MİSAFİR KALEM / Zeki KENTEL
Geçtiğimiz hafta gruplardan birinde; kültürünün, örfünün, neslinin geleceğine duyarlı bir baba, "Kızımın (12 yaşında) Hıristiyanlığa Merakı" başlığı altında ülkenin karşı karşıya bulunduğu çok acı bir gerçeği ortaya koydu:
"Son bir yıl içinde kızımın (12 yaşında) Hıristiyanlığa karşı sempatisi çok arttı. Etrafımızda Hıristiyan yok. Bu nereden kaynaklanıyor olabilir diye araştırırken, kızımın TRT'de yayınlanmakta olan "Kalabalık ve Mutlu" adlı diziyi çok sevdiğini fark ettim.
Bir kaç bölümünü izledim. Dizi bir papaz ailesinin günlük yaşamı konu ediniyor. Hem gençlik, hem eğitim hem de din konuları işleniyor. Dizideki papaz "evliya gibi" bir adam. Hem eğitimci, hem psikolog, hem felsefeci... Mübarek bir bilge ki sormayın.
Keşke böyle bir dizi bizde de çevrilse ve bir imam ailesi işlense diye düşündüm.
Demek ki kızım İslamı çevremizdeki yobazlardan, Hıristiyanlığı ise bu diziden öğreniyor ve birinden tiksinirken diğerine sempati duyuyor. Ailede de dinsel konular genellikle "gericiliğe lanet" boyutunda kalınca sanırım böyle oluyor.
Bu konu tartışılmaya değer. Ayrıca bana önerileriniz varsa alayım lütfen... Tevfik Fikret'in durumuna düşmek istemiyorum. Kendisi gericilerle boğuşurken, oğlu papaz olmuş ve ABD'ye iltica etmişti."
***
Bir anne anlatıyor: "Küçük kızım evin bahçesinde yerde çırpınıp duran ve ölmek üzere bulunan bir serçeyi alıp eve getirdi. Yem ve su verdik, iyileşmesi için çaba verdikse de sonuç alamadık. Cılız kuş öldü. Kızım üzüldü. Biraz ağladıktan sonra "Bunu gömeyim mi?" diye sordu. Ben de: "Olur" dedim.
Kızım bahçede küçük bir çukur kazdı ve kuşu gömdü. Fakat toprağın üzerine kibrit çöplerinden bir 'haç' işareti yerleştirdi. Ben "Kızım bu ne oluyor?" diye sorunca, "Anne televizyonlarda hep böyle yapıyorlar, ne güzel yaptım değil mi? Ben ölünce de bana da böyle yaparsınız, tamam mı?" diye yanıt verdi.
***
Burada duyarlı bir baba ile bir annenin, kendi çocukları üzerindeki gözlemleriyle geleceklerine ilişkin olarak kendilerine, "Bize ne oluyor?" sorusuna yanıt aradıklarını görüyoruz. Kendilerine ters gelen bir şey vardır ama bu terslik çocuklar için hiç de ters değil, hatta çok olumludur da.
Babanın oğlu, annenin kızı hakkında ayırdına vardıkları ve işaret ettikleri tehlike, hepimizin özellikle okumuş geçinen ve modern şehir hayatı içindeki kesimin karşı karşıya olduğu ciddi bir tehlikedir. Bu babanın Tevfik Fikret'in durumuna düşmeyeceğine inanıyorum. Çünkü geleceğinin kaygısı kendisini rahatsız ediyor. Fikret'in böyle bir endişesi olmamıştı. Yalnız tehlikeye getirdiği yorumları kabul etmiyorum ve doğru bulmuyorum.
Tevfik Fikret kuşku yok büyük bir şairimizdi. Tarih-i Kadim'de ve bu Tarih-i Kadim'e yazdığı Zeyl'de Fikret, geçmişini inkar eder bir kimliğe bürünür, kendini bu toplumdan, Anadolu insanından ve dinden soyutlar, Peygamberleri reddeder ve hiç söylememesi gerekeni "Beşerin böyle dalâletleri var / Putunu kendi yapar, kendi tapar" der.
Fikret'in gericilerle boğuşması inançlı bir kişi olarak değil, fakat bir ate gibi camiden ve dinden soyuttur. Mücadelesi gericilere yönelik değil İslam'a yönelik olmuştur. Haluk'un da babasını bu kimlik içinde tanıdığı kesin. Burada inancımızı paylaşmayanlara herhangi bir önyargımız yok. Çalışmalarını takdir ettiğimiz çok ate arkadaşımız vardır.
