Peygamberimiz, Huneyn'e giderken yolda büyük yeşil bir ağaç gören sahabenin; "Ya Resûlellah! Müşriklerin zâtü envâtı gibi bize de bir zâtü envât ihdas et!" demesi üzerine, "Allahu ekber! Varlığım kudret elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, siz de, Musa'ya kavminin dedikleri gibi bir şey söylediniz. Onlar: 'Ey Musa! Onların nasıl tanrıları varsa, bize de öyle bir tanrı yap' demişler, Musa da; 'Siz ne kadar cahillik eden bir kavimsiniz' demişti. O zât ü envât geleneği sizden öncekilerin geleneği idi" 11, buyurdu ve bu davranışı Müslümanlara uygun görmedi.
Müslümanların yolda rastladıkları ağaç 'sidr' ağacı idi. Kureyş müşrikleriyle onlar dışındaki Arapların kocaman yeşil bir ağaçları vardı ki, ona zâtu envat denirdi. Müşrikler her yıl onun yanına giderler, silahlarını asıp, kurban keserler ve bir gün itikafa girerlerdi. 12 Hacca giderken ridalarını onun dallarına asarlar, Harem'e ridasız girerlerdi. Zâtu envât, Mekke yakınlarında idi.
Huneyn bozgununun asıl sebebi
Allah Resûlünün önderliğinde yüce İslâm'ın yayılışı safhasında vuku bulan Huneyn Savaşı, sebebi, cereyan tarzı, gelişmesi, psikolojik şartları ve sonuçları ile beraber müstesna bir yere sahiptir. İlahî kaderin çizdiği yolda işaret taşları hükmündeki pek çok hikmet ve ibret Huneyn'i diğer gazvelerden ayırır. Huneyn ibretle tetkik edildiğinde, günümüz Müslümanlarının karanlık dünyalarına pekçok yönüyle ışık tuttuğu müşahede edilecektir. Bu savaşın verdiği mesajlar günümüz şartlarında ölçü krizi ve zaafiyeti içindeki Müslümanın birçok meselesini halledecektir. Bu savaşın bazı hikmetlerine işaret edelim:
Her şeyden evvel Huneyn Savaşı, İslâm'ın mutlak hakimiyetinin bir simgesi olan Mekke'nin fethini kalıcı ve muhkem kılmıştır. Eğer Huneyn Savaşı ardından Taif'in fethi gerçekleşmeseydi; Mekke'nin fethi, kâmil anlamda hedefine ulaşmayacak ve İslâm'ın hakimiyeti üzerindeki müşrik tehdidi nazik bir durum arzedecekti. Huneyn'le bu tehdit ve nazik durum bertaraf edilmiştir.
Huneyn'in sebebi; bir kez daha, İslâm'daki savaşın mantığındaki haklılığın bir örneğini teşkil eder. Allah Resûlü, daha Medine'den yeni hareket etmişti ki, Hevazin ve Benî Sakif kabilelerinin düşmanca hareketleri ve savaş hazırlıkları başlamıştı. Allah'ın hesabını düşünmek ve idrak etmekten uzak ve şuursuz olan bu topluluklar, kendi mantıklarınca Müslümanları ansızın ve hazırlıksız yakalayıp imha edeceklerdi. Bu kötü niyet ve tehlikeli girişimleri, sözkonusu bu kabilelerin üzerine cihadı meşru kılmıştır.
Gelişmeleri sıhhatli bir istihbaratla zamanında öğrenen Allah Resûlü, hemen tedbire başvurarak hazırlık ve hareketlerini buna göre tanzim etmiştir. Ve tedbir olarak Abdullah b. Ebi Hadred, düşman hakkında bilgi toplamakla görevlendirilmiştir. Bu zat, düşmanın ordugâhına kadar sokulmak suretiyle pekçok bilgi ve su-i niyeti tespit edebilmiştir. Bu olay "muhaberesiz muharebe olmaz", hakikatının müşahhas bir tescilidir. Demek; mü'minler uyanık olup, düşmanlarının, haklarındaki düşünce ve planlarını öğrenmek için istihbarata büyük önem vermek zorundadırlar. Hususiyle, fitne fesadın kol gezdiği, buna mukabil haberleşme imkânlarının da çok yaygınlaştığı günümüzde buna hayatî derecede ihtiyaç vardır.
Peygamberimizin (sav), daha Mekke'de iken silah ve zırh temin etmek suretiyle hazırlık yapması düşmana karşı güç hazırlamanın ve askerlik sanatını öğrenmenin önemini isbat eder. Diğer taraftan, İslâm'da asıl olan sulhtur, savaş bile sulh önündeki engelleri kaldırmak içindir. Mekke, kansız teslim alınıyor; İslâm'ın yıllarca azılı düşmanlığını yapanlar affediliyor ve fakat bu büyük gönül ordusu, hakkı boğmak isteyenlerin hak ettikleri dersi vermek için azimli bir hazırlıkla şiddetli bir savaşa hazırlanıyor. Bu gerçek, İslâm'ın insanlara ve olaylara bakışını gösterir. Ve de, hakkı ikame etmekteki kararlılığını...
