Cazibe IRMAK
İyi bir arkadaş, doğal güzellikler, okulda o gün elde ettiği başarı... Her biri Ebru'nun dünyasında ayrı bir anlam ve değer taşıyordu. Tüm güzellikleri algılayıp, yaşamında kendine özgü bir ruh inceliğiyle onları yücelten duygulu bir kızdı gerçekte. Ancak sahip olduğu mutluluğu paylaşması gerekti. Ebru, duygu ve düşüncelerini annesi Nurten hanımla paylaşırdı her zaman. Acılı anlarında onun şefkatli kollarında avunmuştu. Sorunlarının çözümü için annesinin desteğini aramıştı hep. Başarısının sevincini de yine annesiyle paylaşacaktı. Övgü dolu sözleriyle sevincini biraz daha büyütmek, yüreğinde onun sevgisini daha çok duyumsamaktı dileği. Eve gelir gelmez annesinin boynuna sarılarak:
- Matematik sınavım çok iyi geçti. Türkçe sınavımdan da pekiyi aldım anneciğim, sözleri dilinden dökülürken, gözlerinde umudun ışıltıları seziliyordu.
- Çok memnun oldum! Başarılarının devamını dilerim Ebrucuğum, diyen Nurten hanım kızının duygularını paylaşmaya çalıştı. Ardından Ebru'ya yaşadıklarını yazmasını önerdi. Ebru:
- Günlüğümün sayfalarını uzun zamandır açmadım. Nerede kalmıştım?.. Nasıl başlasam bilemiyorum derken Nurten hanım Ebru'nun içini kaplayan hüznü sezinliyordu. Kızının omuzunu okşayarak,
- Yeter ki yazmayı iste; önemli olan dileklerdir Ebrucuğum. Hani okula giderken benden dua etmemi istemiştin. Bak işte başarı gösterdin. Elbette senin derslerini ilgi ve istekle çalışmanın payı büyük. Benim duamı istemekle moral kazanmış olmalısın, dedi.
Ebru meraklı bakışlarla sordu:
- Dua etmek moral mi kazandırıyor?
Bir an düşündükten sonra Nurten hanım anlatmaya başladı:
- Dualarımızın hayatımızdaki yeri çok önemli Ebru. Onlar yüce Allah'a ulaştığı için derin bir anlam, yüksek bir değer taşıyor. Biliyorsun o korkunç kazanın ardından baban için yapacağımız tek şey dualarımızdı. Söylediğin gibi günlüğünü bile eline almamışsın yazmayı sevdiğin halde. Haydi yeniden başla yazmaya. Çocukların dünyasından uzanıp gelen tertemiz düşünceler, duygular, düşler sözcüklerde yaşamalı. Ebru annesinin boynuna yeniden sarılırken iki damla gözyaşı yanaklarına doğru süzülüyordu.
- Yazacak çok şey var anneciğim. En başta dualarım... Babam için, senin için, kardeşim ve tüm çocuklar için...
O gün son dersleri beden eğitimiydi. Ebru'nun sınıfındaki tüm öğrenciler okulunbahçesinde toplanmıştı. Okulun yanında bir de çocuk bahçesi vardı. Çocuk bahçesinin bir köşesindeki ağacın dalına kuşlar yuva yapmıştı. Öğrencilerin okulun bahçesinde yükselen seslerine kuşların cıvıltıları eşlik ediyordu. Doğayla tanışan yavru kuşlar da uçmayı öğreniyordu. Aynı, sağlıklı, güçlü, neşeli olarak geleceğe hazırlanan, bu amaçla spor yapıp oynayan çocuklar gibi. Ancak çocukların yaşadıkları bazı olaylar onları derinden etkiliyordu. Bazen çok sevdikleri arkadaş ve oyunlardan uzaklaşıyorlardı. O gün Şener için öyle olmuştu.