Oğlunun Hıristiyan olmasından korkan baba filmden övgü ile söz ederken, İslam'ı çevredeki yobazlardan tanıdıklarına işaret ediyor. İslam'ın üstünlüğünü biliyor ki, oğlunun Hıristiyan olmasından korkuyor. Fakat gözler yobazları görüyor da (her kimse onlar?) İslam'ın zenginliğini, güzelliğini ve de üstünlüğünü göremiyor ve oğluna da gösteremiyor. Bin yıl önce Anadolu'yu Müslüman ve Türk yapan Alperenler, Veliler, Taptuk Emreler neden akla getirilmiyor?
Yakın geçmişimizde Türkiye'de gericilerle gerçekten boğuşan büyük insan Mehmet Akif'tir. Mehmet Akif, bu mücadeleyi caminin içinde Süleymaniye ve Fatih Kürsülerinde vermiştir.
"Doğrudan Kur'an'dan alarak İlhamı /Çağın idrakine söyletmeliyiz İslam'ı".
Görüleceği gibi belki de içinde bulunduğumuz sosyal çalkantıdan çıkışımızı sağlayacak çözüm Safahat'ın sayfaları arasındadır.
***
Metropol'ün bir başka gerçeği: İstanbul'un Kadıköy, Avcılar, Bakırköy, Beşiktaş, Eminönü, Osmanbey, Güngören, Bostancı, Cerrahpaşa, Ortaköy, Üsküdar, Taksim, Beyoğlu, Göztepe ve Zeytinburnu semtlerinde toplam 19 yeni Protestan kilisesi açıldığı biliniyor. Bunların dördü hariç, diğerlerinin internet siteleri var.
Türk Protestanları lideri İhsan Özbek on yıldır Türk Protestanların sayısının arttığını, şimdi 2 bin kişi olduklarını söylüyor. Özbek, Türkiye çapında 1500-2000 civarında genç Müslümanın din değiştirdiğini, bunlardan yarısının üniversite öğrencisi, diğer yarısının ise lise mezunu yetişkinler olduğunu ifade ediyor.
Devam edecek...
Geçtiğimiz hafta gruplardan birinde; kültürünün, örfünün, neslinin geleceğine duyarlı bir baba, "Kızımın (12 yaşında) Hıristiyanlığa Merakı" başlığı altında ülkenin karşı karşıya bulunduğu çok acı bir gerçeği ortaya koydu:
"Son bir yıl içinde kızımın (12 yaşında) Hıristiyanlığa karşı sempatisi çok arttı. Etrafımızda Hıristiyan yok. Bu nereden kaynaklanıyor olabilir diye araştırırken, kızımın TRT'de yayınlanmakta olan "Kalabalık ve Mutlu" adlı diziyi çok sevdiğini fark ettim.
Bir kaç bölümünü izledim. Dizi bir papaz ailesinin günlük yaşamı konu ediniyor. Hem gençlik, hem eğitim hem de din konuları işleniyor. Dizideki papaz "evliya gibi" bir adam. Hem eğitimci, hem psikolog, hem felsefeci... Mübarek bir bilge ki sormayın.
Keşke böyle bir dizi bizde de çevrilse ve bir imam ailesi işlense diye düşündüm.
Demek ki kızım İslamı çevremizdeki yobazlardan, Hıristiyanlığı ise bu diziden öğreniyor ve birinden tiksinirken diğerine sempati duyuyor. Ailede de dinsel konular genellikle "gericiliğe lanet" boyutunda kalınca sanırım böyle oluyor.
Bu konu tartışılmaya değer. Ayrıca bana önerileriniz varsa alayım lütfen... Tevfik Fikret'in durumuna düşmek istemiyorum. Kendisi gericilerle boğuşurken, oğlu papaz olmuş ve ABD'ye iltica etmişti."
***
Bir anne anlatıyor: "Küçük kızım evin bahçesinde yerde çırpınıp duran ve ölmek üzere bulunan bir serçeyi alıp eve getirdi. Yem ve su verdik, iyileşmesi için çaba verdikse de sonuç alamadık. Cılız kuş öldü. Kızım üzüldü. Biraz ağladıktan sonra "Bunu gömeyim mi?" diye sordu. Ben de: "Olur" dedim.
