Öyleyse; güzel ahlâk fert ve toplumun dengeli bir yapıya sahip olabilmesinin dinamiği ve teminatıdır.
Güzel ahlâk, iman ve ibadetin de temel dinamiği ve teminatıdır. Vücut organlarına can veren kan dolaşımına benzer. Bu dolaşım olmaksızın nasıl ki organların varlığı bir işe yaramazsa, iyi ahlâka sahip olmaksızın da ibadetler ve iman sahih olmaz. Nitekim Resulullah Efendimiz;
"Allah-u Teâlâ buyurur: Benim için bir amel işleyip, başkasını bu amele ortak eden kimsenin bu ameli tamamen kendisi içindir. Ben, bu amelden beriyim. Ben ortaklıktan müstağni olanım" ;
"Ümmetimin şirke düşmesinden korkuyorum. Gerçi onlar puta, Ay'a, taşa tapmazlar. Ancak amelleri ile riyâkârlık yaparlar" buyurmuşlardır. Nefsî bir hastalık olan 'riyâ'nın imanı nasıl zedeleyip ibadetleri de geçersiz kıldığını görüyoruz. Yine Peygamber Efendimiz (sav); "Ateşin odunu erittiği gibi hased de amelleri iptal eder", buyurarak da aynı hakikate dikkat çekmişlerdir. Bütün nefsî afetlerle ilgili benzeri âyet ve hadis pek çoktur.
Demek ki; nefis terbiye edilerek, ıslah olunmadan iman ve ibadet sahih olmamaktadır.
Güzel ahlâk; Kur'ân'ın temel dinamiği ve teminatıdır. Zira nefsini ahlâk-ı zemîmeden kurtarıp, ahlâk-ı hamîdeyle bezememiş olan insanlar, belki Kur'ân'ın metnini değiştiremezler ama; onu kendi eksik akıllarıyla ve nefisleri istikametinde yorumlayıp aktararak ve de yanlış fiilleri sergileyerek sahip oldukları bozuk itikad, yanlış amel ve istismar ile beraber Kur'ân'ın mânâ ve madde alanındaki mükemmelliğine gölge düşürebilirler. Bu akıbet de, en nezih hayat tarzını insanlığa sunan Kur'ân'dan insanları soğutup uzaklaştıracağı gibi, yeryüzünde İslâm'ı gerçek mânâda yaşayıp anlayan ve insanlığa aktaran insanların azalmasına; böylelikle Kur'ân'ın metninin aynı kalmasına rağmen hükmünün yeryüzünden silinmesine sebebiyet verecektir. Bu ise, kıyamet alâmetidir. Misallendirmek gerekirse; yüzlerce sapık itikadî mezhep doğarken hepsi de mezheplerini Kur'ân ayetlerine bina etmişlerdir. Her biri de dalâletlerinin faturasını Kur'ân'a çıkarmışlardır. Yine meselâ, 'cihad' haktır, fakat Allah için değil de nefsi için çarpışanlar, 'cihad'ı katle dönüştürüp İslâm'ı kötü gösterebilirler. Kadını boşamak güzel ahlâk sahibi için kolay değildir; fakat terbiye almamış bir insanın elinde boşama hakkı istismar edilip, yine kötü gösterilebilir.
Öyleyse; Peygamber Efendimiz'in "Vücutta bir et parçası vardır. O iyi olursa bütün vücut iyi olur; o kötü olursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin; o kalptir!", buyurduğu gibi, kalbin ıslah edilmiş olması cemiyete huzur temin edecektir. Bu kalbi taşımayan insanların hakim olduğu bir cemiyette ise, güzellikler tamamen nüfuzunu yitireceği için toplumun huzursuz ve hiç bir organı işlemez bir hale gelmesi söz konusu olacaktır.
Güzel ahlâk; İslâm'ın nesilden nesile taşınarak, çağlara damgasını vurmasının da teminatı ve temel dinamiğidir. Şöyle ki: Kişinin güzel ahlâka kavuşması, nefis tezkiyesini, o da nefsi terbiye olunmuş bir insanın terbiyesinden geçmeyi gerektirir. "Beni Rabbim terbiye etti. Ne güzel terbiye etti!", buyuran Resulullah Efendimizin bu sözünü, Cenâb-ı Hak, bizzat Kur'ân-ı Kerim'de kendisine "Nefislerini tezkiye eden" sıfatını vererek teyid etmiştir.
Ahlâkı kemâle erdirmede, mutlaka nefsi terbiye edecek bir mürşide ihtiyaç vardır. Ancak bu irşad olunmanın neticesinde kişinin iman ve ibadetteki derinliği zirveye çıkacaktır. Yani kişi kalbî hastalıkları; kibir, riyâ, hased, cimrilik, tembellik vs.yi izâle edip bunların yerine tevazu, ihlâs, kardeşlik, muhabbet, cömertlik, çalışkanlık gibi sıfatları yerleştirdiğinde kalp nurlanacaktır. Dolayısıyla akıl, Allah'ı herşeyiyle kabul edecek; insan, iradesizlik ve tembelliğin neticesi olan ibadet etmeme ya da zoraki ibadet etme eksikliğinden kurtulmuş olacaktır.