Şunu da hemen belirtelim ki; günümüzde maalesef gayrimüslimlere yaranmak; sözümona, kuşatıcı olmak için tavizler verip; Kur'an âyetlerini de yanlış yorumlayan bazı âlimlerin, bu tavırlarıyla, dinleri birleştirip bu suretle, kendi muharref dinlerini Kur'ân'ın mertebesine çıkarmak isteyenlerin ekmeklerine yağ sürdüklerini görüyoruz. Bu komplekse sahip olanların, Hz. Cafer'in şu siyaset ve başarısını defaatle okuyup idrak etmeye çalışmalarını temenni ediyoruz.
İstişarenin rolü
- Hz. Cafer'in başarısında istişarenin de büyük rolü vardı. Zira o, vazifeye talip olmamış; lâyık görülmüştür. Bu suretle nefsini aradan çıkarmıştır.
Allah Rasulü, Allah'ın "Onlarla istişare et" emrini esas alarak her zaman ashabıyla istişare etmiş, onlara da bunu yapmalarını tavsiye etmekten geri durmamıştı. Sahabe-i Kiram da, hatayı en aza indirmek, en doğru olanı seçebilmek, aynı zamanda da nefisleri aradan çıkarıp Allah'ın rahmet, inayet ve bereketini celbetmek için bu tavsiyeden asla ayrılmamışlardır.
- Kureyş müşriklerinin, hasetleri sebebiyle, malum uzaklığı hiçe sayarak Müslümanları takip etmeleri; inananların varlıklarına, uzakta olsalar bile tahammül edemeyecek kadar kin ve düşmanlık dolu olduklarını göstermektedir. Onların bütün düşmanlıklarının kaynağını hased, kin, cehâlet ve taassupları oluşturmaktadır.
Böylelikle, Kureyşlilerin eli boş dönmesinden sonra, Habeşistan'da Müslüman muhacirler ile yerli halk çok iyi geçinmişler, dini vazifelerini rahatlıkla ifa edebilme imkânı bulmuşlardır.
Müslümanlar Habeşistan'da böylece yaşayıp dururlarken; "Mekkelilerle Müslümanlar anlaşmışlar; müşriklerin büyükleri İslâm'ı kabul etmişler", şeklinde bir söylenti duyarak bazıları anayurtlarına dönmek istediler. 39 kişilik bir kafile yola çıktı. Mekke'ye yaklaştıklarında haberlerin asılsız olduğunu öğrendiler. Bir kısmı geri döndü. Bir kısmı da tebdil-i kıyafetle gizlice şehre girdiler.
Habeşistan'daki Müslümanların bir kısmı Medine'ye hicrete kadar; bir kısmı da daha uzun bir müddet orada kalmışlardır.
Hristiyanların inadı Hakkı görmelerine engel oluyor
- Hristiyanların, Hakk'ı kabul etmemesinin sebebinin de cehâlet, inat ve taassub olduğunu görüyoruz. Zira Hristiyanlığı çok iyi bildiği için Necaşi, İslâm'ı tasdik etmiştir. Kendi kitaplarında Hz. Peygamber'in müjdesi olduğunu ikrar eden Necaşî'nin ilmi kendisine, İslâm'ı tasdik edişinde perde değil rehber olmuştur.
Habeşistan'a hicret, hülâsa olarak şu hikmetleri içermektedir:
- Mekke'de Müslümanlar ciddî bir takibe, elîm bir zulme maruz kalınca Habeşistan'a hicret etmek zorunda kaldılar. Zira Mekke'de inancını yaşama imkânı bulamayan sahabe, ya inancından taviz verecek veya davasından vazgeçecekti.
Resûlullahın ve de sahabenin hayatını tetkik ettiğimizde, yaşamanın gayesinin sadece Allah'a kulluk olduğunu görüyoruz. Zaten Kur'ân-ı Kerim'de; "Ben, cinleri ve insanları ancak bana kul olsunlar diye yarattım", buyuruluyor. Bu münasebetle mü'minin vatanı, inancını yaşayacağı yer olacağından, inanca vatan arama ihtiyacı duyulup, bu sebeple de Habeşistan'a hicret edilmiştir. Denilebilir ki; mü'min ancak inancını yaşamak için hicret edip hayatını tehlikeye atar. Maddî hayatını kazanması için inancını tehlikeye atması ise caiz değildir. Zaten tercih edeceği böyle bir hayat da gayesiz ve maksatsız olduğu için, kulluktan uzaktır.