Kızım bahçede küçük bir çukur kazdı ve kuşu gömdü. Fakat toprağın üzerine kibrit çöplerinden bir 'haç' işareti yerleştirdi. Ben "Kızım bu ne oluyor?" diye sorunca, "Anne televizyonlarda hep böyle yapıyorlar, ne güzel yaptım değil mi? Ben ölünce de bana da böyle yaparsınız, tamam mı?" diye yanıt verdi.
***
Burada duyarlı bir baba ile bir annenin, kendi çocukları üzerindeki gözlemleriyle geleceklerine ilişkin olarak kendilerine, "Bize ne oluyor?" sorusuna yanıt aradıklarını görüyoruz. Kendilerine ters gelen bir şey vardır ama bu terslik çocuklar için hiç de ters değil, hatta çok olumludur da.
Babanın oğlu, annenin kızı hakkında ayırdına vardıkları ve işaret ettikleri tehlike, hepimizin özellikle okumuş geçinen ve modern şehir hayatı içindeki kesimin karşı karşıya olduğu ciddi bir tehlikedir. Bu babanın Tevfik Fikret'in durumuna düşmeyeceğine inanıyorum. Çünkü geleceğinin kaygısı kendisini rahatsız ediyor. Fikret'in böyle bir endişesi olmamıştı. Yalnız tehlikeye getirdiği yorumları kabul etmiyorum ve doğru bulmuyorum.
Tevfik Fikret kuşku yok büyük bir şairimizdi. Tarih-i Kadim'de ve bu Tarih-i Kadim'e yazdığı Zeyl'de Fikret, geçmişini inkar eder bir kimliğe bürünür, kendini bu toplumdan, Anadolu insanından ve dinden soyutlar, Peygamberleri reddeder ve hiç söylememesi gerekeni "Beşerin böyle dalâletleri var / Putunu kendi yapar, kendi tapar" der.
Fikret'in gericilerle boğuşması inançlı bir kişi olarak değil, fakat bir ate gibi camiden ve dinden soyuttur. Mücadelesi gericilere yönelik değil İslam'a yönelik olmuştur. Haluk'un da babasını bu kimlik içinde tanıdığı kesin. Burada inancımızı paylaşmayanlara herhangi bir önyargımız yok. Çalışmalarını takdir ettiğimiz çok ate arkadaşımız vardır.
Oğlunun Hıristiyan olmasından korkan baba filmden övgü ile söz ederken, İslam'ı çevredeki yobazlardan tanıdıklarına işaret ediyor. İslam'ın üstünlüğünü biliyor ki, oğlunun Hıristiyan olmasından korkuyor. Fakat gözler yobazları görüyor da (her kimse onlar?) İslam'ın zenginliğini, güzelliğini ve de üstünlüğünü göremiyor ve oğluna da gösteremiyor. Bin yıl önce Anadolu'yu Müslüman ve Türk yapan Alperenler, Veliler, Taptuk Emreler neden akla getirilmiyor?
Yakın geçmişimizde Türkiye'de gericilerle gerçekten boğuşan büyük insan Mehmet Akif'tir. Mehmet Akif, bu mücadeleyi caminin içinde Süleymaniye ve Fatih Kürsülerinde vermiştir.
"Doğrudan Kur'an'dan alarak İlhamı /Çağın idrakine söyletmeliyiz İslam'ı".
Görüleceği gibi belki de içinde bulunduğumuz sosyal çalkantıdan çıkışımızı sağlayacak çözüm Safahat'ın sayfaları arasındadır.
***
Metropol'ün bir başka gerçeği: İstanbul'un Kadıköy, Avcılar, Bakırköy, Beşiktaş, Eminönü, Osmanbey, Güngören, Bostancı, Cerrahpaşa, Ortaköy, Üsküdar, Taksim, Beyoğlu, Göztepe ve Zeytinburnu semtlerinde toplam 19 yeni Protestan kilisesi açıldığı biliniyor. Bunların dördü hariç, diğerlerinin internet siteleri var.
Türk Protestanları lideri İhsan Özbek on yıldır Türk Protestanların sayısının arttığını, şimdi 2 bin kişi olduklarını söylüyor. Özbek, Türkiye çapında 1500-2000 civarında genç Müslümanın din değiştirdiğini, bunlardan yarısının üniversite öğrencisi, diğer yarısının ise lise mezunu yetişkinler olduğunu ifade ediyor.
Devam edecek...