Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden RAHMETEN-LİL ALEMİN
Hiç şüphesiz; insanların Allah'a karşı en saygısızı, en taşkını Allah'ın hareminde adam öldüren, yahut kendi katilinden başkasını öldüren, ya da cahiliyet öcünü almak için adam öldürendir. O sırada, adamın birisi ayağa kalktı: "'Filan, benim oğlumdur. Cahiliye çağında onun anasıyla yatıp kalkmıştım', dedi. Peygamberimiz hutbesine şöyle devam etti: "İslâmiyet'te insanın babasından veya baba tarafından akrabasından başkasına intisap etmesi diye bir şey yoktur. Cahiliye çağının kötü işleri silinip gitmiştir. Doğan çocuk döşek sahibine aittir. Zâniye ise (esleb) vardır.
'Esleb nedir?' diye sordular. Peygamberimiz: 'Mahrumluk demektir' buyurdular. Hutbelerine şöyle devam ettiler: 'İddiasını ispatlamak için delil getirmek davacıya, yemin de inkâr edene düşer. Ey insanlar! Her andlaşma cahiliye çağında yapılırdı. Cahiliye çağında yapılmış olan andlaşmalara riayet ediniz. İslâmiyet, ona kuvvetten başka bir şey eklemez. İslâmiyette ne cahiliye andlaşması vardır, ne de fetihten sonra hicret. Fakat cihad ve cihada niyet vardır. Seferber edilmek istendiğiniz vakit hemen seferber olunuz. İslâmiyet'e, cahiliye andlaşması icad ve ihdas etmeyiniz. Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Bütün Müslümanlar kardeştirler. Müslümanlar, kendilerinden olmayanlara karşı bir eldirler. Elbirliği ile topluca hareket ederler. Müslümanların kanları birbirine eşittir. Zimmetlerini onların en hafifleri, en uzaktakileri bile yerine getirmeye gayret ederler. İyi biliniz ki, ne bir kâfir için mü'min ve Müslüman öldürülür, ne de onlardan teahhüd sahibi olanlar, teahhüdlerinden dolayı harbi olan kâfirler için öldürülürler. Kâfirin diyeti Müslümanın diyetinin yarısıdır. İyi biliniz ki, İslâmiyette değiş tokuş yoluyla mehirsiz evlenme yoktur.
Kadın, ne halasının, ne de teyzesinin üzerine nikâhlanıp bir araya getirilebilir. Kocasının izni olmadıkça malından bir şey vermesi kadın için helâl ve caiz değildir". Kadın, yanında bir mahremi bulunmadıkça üç günlük yola gidemez. İyi bilesiniz ki, varis için vasiyete gerek yoktur. Ayrı din sahipleri birbirlerine varis olamazlar. Parmakların her birisinde diyet, onar devedir. Kemiği görünen derin yaralardan her birisinde diyet, beşer devedir. Sabah namazından güneş doğuncaya kadar namaz yoktur. İkindi namazından güneş batıncaya kadar da namaz yoktur. Zekat ve sadakaları teslim almak için hayvanları, bir yerden bir yere sürdürüp, götürmek de yoktur. Zekat ve sadakalar ancak, mal sahiplerinin yurtlarında teslim alınacaktır. Sizi iki günün orucundan nehyederim: Biri Kurban Bayramı günü, diğeri de Fıtır (Ramazan) Bayramı günü orucudur. Sizi iki biçim giyimden de men ederim: Hiç biriniz, ne ud, ne edep yerlerini açıkta bırakacak biçimde sırt ve baldırlarını sarık ve benzeri bir bez parçasıyla sarsın; ne de iki yanı kaldırılıp omuzlara atılınca ud ve edep yerleri açılacak biçimde tek bir atkıya bürünsün. Ben size ancak anlayacağınız, tutacağınız yolu gösterdim." Yemen halkından Ebu Şah adındaki kişi; "Bunları benim için yazınız" deyince, hutbe, olduğu gibi yazıldı.
