O halde, bu işin çözümü nasıl olacak? İlk akla gelen kanundur. "Efendim kanun bu işi düzeltemez mi?" Bir noktaya kadar belki. Ama kanunu yapan irade de sensin, benim. Kanunu yapan irade, evvela hakikatte, bu işin ahlakına sahip olmalı ki, o kadınların uygulanması da kolay olsun. Veya işlerlik kazansın. İç tabiatımıza bu güzellikler sinsin.Dağın başında ya da tenha bir yerde, gizli bir bölgede, Polisti, jandarmaydı, bekçiydi, bunlar olmadan da insan güzel şeyler yapsın, yanlışa tevessül etmesin. Bunun için, iç dünyamıza bir muhakeme gücünü hakim kılmamız lazım. İç tabiatımızdaki "kiramen katibin" iyi ve kötü her şeyi yazar inancı, bu konuda büyük bir olaydır. Sağ tarafındaki hayırları, sol tarafında şereri, günahları yazar. Çok basit gibi görünüyor, ama bu inaç, öyle bir alemder ki, işte o seni adam oğlu adam ediyor. O, seni bir mürebbi ile, bir terbiyeci ile Peygamberin ahlakına taşıyor. Oradan da Allah'a Binaenaleyh, demek istediğimiz, "Ben bu işi kendim yaparım" demek, laf-ü güzaftır, kendimizi kandırmaktır. Tarihte hiç bir büyük insan, böyle hüda-i nabit bir meyve ağacı gibi kendi kendine yetişmemiştir. İlla onu yetiştiren bir kadro olmuştur. Osmanlı ailesine, hanedanına baktığımız zaman bir insanın etrafında bir çok ahlakçısı var, tarihçisi var, Kur'an'cısı var, tefsircisi var... değil mi? Bir çok alim var. O da yetmiyor, bir irşad ehli insan var. Hem naklen, hem kalben onu yetiştirmek için, her ikisi de veriliyor. Tarihimiz bu örneklerin binlercesi ile doludur.Misal mi; Sultan 2. Mahmut, bir Bektaşi tekkesine gidiyor Bakıyor ki, insanlar tembel tembel oturuyor. "Nedir bu miskinlik, bu tembellik, ne yaparsanız burada?" deyip önce azarlamış orada bulunanları sonra da ikram istemiş. Demişler ki: "Hakk'ın verdiği ikramdan mı olsun, yoksa kulununkinden mi?" "Elbette Hakk'ındakin olsun" demiş padişah. O zaman, dağda hüda-i nabit yetişen, acı meyvelerinden getirip koymuşlar önüne. Ağzını buruşturmuş. Demişler: "Efendim. Biraz da bu halkın iradesinin karıştığından verelim. Bir de onu tadın. "Ehil bir meyve getirilip önüne konulunca nükteyi kavramış. "Yolunuza devam edin" demiş.