Hevazin Kabilesinin, dar bir vadinin stratejik yerlerini tutmaları, hazırlıklarını önceden bitirip Müslümanlar üzerine ansızın saldırmaları, savaşlarda zahirî ve fizikî şartların önemini vurgular. Askerlikte arazi şartları ve jeostratejik konum, savaşın gelişmesi üzerinde son derece müessir olup mü'minlerin buna dikkat etmeleri ve gafil avlanmamaları büyük ehemmiyet arzeder.
Müslümanların yolda rastladıkları ağaç 'sidr' ağacı idi. Kureyş müşrikleriyle onlar dışındaki Arapların kocaman yeşil bir ağaçları vardı ki, ona zâtu envat denirdi. Müşrikler her yıl onun yanına giderler, silahlarını asıp, kurban keserler ve bir gün itikafa girerlerdi. 12 Hacca giderken ridalarını onun dallarına asarlar, Harem'e ridasız girerlerdi. Zâtu envât, Mekke yakınlarında idi.
Huneyn bozgununun asıl sebebi
Allah Resûlünün önderliğinde yüce İslâm'ın yayılışı safhasında vuku bulan Huneyn Savaşı, sebebi, cereyan tarzı, gelişmesi, psikolojik şartları ve sonuçları ile beraber müstesna bir yere sahiptir. İlahî kaderin çizdiği yolda işaret taşları hükmündeki pek çok hikmet ve ibret Huneyn'i diğer gazvelerden ayırır. Huneyn ibretle tetkik edildiğinde, günümüz Müslümanlarının karanlık dünyalarına pekçok yönüyle ışık tuttuğu müşahede edilecektir. Bu savaşın verdiği mesajlar günümüz şartlarında ölçü krizi ve zaafiyeti içindeki Müslümanın birçok meselesini halledecektir. Bu savaşın bazı hikmetlerine işaret edelim:
Her şeyden evvel Huneyn Savaşı, İslâm'ın mutlak hakimiyetinin bir simgesi olan Mekke'nin fethini kalıcı ve muhkem kılmıştır. Eğer Huneyn Savaşı ardından Taif'in fethi gerçekleşmeseydi; Mekke'nin fethi, kâmil anlamda hedefine ulaşmayacak ve İslâm'ın hakimiyeti üzerindeki müşrik tehdidi nazik bir durum arzedecekti. Huneyn'le bu tehdit ve nazik durum bertaraf edilmiştir.
Huneyn'in sebebi; bir kez daha, İslâm'daki savaşın mantığındaki haklılığın bir örneğini teşkil eder. Allah Resûlü, daha Medine'den yeni hareket etmişti ki, Hevazin ve Benî Sakif kabilelerinin düşmanca hareketleri ve savaş hazırlıkları başlamıştı. Allah'ın hesabını düşünmek ve idrak etmekten uzak ve şuursuz olan bu topluluklar, kendi mantıklarınca Müslümanları ansızın ve hazırlıksız yakalayıp imha edeceklerdi. Bu kötü niyet ve tehlikeli girişimleri, sözkonusu bu kabilelerin üzerine cihadı meşru kılmıştır.
Gelişmeleri sıhhatli bir istihbaratla zamanında öğrenen Allah Resûlü, hemen tedbire başvurarak hazırlık ve hareketlerini buna göre tanzim etmiştir. Ve tedbir olarak Abdullah b. Ebi Hadred, düşman hakkında bilgi toplamakla görevlendirilmiştir. Bu zat, düşmanın ordugâhına kadar sokulmak suretiyle pekçok bilgi ve su-i niyeti tespit edebilmiştir. Bu olay "muhaberesiz muharebe olmaz", hakikatının müşahhas bir tescilidir. Demek; mü'minler uyanık olup, düşmanlarının, haklarındaki düşünce ve planlarını öğrenmek için istihbarata büyük önem vermek zorundadırlar. Hususiyle, fitne fesadın kol gezdiği, buna mukabil haberleşme imkânlarının da çok yaygınlaştığı günümüzde buna hayatî derecede ihtiyaç vardır.
Peygamberimizin (sav), daha Mekke'de iken silah ve zırh temin etmek suretiyle hazırlık yapması düşmana karşı güç hazırlamanın ve askerlik sanatını öğrenmenin önemini isbat eder. Diğer taraftan, İslâm'da asıl olan sulhtur, savaş bile sulh önündeki engelleri kaldırmak içindir. Mekke, kansız teslim alınıyor; İslâm'ın yıllarca azılı düşmanlığını yapanlar affediliyor ve fakat bu büyük gönül ordusu, hakkı boğmak isteyenlerin hak ettikleri dersi vermek için azimli bir hazırlıkla şiddetli bir savaşa hazırlanıyor. Bu gerçek, İslâm'ın insanlara ve olaylara bakışını gösterir. Ve de, hakkı ikame etmekteki kararlılığını...
Hevazin Kabilesinin, dar bir vadinin stratejik yerlerini tutmaları, hazırlıklarını önceden bitirip Müslümanlar üzerine ansızın saldırmaları, savaşlarda zahirî ve fizikî şartların önemini vurgular. Askerlikte arazi şartları ve jeostratejik konum, savaşın gelişmesi üzerinde son derece müessir olup mü'minlerin buna dikkat etmeleri ve gafil avlanmamaları büyük ehemmiyet arzeder.