Fetihlerin en büyüğü hikmetlerin de en güzelini taşır
Mekke'nin fethi, fetihlerin en büyüğü ve en anlamlısıdır. Zira Mekke; zâhirde arzın bir parçası, hakikatte ise kâinatın kalbi hükmündedir. Bu sebeple, Mekke'nin fethinde zâhir ve bâtın pek çok hikmetler ve dersler vardır. Bazılarını zikredelim:
Mekke, Beytullah'ı bağrında taşır. Beytullah yani "Kâbe" ise, Allahu Teâlânın vahdaniyetinin "tevhidin" simgesi ve Müslümanların kıblesidir. Allah, Kâbe'yi inananlar için ibadette ölçü koymuş, Kâbe'ye yönelmek Allah'a yönelmekle müsavi sayılmıştır. Tevhidin yeryüzündeki abidesi olan Kâbe, hak ve hakikatın emniyet ve selâmetin merkezi olması gerekirken; maalesef, putlarla doldurulmuş, fitne ve fesadın merkezi haline sokulmuştu. O sıralarda karaları ve denizleri kaplamış olan fitne, sanki o merkezden kaynaklanıyordu. Bu, esasında Kâbe'ye ve Kâbe'nin manevî şahsında bütün Müslümanlara sonradan arız olmuş bir zulüm ve zillet idi. Çünkü Kâbe'nin yeryüzünde temeli ihlâsla atılmış ve ilk insan ve ilk peygamber olan Hz. âdem tarafından Kâbe, ilk olarak inşa edilmiş, bugünkü şekliyle de Allah dostu Hz. İbrahim ve oğlu İsmail (as) tarafından bina edilmişti. Böylece Kâbe, tarih boyunca hak ve hakikatın mesajını sunan bütün tevhid dinleri için bir sembol olmuştur. Yani Beytullah lisan-ı haliyle tevhidi anlatır, gerçeği anlatır, huzur ve saadetin yeryüzündeki abidesi olduğunu ifade eder. Bu sebeple Kâbe'nin putlardan temizlenmesi, asıl kimliğine kavuşması gerekiyordu. Belki de, bütün yeryüzü fetholunup yalnız Mekke kalsaydı, tevhid yeryüzünde ikame edilmiş olmayacaktı ve Müslümanların içinde derin bir burukluk kalacaktı. Belki iman, aranan ve istenen şahikasına çıkamayacaktı. Mekke'nin fethi bu kadar önemli idi.
Hiç şüphesiz; insanların Allah'a karşı en saygısızı, en taşkını Allah'ın hareminde adam öldüren, yahut kendi katilinden başkasını öldüren, ya da cahiliyet öcünü almak için adam öldürendir. O sırada, adamın birisi ayağa kalktı: "'Filan, benim oğlumdur. Cahiliye çağında onun anasıyla yatıp kalkmıştım', dedi. Peygamberimiz hutbesine şöyle devam etti: "İslâmiyet'te insanın babasından veya baba tarafından akrabasından başkasına intisap etmesi diye bir şey yoktur. Cahiliye çağının kötü işleri silinip gitmiştir. Doğan çocuk döşek sahibine aittir. Zâniye ise (esleb) vardır.
'Esleb nedir?' diye sordular. Peygamberimiz: 'Mahrumluk demektir' buyurdular. Hutbelerine şöyle devam ettiler: 'İddiasını ispatlamak için delil getirmek davacıya, yemin de inkâr edene düşer. Ey insanlar! Her andlaşma cahiliye çağında yapılırdı. Cahiliye çağında yapılmış olan andlaşmalara riayet ediniz. İslâmiyet, ona kuvvetten başka bir şey eklemez. İslâmiyette ne cahiliye andlaşması vardır, ne de fetihten sonra hicret. Fakat cihad ve cihada niyet vardır. Seferber edilmek istendiğiniz vakit hemen seferber olunuz. İslâmiyet'e, cahiliye andlaşması icad ve ihdas etmeyiniz. Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Bütün Müslümanlar kardeştirler. Müslümanlar, kendilerinden olmayanlara karşı bir eldirler. Elbirliği ile topluca hareket ederler. Müslümanların kanları birbirine eşittir. Zimmetlerini onların en hafifleri, en uzaktakileri bile yerine getirmeye gayret ederler. İyi biliniz ki, ne bir kâfir için mü'min ve Müslüman öldürülür, ne de onlardan teahhüd sahibi olanlar, teahhüdlerinden dolayı harbi olan kâfirler için öldürülürler. Kâfirin diyeti Müslümanın diyetinin yarısıdır. İyi biliniz ki, İslâmiyette değiş tokuş yoluyla mehirsiz evlenme yoktur.
