düsturlarına tahsis edilmiştir; bu ilk on makamda, Ehli Sünnet itikadında bulunulması, namaz, oruç, hac, zekat gibi ibadetlerin ifa edilmesinin özellikle belirtilmesi ve bu kırk makamın birinin eksik olması durumunda, diğerlerinin hiç birisinin varolmasının mümkün olamayacağından dolayıdır.
Yani, kişi, hangi makama yükselirse yükselsin, doğru itikada ve ibadet ve taata kayıtsız kalması mümkün olamayacaktır.
Bir başka önemli nokta da, Hızır Bali'nin Fatih Sultan Mehmet Han gibi , Resulullah'ın (sav) medhine mazhar olmuş,kudretli bir padişahın devrinde, Edirne gibi mühim bir başkentin yakınındaki Dimetoka şehrinde alenen faaliyet gösteren bir okulda yetişmiş olması ve o okula hoca olarak atanmasıdır.
Ehli Sünnet İtikadına muhalif, ulemaya mugayir, ibadetleri küçümseyen bir anlayışın gelişip yayılmasına, hele bu anlayışın, peygamber ocağı denilen Yeniçeri Ocağı ile kaynaşıp bütünleşmesine, ne Fatih'in ne de Beyazıt'ın müsaade etmesi düşünülebilir mi? Asla!.. Zira, Osmanlı Devleti Yeniçeri Ocağı ile yüzyıllarca fetihten fetihe koşmuştur; ve Yeniçeri Ocağı'nın temeli, ehl-i tasavvufun manevi terbiyesi ile atılmıştır.