İlk İslam akçesi basılıyor
İslam topraklarında İmam Bâkır (a.s.) dönemine kadar geçen zamanda "baba-oğul-kutsal ruh" yazılı bir ambleme sahip kağıt para kullanılmakta idi. Kağıt paranın üzerindeki bu üçlemenin Arapça olmaması nedeniyle dikkatlerden kaçtığını kabul ediyoruz. Ancak h
05.12.2013 00:00:00
İslam topraklarında İmam Bâkır (a.s.) dönemine kadar geçen zamanda "baba-oğul-kutsal ruh" yazılı bir ambleme sahip kağıt para kullanılmakta idi. Kağıt paranın üzerindeki bu üçlemenin Arapça olmaması nedeniyle dikkatlerden kaçtığını kabul ediyoruz. Ancak halife Abdülmelik, piyasada kullanılan kağıt paraların üzerindeki yazının Arapça'ya çevrilmesini emrettiğinde gerçek ortaya çıktı. Halife, Mısır Valisi'ne ve diğer İslam beldelerinin valilerine birer yazı yazarak, üzerinde "Şehadet ederim ki, Allah'tan başka ilah yoktur, Allah birdir" yazılı paraların basılarak piyasaya sürülmesini emretti. Kelime-i şehadet yazılı kağıt paraların dağılması ile Roma İmparatoru, Abdülmelik'e bir mektup yazarak eski yazılı paralara dönmelerini emretti:"Bilirsin ki, kağıt sanayii Roma amblemi ile birlikte yaşamıştır. Eğer senin yaptığın doğruysa senden önceki bütün İslam halifeleri hata etmiş demektir. Eğer onların yaptığına doğru diyorsan, o halde sen hatalısın. Sana güzel hediyeler gönderiyorum, umarım hediyelerimi kabul eder, kağıdın yeniden eski amblemi ile basılmasına izin verirsin. Bu bizi memnun edecektir."Abdülmelik, gönderilen hediyeleri kabul etmeyerek Roma İmparatoru'nun elçisine, "Getirdiğin mektuba cevap verilmeyecektir" dedi. İmparator ikinci kez elçi göndererek hediyeleri iki katına çıkardı ve, "Sanırım gönderdiğim hediyeleri az bulduğun için kabul etmedin" dedi. "Bu defa hediyelerimi iki katına çıkardım. Onlarla birlikte, önceki isteğimi de kabul etmeni bekliyorum."Abdülmelik tekrar hediyeleri reddederek mektubu cevapsız bıraktı. Roma İmparatoru iyice öfkelenmişti. Yazdığı üçüncü mektupta şöyle diyordu: "Gönderdiğim hediyeleri tekrar reddetmiş, mektubumu da tekrar cevapsız bırakmışsın. İstediğim şeyi yapmadın. Bu defa hediyeleri tekrar arttırıyorum. Yemin ederim ki, bu kez de istediğimi yerine getirmeyip, kağıdın eski amblemi ile basılması emrini vermezsen, hazinemde ne kadar altınla gümüş varsa, hepsini eritip akçe bastıracak ve üzerlerine de Peygamberinize hakaret dolu ibareler koyduracağım. Akçe basımı tekniğinin sadece bizim elimizde olduğunu bilirsin. Kendi Peygamberine hakaret dolu akçeleri gördüğün zaman utancından terler dökeceksin! Böyle olmasını istemiyorsan hediyeleri kabul et ve isteğimi de yerine getir, böylece ilişkilerimiz de eskisi gibi olur." Abdülmelik hemen danışmanlarını topladı ve durumu onlara anlattı. Kimseden çözümleyici bir görüş alamadı. Revh b. Zenbağ ona şöyle dedi: "Sen bu işten nasıl çıkacağını biliyorsun ama bilerek o ihtimali gündeme getirmiyorsun." Abdülmelik onu doğrulamayarak şöyle dedi: "Yazıklar olsun sana! Kim bu işi çözer?" Dedi ki: "Bu işin çözümü için Peygamberin (s.a.v.) Ehl-i Beyt'inden Bâkır'a başvurmalısın." Abdülmelik biraz düşündü, bu görüşü doğruladı ve, "Bunu hiç düşünmemiştim" dedi. Derhal Medine Valisine bir mektup yazarak İmam Bâkır'ı (a.s.) saygı ve gözetimle kendisine getirmesini emretti. Yanına da yüz bin dirhem vermesini söyledi. Üç yüz bin dirhem de mâişeti için vermesini emretti.Mektup valiye ulaşır ulaşmaz, derhal emredileni yaptı. Böylece İmam Medine'den çıkıp, Şam'a doğru hareket etti. Şam'a vardığında Abdülmelik onu karşıladı. Ona saygı gösterdi. Sonra meseleyi ona arz etti. Bunun üzerine İmam (a.s.) şöyle dedi: "Bu mesele sana içinden çıkılmaz gibi görünmesin. Bunun iki nedeni var. Birincisi, Yüce Allah, Roma Kralının, Resûlüne (s.a.v.) dil uzatmasına izin vermeyecektir. İkincisi, bunun bir çaresi vardır." Abdülmelik, "Nedir?" diye sordu. İmam (a.s.) buyurdu ki: "Hemen şimdi sanatkârları çağırırsın, senin gözetiminde dirhem ve dinar sikkeleri darp ederler. Şiar olarak da Kelime-i Tevhidi ve Resûlullah'ın (s.a.v.) peygamberliğini yazar; birini sikkenin bir yüzüne, birini de öbür yüzüne darp ederler. Kenarına da darp edildiği şehrin adını ve darp edildiği seneyi yazarlar. Bunun için üç çeşitten otuz adet dirhemin ağırlığını esas alırsın. Bunlardan on tanesinin ağırlığı on miskal, on tanesinin ağırlığı altı miskal, on tanesinin ağırlığı da beş miskal olur. Hepsinin toplam ağırlığı yirmi bir miskal olur. Sonra onları otuzdan ayırırsın; tümünden bir kümenin ağırlığı yedi miskal olur. Sonra şişeden kalıplar dökersin ki, dirhemlerin ve dinarların ağırlığında fazlalık ve eksiklik olmasın. Dirhemleri on miskal, dinarları yedi miskal ağırlığında basarsın."İmam Bâkır (a.s.) İslam ülkeleri için bu şekilde dirhem ve dinarların dökülmesini tavsiye etti ve Abdülmelik bu tavsiyeyi tuttu.Roma İmparatoru bu durumu haber aldığında, "Ben Abdülmelik'i ürkütmek ve kızdırmak istedim ama artık bunun yararı yok, çünkü İslam beldelerinde Roma akçesi artık geçmiyor" dedi.