2. Henüz tam anlamıyla Britanya egemenliğine girmemiş olan bölgelerin ele geçirilmesi için planlar yapılmalıdır. İngiliz Sömürgeler Bakanlığı, mezkur planların uygulanabilmesi için bu bölgelerden her birine ister tam sömürge olsun, ister yarı sömürge, casusluk yapmak ve gerekli bilgileri toplamak için heyetler göndermesi zaruretine işaret etmektedir.
Ben, Sömürgeler Bakanlığı'nda işe başladığım günden beri görevimi iyi bir şekilde îfâ etmiş olmam ve özellikle dış görünüş itibariyle bir ticaret şirketi olan ancak asıl görevi Hindistan topraklarını ele geçirmek için çeşitli yollar aramak ve casusluk olan 'Doğu Hint Şirketi'ndeki inceleme görevini başarıyla sürdürmem ve iyi hizmetler dolayısıyla bu bakanlıkta önemli bir mevkii elde etmiştim.
O dönemde İngiliz Hükümeti, Hindistan hakkında hiçbir endişe duymamakta idi. Çünkü bu yarımadada mevcut olan kültür, din ve ırk ayrılıkları yörede İngiliz sömürgesine karşı ayaklanma fırsatı tanımıyordu. Çin toprakları da bunun gibiydi. Birer ölü dinler olan Buda ve Konfüçyüs dinlerinin takipçileri tarafından İngiltere'yi hiçbir tehlike tehdit etmiyordu. Hindistan ve Çin halkının aralarındaki köklü anlaşmazlıklar nedeniyle özgürlük ve istiklal düşüncelerini taşımaları uzak bir ihtimaldi. Çünkü buralarda söz konusu olmayan tek şey özgürce yaşamayı düşünmekti. Britanya Devleti'nin bu iki bölge hakkında endişe duymaması gelecekteki endişeleri dikkate almasını engellememeliydi. O halde bu milletlerin isyanları hususunda meydana gelebilecek gelişmeleri engellemek için önlemler düşünülmüştü. Bu önlemler, uzun süreli planlar olarak bu topraklarda ayrılıkçılık, cehalet, fakirlik ve hastalığı yayma programları şeklinde düzenlenmişti. Bu bela ve bedbahtlıkları, bölge halklarına yüklerken Budizmin şu ünlü deyişini çalışmalarımıza örnek almıştık: 'Hastayı kendi haline bırak ve sabırlı ol, sonunda ilacı onca acılığına rağmen kabul edecektir'.
Osmanlı dağılmalı
Biz diğer bir hastayla yani Osmanlı İmparatorluğu ile çıkarlarımızı garantiye alan birkaç anlaşma imzalamış olmamıza rağmen, Sömürgeler Bakanlığı uzmanları bu imparatorluğun bir asırdan önce dağılarak tamamen ortadan kalkacağını ileri sürüyorlardı. Aynı şekilde İran ile de bir dizi anlaşma imzalamıştık. Casuslarımız, memurlarımız, İran'da ve İslam ülkelerinde Osmanlıların nüfuzu altında görevlerini îfâ ediyorlardı. İngiliz Devleti'nin amaçları uğruna büyük başarılar elde etmelerine ve bu ülkelerde idarî fesadı, rüşvetçiliği yaymaları ve padişahlara zevkli bir yaşam temin etmek gibi çalışmalar yapmaları sonucunda bölge hükümetlerinin temellerini daha fazla sarsabilmelerine rağmen, ileride değineceğim nedenlerden dolayı Osmanlı ve İran Hükümetlerinin yıkılışının yararımıza olacağından pek emin değildik.
Bunun nedenlerini şöylece sıralayabiliriz:
1. İslam maneviyatının bu bölge halkı üzerinde oldukça etkili olması ve güç kazanmasıdır. Diyebiliriz ki inanç bakımından bir Müslüman bir Hıristiyan papazı ile rekabet edebilir. Bunlar hiçbir nedenle dinlerinden vazgeçmezler.
2. İslam dini tarihî geçmişine göre özgürce ve saygıdeğer bir yaşam dinidir. İslam'ın gerçek takipçileri hiçbir zaman esareti kabul etmez. Geçmişin gururu vücutlarını öyle bir kaplamış ki, bu güçsüz dönemlerinde bile ondan vazgeçmiyorlar. Biz İslam tarihini yorumlayarak Müslümanları uyaracak durumda değiliz. Eskiden var olan büyüklük ve övünmeler o zamanın şartları ve ihtiyaçlarının ürünü idi. Bugün artık şartlar değişmiştir. Eskiye dönmek artık mümkün değildir.
3. Biz her zaman Osmanlı ve İran Devletlerinin uyanıklığı, ileri görüşlülüğü ve tahriklerinden dolayı korku duyuyorduk. Her an bizim sömürgeci planlarımızı anlayabilirlerdi. O zaman da bütün planlar suya düşerdi. Bu iki hükümet son derece zayıflamış ve sadece hükümet merkezine hükmedebiliyorlardı. Oradan da ancak para ve silah temin edebilirlerdi. Her halükarda bu bile gelecekteki başarımızı tehlikeye düşürebilirdi.