Öğretmenleri, birkaç jimnastik hareketinden sonra istedikleri oyunu oynayabileceklerini söylemişti. Öğrenciler de top oynamaya başlamışlardı. Şener ise arkadaşlarının arasından sessizce ayrılıp okulun bahçe duvarına doğru yürüdü. Duvara dayanarak arkadaşlarının oyunlarını izlerken düşünceliydi. Şener'in birkaç gündür süren suskun durumundan bir sorun yaşadığını sezen öğretmeni onun yanına gelerek:
- Sen niçin oynamıyorsun Şener? diye sordu.
- Canım istemiyor.
- Seni üzen birşey mi var? Bugün ödevini de eksik yapmışsın.
- Babam hasta.
- Doktora gitmedi mi?
- Gitti ama iyileşmedi. Sürekli başı ağrıyor. İki ay önce işten çıkardılar işyeri kapanacağı için. Başka bir iş bulamadı. Sonunda hastalandı. Doktor, temiz hava alıp dinlenmesini önermiş. Şimdi köye gitti.
- Babanın sağlığına kavuşup, evinize bir an önce dönmesini diliyorum.
- Teşekkür ederim öğretmenim.
- Haydi Şener senin de oyuna katılmanı istiyorum, diyerek Şener'in omuzunu okşadı öğretmeni sevecenlikle. O sırada zil çalınca öğrenciler evlerine dönmeye başladı.
Ebru da evine gelince okulda o gün yaşadıklarını annesiyle paylaşmak ihtiyacı duydu.
- Anneciğim, bugün matematik dersimizde kimsenin çözemediği problemi ben çözdüm!..
- Aferin Ebru. Başarınla beni umutlandırıp sevindiriyorsun. Benim de sana bir müjdem var.
Ebru, gözlerinin içi gülerek sevinçle sordu:
- Pikniğe mi gideceğiz?
- Bilemedin. Bir konuk gelecek.
- Bildim, anneannem gelecek.
- Yine bilemedin.
- Öyleyse söyle anneciğim, çok merak ettim.
- Söylemeyeceğim, sürpriz olsun.
Ebru, daha sonra ödevini yapmak için masanın başına geçti. Kitabının kapağını açarken düşünüyordu.
- Bu sürpriz konuk kim olabilir?..
devam edecek...
İyi bir arkadaş, doğal güzellikler, okulda o gün elde ettiği başarı... Her biri Ebru'nun dünyasında ayrı bir anlam ve değer taşıyordu. Tüm güzellikleri algılayıp, yaşamında kendine özgü bir ruh inceliğiyle onları yücelten duygulu bir kızdı gerçekte. Ancak sahip olduğu mutluluğu paylaşması gerekti. Ebru, duygu ve düşüncelerini annesi Nurten hanımla paylaşırdı her zaman. Acılı anlarında onun şefkatli kollarında avunmuştu. Sorunlarının çözümü için annesinin desteğini aramıştı hep. Başarısının sevincini de yine annesiyle paylaşacaktı. Övgü dolu sözleriyle sevincini biraz daha büyütmek, yüreğinde onun sevgisini daha çok duyumsamaktı dileği. Eve gelir gelmez annesinin boynuna sarılarak:
- Matematik sınavım çok iyi geçti. Türkçe sınavımdan da pekiyi aldım anneciğim, sözleri dilinden dökülürken, gözlerinde umudun ışıltıları seziliyordu.
- Çok memnun oldum! Başarılarının devamını dilerim Ebrucuğum, diyen Nurten hanım kızının duygularını paylaşmaya çalıştı. Ardından Ebru'ya yaşadıklarını yazmasını önerdi. Ebru:
- Günlüğümün sayfalarını uzun zamandır açmadım. Nerede kalmıştım?.. Nasıl başlasam bilemiyorum derken Nurten hanım Ebru'nun içini kaplayan hüznü sezinliyordu. Kızının omuzunu okşayarak,
- Yeter ki yazmayı iste; önemli olan dileklerdir Ebrucuğum. Hani okula giderken benden dua etmemi istemiştin. Bak işte başarı gösterdin. Elbette senin derslerini ilgi ve istekle çalışmanın payı büyük. Benim duamı istemekle moral kazanmış olmalısın, dedi.
Ebru meraklı bakışlarla sordu:
- Dua etmek moral mi kazandırıyor?