Kadın, ne halasının, ne de teyzesinin üzerine nikâhlanıp bir araya getirilebilir. Kocasının izni olmadıkça malından bir şey vermesi kadın için helâl ve caiz değildir". Kadın, yanında bir mahremi bulunmadıkça üç günlük yola gidemez. İyi bilesiniz ki, varis için vasiyete gerek yoktur. Ayrı din sahipleri birbirlerine varis olamazlar. Parmakların her birisinde diyet, onar devedir. Kemiği görünen derin yaralardan her birisinde diyet, beşer devedir. Sabah namazından güneş doğuncaya kadar namaz yoktur. İkindi namazından güneş batıncaya kadar da namaz yoktur. Zekat ve sadakaları teslim almak için hayvanları, bir yerden bir yere sürdürüp, götürmek de yoktur. Zekat ve sadakalar ancak, mal sahiplerinin yurtlarında teslim alınacaktır. Sizi iki günün orucundan nehyederim: Biri Kurban Bayramı günü, diğeri de Fıtır (Ramazan) Bayramı günü orucudur. Sizi iki biçim giyimden de men ederim: Hiç biriniz, ne ud, ne edep yerlerini açıkta bırakacak biçimde sırt ve baldırlarını sarık ve benzeri bir bez parçasıyla sarsın; ne de iki yanı kaldırılıp omuzlara atılınca ud ve edep yerleri açılacak biçimde tek bir atkıya bürünsün. Ben size ancak anlayacağınız, tutacağınız yolu gösterdim." Yemen halkından Ebu Şah adındaki kişi; "Bunları benim için yazınız" deyince, hutbe, olduğu gibi yazıldı.
Fetihlerin en büyüğü hikmetlerin de en güzelini taşır
Mekke'nin fethi, fetihlerin en büyüğü ve en anlamlısıdır. Zira Mekke; zâhirde arzın bir parçası, hakikatte ise kâinatın kalbi hükmündedir. Bu sebeple, Mekke'nin fethinde zâhir ve bâtın pek çok hikmetler ve dersler vardır. Bazılarını zikredelim:
Mekke, Beytullah'ı bağrında taşır. Beytullah yani "Kâbe" ise, Allahu Teâlânın vahdaniyetinin "tevhidin" simgesi ve Müslümanların kıblesidir. Allah, Kâbe'yi inananlar için ibadette ölçü koymuş, Kâbe'ye yönelmek Allah'a yönelmekle müsavi sayılmıştır. Tevhidin yeryüzündeki abidesi olan Kâbe, hak ve hakikatın emniyet ve selâmetin merkezi olması gerekirken; maalesef, putlarla doldurulmuş, fitne ve fesadın merkezi haline sokulmuştu. O sıralarda karaları ve denizleri kaplamış olan fitne, sanki o merkezden kaynaklanıyordu. Bu, esasında Kâbe'ye ve Kâbe'nin manevî şahsında bütün Müslümanlara sonradan arız olmuş bir zulüm ve zillet idi. Çünkü Kâbe'nin yeryüzünde temeli ihlâsla atılmış ve ilk insan ve ilk peygamber olan Hz. âdem tarafından Kâbe, ilk olarak inşa edilmiş, bugünkü şekliyle de Allah dostu Hz. İbrahim ve oğlu İsmail (as) tarafından bina edilmişti. Böylece Kâbe, tarih boyunca hak ve hakikatın mesajını sunan bütün tevhid dinleri için bir sembol olmuştur. Yani Beytullah lisan-ı haliyle tevhidi anlatır, gerçeği anlatır, huzur ve saadetin yeryüzündeki abidesi olduğunu ifade eder. Bu sebeple Kâbe'nin putlardan temizlenmesi, asıl kimliğine kavuşması gerekiyordu. Belki de, bütün yeryüzü fetholunup yalnız Mekke kalsaydı, tevhid yeryüzünde ikame edilmiş olmayacaktı ve Müslümanların içinde derin bir burukluk kalacaktı. Belki iman, aranan ve istenen şahikasına çıkamayacaktı. Mekke'nin fethi bu kadar önemli idi.