En zor zamanlarda, yanıp yanıp kavrulduğumuz, bir köşeye sıkışmış kan ter içinde kaldığımızı hissettiğimiz anlarda, Âli (pek yüksek vasıflara sahip) olan Allah-ü Teala'nın biz kullarına özel olarak hazırlamış olduğu imtihanlarla karşı karşıya, iç içe, baş başa kaldığımızı hissetmeliyiz. Olayları bizlerin istediği şekilde biçimlendirebilecek güçten mahrum olmayan Sübhan (noksan sıfatlardan münezzeh) olan Allah'ın bizleri yüz yüze bıraktığı olayların perde arkalarındaki gerçekleri idrak etmeliyiz.
Yüce Allah kullarını korkutmakla, sıkmakla, çekindirmekle de ahlaklarının güzelleşmesini sağlamaktadır. Çünkü güzel ahlak, ancak onu elde edebilecek kadar yüce, güçlü, sabırlı ve olgun insanlara nasib olabilir. Bu güzel ahlaka mücahede ve devamlı ibadetle ulaşılabilir. Bu da demektir ki; bizim karşımıza ne kadar engeller, sert taşlar çıkacak olursa bu durumda nefsimizin istediği gibi değil de bizi bu imtihana tâbi tutan Alîm (her şeyi bilici) olan Allah'ın istekleri doğrultusunda mücahede edip, bu savaşı bu şekilde ömür boyu değişik alanlarda sürdürebilirsek o nisbette güzel ahlaka ulaşabiliriz.
Zafere çiçekli yollardan gidilmeyeceğini fakat bu ahlaka ulaşmakla da mükellef olduğumuzu bilerek, düşe kalka da olsa, fazla zaman da alsa, bıkmadan usanmadan tek hedefimiz, her zaman yaşama sanatı dediğim güzel ahlaka ulaşmak olmalıdır. Bizleri bu dünyada huzura, ahirette de cennet nimetlerine ancak bu ahlak kavuşturabilir.
Her insanda yaratılırken ona verilmiş bir takım iyi huylar ve kötü huylar bulunmaktadır. Bunları tek tek tespit edip, hangi huylarımızın üzerimizde kalıcı, hangi kötü huylarımızdan da arınmak zorunda olduğumuzu ele alıp aynen yazılıya çalışan çalışkan bir öğrenci gibi üzerinde durup, bizlere bu hususta faydalı olacağına inandığımız kapıları tek tek çalmalıyız. Çünkü kötü huy insanı Allah'tan ve kullarından uzaklaştıran, şeytanın yoluna yaklaştıran bir hastalıktır. Bu hastalıkla mücadele etmek, onu tedavi etmek ise bedenî bir hastalığımızı tedavi ettirmekten daha mühimdir. Çünkü bedenî hastalıklarımız geçiçi olan bu dünyadan bizleri mahrum edecektir, kötü huylarımız ise ebedi alemde bizleri mahrum bırakacaktır. Bu hususta Allah-ü Teala "Kendini arıtan saadete ermiştir (Şems: 9) buyurmuştur.
Bu dünyadan kendini nice zorluklarla arıtan, nice insanlar gelip geçtiler. Yazımı bir kıssa ile bitirmek istiyorum:
Şeyh Şiblî hazretlerine bir hâl gelip, kendisini deli diye tımarhaneye tedaviye götürmüşler. Bazı dervişler kendisini ziyarete gittiğinde onlara taş atmaya başlamış. Taşlandıklarını gören dervişler "Eyvah, bizim mürşit iyice deli olmuş" diye kaçmaya başlayınca şeyh, "Hani beni seviyordunuz? Bir taşıma bile tahammülünüz yok. Allah'a kulum diyen, Allah'ı sevdiğini söyleyen sizler, benim attığım bir taşa sabır gösteremezseniz, acaba Hakkın size tevcih edeceği musibetlere nasıl tahammül göstereceksiniz?" diye seslenir.