O öyle bir varlık numunesidir ki dikeni eline alıp işleyince onun elinde diken dahi içindeki gizli sırları yani (güllüğünü) açığa vurur. O öyle bir insandır ki kalp kulvarındaki (gönlünde) savaşı yenmiş, mana fatihi olmuş, hayatındaki her çirkin tablolar güzele dönüşmüştür. O insanlar ki insanların birlik ve beraberliği sağlamak için didinir ve bunu bir ibadet zevkiyle yapar.
Allah rızasını kendine her nefeste şiar eden o insanın dilinde çirkin sözler güzele, gazap rahmete, yoksulluk berekete, cidalleşme ve kavga barışa yerini bırakmaktadır.
Yani bu insanda her şey yerli yerine oturur ve aslını bulur, amacını ve sahibini bulmuş demektir.
Düşünelim ki bu insanın eline insan idaresini emanet ediyoruz, o zaman göreceğiz ki ondan evvel onun bunun oyuncağı olan meclisler birdenbire erenler meclisine dönüşmüş. O insan şüphesiz politikacı değil siyasetci olmalıdır, zira politika Latince bir kelime olup ikiyüzlülük demektir. Siyaset ise peygamber mesleğidir. Örnek olarak Hz. İbrahim'den bir olay nakledelim. O cahil halkın bütün mabudlarını kırmış ardından baltayı en büyük puta asıp bunları o yaptı deyince halk bir müddet düşündükten sonra hayır o cansız bir puttur bunları yapamaz demişlerdi. Böylece taptıkları eşyanın zaafını (bir siyaset güderek) onlara göstermiş ve de ikrar ettirmiştir. Bu firaset Allah'tan abid ve mü'min kullarına bir lütuftur. Siyaset bir başka boyutuyla da sosyal hayatın negatiflerini pozitifleştirebilme ilmidir. Kini affa, nefreti sevgiye, çirkini güzele, gazabı rahmete, yoksulluğu berekete, hasedi gıptaya, ihaneti yapıcılığa, gafleti çevikliğe ve harekete, tembelliği çalışkanlığa, umutsuzluğu gerçeğe yani oluşuma dönüştürebilmektir. İnsan-ı kamilin bir vasfı da milletine ve bayrağına can-ı gönülden sahip çıkmasıdır. Ben Türküm yerine Türkiye vatandaşıyım, vatanım ve milletim yerine yeni dünya düzeni gibi bu millete ait olmayan slogan ve terimlerin ardına sığananlardan siyaset bekleyip onlara zemin hazırlamak; gaflet, dalalet, hatta ihanettir. Bu şu demektir; işi ehline hiç vermemişiz ve de vermeye niyetimiz yok manasınadır.
Allah-u Teala Kitab-ı Mübininde müminleri anlatırken; onlar namazı dosdoğru kılan, zekatı veren, emanete sahip çıkanlar olarak vasfetmektedir. Vatan sevgisi de müminliğin (İslam'ın) bir şartıdır çünkü vatan sevgisi imandandır. 'Hubbul vatan minel iman' hadis-i şerifi bunu anlatmaktadır. Bu vasıflara sahip olan yine o insan-ı kamil kişidir ve bir hadis-i kudside "Müminin firasetinden sakının çünkü o Allah'ın nuruyla bakar" ifadesinin muhatabıdır. Bazı kardeşlerimiz Allah'a kul, müttaki, salih, Ahmed Yesevi'nin varisi, alperen ruhlu Horasan erleri yerine bu siyaset meydanını çapulcuların işi olarak görüyor ve böylece yanlış tercih yapıyorlar.
Halbuki Kur'an'da "Emaneti ehline veriniz" ayet-i celilesi de açık bir şekilde bu gerçeği ifade etmektedir.
Allah bu milletimizi gaflet ve dalaletten muhafaza eylesin. Bu yazımızı vatan ve millet sevdalısı Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın bir kaç güzel sözüyle bitirmek istiyorum:
"Ben, Türk Milletiyim, Türk Devletiyim, Türk Askeriyim, Türk Polisiyim, Türk Çiftçisiyim, Türk Çöpçüsüyüm, Ben bu Milletin kendisiyim, onu her zaman korumaya ve kollamaya mecbur ve de memurum. Elbette ki bu milleti koruyanlar ve kollayanlar beni de koruyacak ve kollayacaklardır. Böyle duyulsun, böyle bilinsin Aziz Milletime selam olsun".
Şaban Gülmez