Rivayet edildiğine göre; Mute savaşında Hz. Halid'in elinde o gün beşten fazla kılıç parçalanmıştır. Cesaretle düşmanın üzerine atılmanın ne kadar caydırıcı olduğu, düşmanın kalbine korku düşmesinde cesaret ve kahramanlığın ne kadar büyük önem taşıdığı buradan anlaşılmaktadır.
Bu savaşta Hz. Cafer; 'Tayyar', Hz. Halid de 'Seyfullah' ünvanını kazanmıştır. Buradan, her makam ve nimetin bir çile ve fedakârlık sonucu kazanıldığını anlıyoruz.Resûlullah'ın Mûte Savaşı'nda şehidlere ağlaması, mü'minlere olan şefkat, merhamet ve sevgisinin bir ifadesidir. Sebeb-i hilkat olan Peygamber Efendimizin, bütün mahlûkata karşı derin bir merhameti ve hassasiyeti vardı. Mûte'de şehid düşen komutan Hz. Cafer'in oğlu diyor ki: "Resûlullah (sav) Efendimiz, kardeşimle benim başımızı okşarken, ben onun yüzüne bakıyordum; gözlerinden süzülen yaşlar sakalından damlıyordu". Resûlü Ekrem bir yandan ağlıyor, bir yandan da ağlaşan şehid ailelerini teselli ediyordu. Peygamberimizin şehidleri cennetle müjdelemesi, şehid aileleri için en büyük teselli oldu. Hiç biri şekvacı olmadı. Hz. Cafer'in efradının hep bir ağızdan: "Anamız, babamız ve her şeyimiz sana feda olsun, ya Resûlellah!", diye bağrışmaları, teslimiyet ve fedakârlık konusunda göz yaşartan bir olaydır.Resûlullah'ın şehidlere ağlaması ölenlerin arkasından feryad ü figan etmeden ağlamanın caiz olduğunu ispat eder. Bu çeşit ağlama, sadece merhamet ve muhabbetin izharıdır. Kadere itiraz anlamına asla gelmez. İslâm'da yasak olan, takdire itiraz mahiyetindeki dövünmek ve çırpınmadır. Hatta yalansız, şeytanî ve nefsanî mahiyet taşımayan 'ağıt' bile caizdir. Nitekim Hz. Ömer, Resûlü Ekrem'in âhirete irtihalinde ağlayarak konuşmuş, Resûlü Ekrem'in güzel hasletlerini ve çektiği çileleri vurgulamıştır.Bu özellikleri ile Mûte Savaşı, iman-küfür kavgasının şaheseri olarak tarihe geçmiş, pekçok ders ve hikmetle mü'minlerin gönlüne yerleşmiştir. Sonuç itibariyle Mûte Savaşı'nda; sayı olarak küçük bir topluluk, kendisinden 60-70 kat fazla bir kuvveti durdurmuş, dağıtmış ve geri çekilmeye zorlamış; Hıristiyan Romalılara, İslâm'ın ve Müslümanların gücünü ve kararlılığını göstermiş ve caydırıcı olmuştur. Burada; düşmana korku vermenin ve caydırıcı olmanın ne kadar önemli olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim; daha sonra gerçekleşen Tebük Seferi, bunun müşahhas ispatı olmuştur.
RAHMETEN Lİ'L-ÂLEMÎN HZ. MUHAMMED (SAV) / Prof. Dr. Haydar BAŞ'ın kaleminden Gönül Sohbetleri
Bu savaşta Hz. Cafer; 'Tayyar', Hz. Halid de 'Seyfullah' ünvanını kazanmıştır. Buradan, her makam ve nimetin bir çile ve fedakârlık sonucu kazanıldığını anlıyoruz.Resûlullah'ın Mûte Savaşı'nda şehidlere ağlaması, mü'minlere olan şefkat, merhamet ve sevgisinin bir ifadesidir. Sebeb-i hilkat olan Peygamber Efendimizin, bütün mahlûkata karşı derin bir merhameti ve hassasiyeti vardı. Mûte'de şehid düşen komutan Hz. Cafer'in oğlu diyor ki: "Resûlullah (sav) Efendimiz, kardeşimle benim başımızı okşarken, ben onun yüzüne bakıyordum; gözlerinden süzülen yaşlar sakalından damlıyordu". Resûlü Ekrem bir yandan ağlıyor, bir yandan da ağlaşan şehid ailelerini teselli ediyordu. Peygamberimizin şehidleri cennetle müjdelemesi, şehid aileleri için en büyük teselli oldu. Hiç biri şekvacı olmadı. Hz. Cafer'in efradının hep bir ağızdan: "Anamız, babamız ve her şeyimiz sana feda olsun, ya Resûlellah!", diye bağrışmaları, teslimiyet ve fedakârlık konusunda göz yaşartan bir olaydır.Resûlullah'ın şehidlere ağlaması ölenlerin arkasından feryad ü figan etmeden ağlamanın caiz olduğunu ispat eder. Bu çeşit ağlama, sadece merhamet ve muhabbetin izharıdır. Kadere itiraz anlamına asla gelmez. İslâm'da yasak olan, takdire itiraz mahiyetindeki dövünmek ve çırpınmadır. Hatta yalansız, şeytanî ve nefsanî mahiyet taşımayan 'ağıt' bile caizdir. Nitekim Hz. Ömer, Resûlü Ekrem'in âhirete irtihalinde ağlayarak konuşmuş, Resûlü Ekrem'in güzel hasletlerini ve çektiği çileleri vurgulamıştır.Bu özellikleri ile Mûte Savaşı, iman-küfür kavgasının şaheseri olarak tarihe geçmiş, pekçok ders ve hikmetle mü'minlerin gönlüne yerleşmiştir. Sonuç itibariyle Mûte Savaşı'nda; sayı olarak küçük bir topluluk, kendisinden 60-70 kat fazla bir kuvveti durdurmuş, dağıtmış ve geri çekilmeye zorlamış; Hıristiyan Romalılara, İslâm'ın ve Müslümanların gücünü ve kararlılığını göstermiş ve caydırıcı olmuştur. Burada; düşmana korku vermenin ve caydırıcı olmanın ne kadar önemli olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim; daha sonra gerçekleşen Tebük Seferi, bunun müşahhas ispatı olmuştur.
RAHMETEN Lİ'L-ÂLEMÎN HZ. MUHAMMED (SAV) / Prof. Dr. Haydar BAŞ'ın kaleminden Gönül Sohbetleri