Hikâyeye göre bir padişah, yolculuklarından birinde hiç biri dünya nimetlerinden yararlanmayan bir kavim ile karşılaşır. Adamlar kendilerine birer mezar kazmışlar, sabah olunca herkes mezara girer, orayı süpürür ve orada ibadete koyulur, acıkınca da baklagil otu yerler. Ayrıca bir çok bitkileri de kendilerine yasaklamışlardır.
Padişah, kavmin liderine haber göndererek kendisi ile görüşmek istediğini bildirir, adam elçiye "Ona cevap olarak bildir ki, benim kendisinden bir isteğim yok, eğer kendisinin bir arzusu varsa gelsin" der.
Padişah, "Doğru söylüyor" diyerek adamın karşısına çıkar ve "Bana gelesin diye sana elçi gönderdim, gelmeyince işte ben geldim" der. Adam, "Eğer senden bir istediğim olsaydı, gelirdim" der.
Padişah der ki, "Niye hiç bir kavimde benzerini görmediğim bir takım şeyleri sizde görüyorum?" Adam gördüğün acayiplik nedir?" diye sorar. Padişah, "Dünyalığınız ve hiç bir şeyiniz yok, niye altın gümüş edinip istifade etmiyorsunuz?" der. Adam, "Biz altın ve gümüşten nefret ederiz. Çünki insanın biraz altın veya gümüşü olunca nefsi kabarır ve daha fazlasını elde etmeye bakar."
Padişah, "Peki, niye kendinize mezar kazmışsınız, sabah olunca herbiriniz mezarına koşuyor, temizliyor ve orada, namaz kılıyor" der. Adam, "Orasını gözönünde tutup dünya bize emel aşılamak isteyince böylelikle nefsimizi frenlemek istedik" der.
Padişah, "Baklagil otlarından başka bir yiyeceğiniz olmadığını görüyorum. Niye hayvan edinip sütünü sağmıyor, onları binek olarak kullanmıyorsunuz" diye sorar. Adam, "Midelerimizi canlılara mezar yapmak istemiyoruz, bitkileri kendimize yeterli gördük, insana az miktarda bir yiyecek kâfidir. Hangi yiyecek olursa olsun, gırtlaktan geçtikten sonra bize göre hiç bir tadı yoktur" der.
Bu sırada adam elini padişahın arkasına doğru uzatarak bir kafatası alır ve "Kimdir bu biliyor musun" diye sorar. Padişah, "Hayır, kimdir" der. Padişah "Yeryüzünün hükümdarlarından biri, Allah ona halk üzerine saltanat vermiş, o da zulüm, haksızlık ve azgınlığa girmiş. Allah onu bu yolda görünce canını alıp başını gövdesinden ayırmış da yere atılmış bir taş gibi olmuş, ayrıca âhirette cezasını vermek üzere Allah onun işlediklerini de bir bir kayda geçirmiş" der.
Arkasından adam padişahın başını işaret ederek, "Bu kafatası da deminkiler gibi olacak, davranışlarına dikkat et" der.
Bunun üzerine adama, "Bana arkadaş olur musun? Seni Allah'ın bana bağışladığı servete kardeş, vezir ve ortak edinirim" diye teklif eder.
Adam, "Ben ve sen birarada barınamayız" der. Padişah, "Niye" diye sorar. Adam, "Çünki herkes sana düşman, bana dosttur" der. Padişah, "niye" diye sorar. Adam, "Çünki elindeki mevkii, mal ve dünyalık uğruna sana herkes diş biler. Bana bu hususta da düşman olan birinin olduğunu sanmıyorum, çünki ben bunları terk etmişim, hiçbir şeyin ne olduğunu ve ne de azlığını duyuyorum" diye cevap verir.
Padişah, kavmin liderine haber göndererek kendisi ile görüşmek istediğini bildirir, adam elçiye "Ona cevap olarak bildir ki, benim kendisinden bir isteğim yok, eğer kendisinin bir arzusu varsa gelsin" der.
Padişah, "Doğru söylüyor" diyerek adamın karşısına çıkar ve "Bana gelesin diye sana elçi gönderdim, gelmeyince işte ben geldim" der. Adam, "Eğer senden bir istediğim olsaydı, gelirdim" der.
Padişah der ki, "Niye hiç bir kavimde benzerini görmediğim bir takım şeyleri sizde görüyorum?" Adam gördüğün acayiplik nedir?" diye sorar. Padişah, "Dünyalığınız ve hiç bir şeyiniz yok, niye altın gümüş edinip istifade etmiyorsunuz?" der. Adam, "Biz altın ve gümüşten nefret ederiz. Çünki insanın biraz altın veya gümüşü olunca nefsi kabarır ve daha fazlasını elde etmeye bakar."
Padişah, "Peki, niye kendinize mezar kazmışsınız, sabah olunca herbiriniz mezarına koşuyor, temizliyor ve orada, namaz kılıyor" der. Adam, "Orasını gözönünde tutup dünya bize emel aşılamak isteyince böylelikle nefsimizi frenlemek istedik" der.
Padişah, "Baklagil otlarından başka bir yiyeceğiniz olmadığını görüyorum. Niye hayvan edinip sütünü sağmıyor, onları binek olarak kullanmıyorsunuz" diye sorar. Adam, "Midelerimizi canlılara mezar yapmak istemiyoruz, bitkileri kendimize yeterli gördük, insana az miktarda bir yiyecek kâfidir. Hangi yiyecek olursa olsun, gırtlaktan geçtikten sonra bize göre hiç bir tadı yoktur" der.
Bu sırada adam elini padişahın arkasına doğru uzatarak bir kafatası alır ve "Kimdir bu biliyor musun" diye sorar. Padişah, "Hayır, kimdir" der. Padişah "Yeryüzünün hükümdarlarından biri, Allah ona halk üzerine saltanat vermiş, o da zulüm, haksızlık ve azgınlığa girmiş. Allah onu bu yolda görünce canını alıp başını gövdesinden ayırmış da yere atılmış bir taş gibi olmuş, ayrıca âhirette cezasını vermek üzere Allah onun işlediklerini de bir bir kayda geçirmiş" der.
Arkasından adam padişahın başını işaret ederek, "Bu kafatası da deminkiler gibi olacak, davranışlarına dikkat et" der.
Bunun üzerine adama, "Bana arkadaş olur musun? Seni Allah'ın bana bağışladığı servete kardeş, vezir ve ortak edinirim" diye teklif eder.
Adam, "Ben ve sen birarada barınamayız" der. Padişah, "Niye" diye sorar. Adam, "Çünki herkes sana düşman, bana dosttur" der. Padişah, "niye" diye sorar. Adam, "Çünki elindeki mevkii, mal ve dünyalık uğruna sana herkes diş biler. Bana bu hususta da düşman olan birinin olduğunu sanmıyorum, çünki ben bunları terk etmişim, hiçbir şeyin ne olduğunu ve ne de azlığını duyuyorum" diye cevap verir.