Vahyin nuru olmadan insanın kendi kendini keşfetmesi, gayesini tespit etmesi mümkün değildir Tarih boyunca beşeri telakki ve nazariyeler insanı, hayatı ve insanın hayat ve kainat içerisindeki yerini izah etme zaruret ve ihtiyacından kurtulamamışlardır. Zira, bu, fıtri bir mecburiyettir. Ancak, nübüvvet ve risalet rehberleri olmadığı için bütün izahlarında yanılmışlardır. Çünkü temel tespitleri yanlıştır. İnsanı anlamak ve gayesini tesbit etmekten uzaktırlar.Temel tespitteki bu yanlışlık, sosyal hayata yönelik bütün tespitlere sirayet etmiştir. Bu yüzden hakimler, şairler, düşünürler, yazarlar, filozoflar ve topyekün kalemşörler insanı anlamaktan, anlatmaktan, gayesini tespitten ve ihtiyaçlarına cevap vermekten aciz kalmışlardır. Zira vahyin nuru olmadan insanın kendi kendini keşfetmesi, gayesini tespit etmesi mümkün değildir.İnsanın en yabancı olduğu şey, yine kendisidir. Beşeri telakkiler, insanı ekonomik bir hayvan veya konuşan sosyal bir varlık olarak anlamaktan öteye gidememişlerdir. Bu yüzden fıtri yapının derinliğine ulaşamamışlar, insandaki ruh, nefis boyutlarını tespit edememişlerdir. Tespit ettikleri varsayılsa dahi, insanı saadete ulaştıran sebepleri ve bu sebepleri hazırlayan manevi reçeteyi sunmaktan aciz kalmışlardır. Böylece insan sadece maddi boyutuyla tanımlanmış, ihtiyaçları da buna göre tespit edilmiştir. Kısaca beşeri telakkiler insan sırrını çözememişlerdir. İnsanı laboratuvar şartlarına mahkum biyolojik bir bünye zannetmişler, ondaki yüceliği, ilahi sırrı tespitten aciz kalmışlardır. İnsan keşfedilmeyip sadece maddi cephesiyle algılanınca uhrevi gayeler ve onu huzurlu kılacak manevi gıdalardan, ilimden, hikmetten ve zikrullah sırrından bîhaber olmuşlardır.