Bir an düşündükten sonra Nurten hanım anlatmaya başladı:
- Dualarımızın hayatımızdaki yeri çok önemli Ebru. Onlar yüce Allah'a ulaştığı için derin bir anlam, yüksek bir değer taşıyor. Biliyorsun o korkunç kazanın ardından baban için yapacağımız tek şey dualarımızdı. Söylediğin gibi günlüğünü bile eline almamışsın yazmayı sevdiğin halde. Haydi yeniden başla yazmaya. Çocukların dünyasından uzanıp gelen tertemiz düşünceler, duygular, düşler sözcüklerde yaşamalı. Ebru annesinin boynuna yeniden sarılırken iki damla gözyaşı yanaklarına doğru süzülüyordu.
- Yazacak çok şey var anneciğim. En başta dualarım... Babam için, senin için, kardeşim ve tüm çocuklar için...
O gün son dersleri beden eğitimiydi. Ebru'nun sınıfındaki tüm öğrenciler okulunbahçesinde toplanmıştı. Okulun yanında bir de çocuk bahçesi vardı. Çocuk bahçesinin bir köşesindeki ağacın dalına kuşlar yuva yapmıştı. Öğrencilerin okulun bahçesinde yükselen seslerine kuşların cıvıltıları eşlik ediyordu. Doğayla tanışan yavru kuşlar da uçmayı öğreniyordu. Aynı, sağlıklı, güçlü, neşeli olarak geleceğe hazırlanan, bu amaçla spor yapıp oynayan çocuklar gibi. Ancak çocukların yaşadıkları bazı olaylar onları derinden etkiliyordu. Bazen çok sevdikleri arkadaş ve oyunlardan uzaklaşıyorlardı. O gün Şener için öyle olmuştu.
Öğretmenleri, birkaç jimnastik hareketinden sonra istedikleri oyunu oynayabileceklerini söylemişti. Öğrenciler de top oynamaya başlamışlardı. Şener ise arkadaşlarının arasından sessizce ayrılıp okulun bahçe duvarına doğru yürüdü. Duvara dayanarak arkadaşlarının oyunlarını izlerken düşünceliydi. Şener'in birkaç gündür süren suskun durumundan bir sorun yaşadığını sezen öğretmeni onun yanına gelerek:
- Sen niçin oynamıyorsun Şener? diye sordu.
- Canım istemiyor.
- Seni üzen birşey mi var? Bugün ödevini de eksik yapmışsın.
- Babam hasta.
- Doktora gitmedi mi?
- Gitti ama iyileşmedi. Sürekli başı ağrıyor. İki ay önce işten çıkardılar işyeri kapanacağı için. Başka bir iş bulamadı. Sonunda hastalandı. Doktor, temiz hava alıp dinlenmesini önermiş. Şimdi köye gitti.
- Babanın sağlığına kavuşup, evinize bir an önce dönmesini diliyorum.
- Teşekkür ederim öğretmenim.
- Haydi Şener senin de oyuna katılmanı istiyorum, diyerek Şener'in omuzunu okşadı öğretmeni sevecenlikle. O sırada zil çalınca öğrenciler evlerine dönmeye başladı.
Ebru da evine gelince okulda o gün yaşadıklarını annesiyle paylaşmak ihtiyacı duydu.
- Anneciğim, bugün matematik dersimizde kimsenin çözemediği problemi ben çözdüm!..
- Aferin Ebru. Başarınla beni umutlandırıp sevindiriyorsun. Benim de sana bir müjdem var.
Ebru, gözlerinin içi gülerek sevinçle sordu:
- Pikniğe mi gideceğiz?
- Bilemedin. Bir konuk gelecek.
- Bildim, anneannem gelecek.
- Yine bilemedin.
- Öyleyse söyle anneciğim, çok merak ettim.
- Söylemeyeceğim, sürpriz olsun.
Ebru, daha sonra ödevini yapmak için masanın başına geçti. Kitabının kapağını açarken düşünüyordu.
- Bu sürpriz konuk kim olabilir?..
devam edecek...