Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden RAHMETEN-LİL ALEMİN
Ahirette hesap inancı ve düşüncesi, karşılıklı insan hak ve hukukunun korunmasında önemli bir unsurdur. Günümüzde materyalist insan anlayışı ve bu anlayış üzerine bina edilen insan hak ve hürriyetleri; yalın, yetersiz ve hakkaniyetten uzak olup, bu yetersiz haliyle de tatbik edilememiş, kâğıt üzerinde kalmıştır. Bazı tatbikatlar da, yanlı ve çifte standartlı olmuştur. Çünkü materyalist kâinat-hayat ve insan görüşü; kuvvetlinin hakim olduğu, zayıfın haklı da olsa ezildiği, menfaat esasına dayalı bir dünya tesis etmiştir. Yahut, bu yanlı ve çifte standartlı durum, bâtıl ideolojilerin çıkar çatışmasından kaynaklanmıştır.
İşte, Resûlü Ekremin (sav) Vedâ Hutbesindeki cihanşumül mesajını daha iyi kavrayabilmek için, bu dört gerçeği ihtiva eden temel tesbiti ölçü almak zaruridir. Vedâ Hutbesini eşsiz ve erişilmez yapan da bu ölçüdür, bu temel tespittir.
Korunması gereken beş mukaddes varlık
Vedâ Hutbesi, tarihî mesajında, muhtevasına korunması gereken 'beş mukaddes varlık' almıştır. Bu beş mukaddes varlığın her türlü zâhir-bâtın tecavüzden korunması, aslında dünya barışının ve iki cihan saadetinin teminatıdır. Resûlü Ekrem (sav), bu hitabesinde, esasen İslâm hukukunun temel gayesini de vurgulamıştır. Zira hak ve hürriyetler ve mukaddes mefhumlar, hukukla korunur. Tabiî; hukukun koruyuculuğu yanında, vicdanî, ahlâkî ve imanî müeyyidelerin de muhafızlığı esastır.
Korunması gereken beş mukaddes varlık şunlardır: Can, mal, namus, din ve akıl. Bu varlıkların emniyeti, insanın ve insanlığın emniyet ve selâmetidir.
Sevgili Peygamberimiz (sav), Vedâ Hutbesindeki şu ifadeleriyle, beş mukaddes varlığın üçüne aynı anda işaret etmiştir: "Bu gününüz nasıl mukaddes bir gün, bu ayınız nasıl mukaddes bir ay, bu şehriniz nasıl mukaddes bir şehir ise, biliniz ki, canlarınız, mallarınız, ırzlarınız da, ta Allah'ın huzuruna çıkıncaya kadar bu mukaddes gün, bu mukaddes ay, bu mukaddes şehir gibi yekdiğerinize karşı mukaddestir. Bunlara tecavüz haramdır". Şimdi, İslâm'ın teminat (güvence) altına aldığı mukaddesleri inceleyelim:
1. Can emniyeti: Cenab-ı Hakk'ın "Hay" ism-i şerifinin tecellisiyle insana bahşedilen hayat, onun en mukaddes varlıklarından biridir. Zaten bütün hayatî faaliyetler, yaratılış gayesi uğrundaki çalışmalar ancak can emniyetinin sağlanmasıyla yerine getirilebilir. Allah'ın verdiği canı, ancak O alır. Meşrû' gerekçe gözetilmeden hiç bir cana kıyılmaz. Kur'ân-ı Kerîm, insan hayatına verdiği önemi şöyle vurgular:
"Kim, bir can karşılığı yahut yeryüzünde bir fesat çıkarmasından dolayı olmaksızın bir canı öldürürse, sanki bütün insanlığı katletmiş gibi olur. Kim de, bir nefsi ihya ederse sanki bütün insanlığı ihya etmiş gibi olur."
İslâm'da, şirk ve küfürden sonra en büyük günah haksız yere bir cana kıymaktır.
Ahirette hesap inancı ve düşüncesi, karşılıklı insan hak ve hukukunun korunmasında önemli bir unsurdur. Günümüzde materyalist insan anlayışı ve bu anlayış üzerine bina edilen insan hak ve hürriyetleri; yalın, yetersiz ve hakkaniyetten uzak olup, bu yetersiz haliyle de tatbik edilememiş, kâğıt üzerinde kalmıştır. Bazı tatbikatlar da, yanlı ve çifte standartlı olmuştur. Çünkü materyalist kâinat-hayat ve insan görüşü; kuvvetlinin hakim olduğu, zayıfın haklı da olsa ezildiği, menfaat esasına dayalı bir dünya tesis etmiştir. Yahut, bu yanlı ve çifte standartlı durum, bâtıl ideolojilerin çıkar çatışmasından kaynaklanmıştır.
İşte, Resûlü Ekremin (sav) Vedâ Hutbesindeki cihanşumül mesajını daha iyi kavrayabilmek için, bu dört gerçeği ihtiva eden temel tesbiti ölçü almak zaruridir. Vedâ Hutbesini eşsiz ve erişilmez yapan da bu ölçüdür, bu temel tespittir.
Korunması gereken beş mukaddes varlık
Vedâ Hutbesi, tarihî mesajında, muhtevasına korunması gereken 'beş mukaddes varlık' almıştır. Bu beş mukaddes varlığın her türlü zâhir-bâtın tecavüzden korunması, aslında dünya barışının ve iki cihan saadetinin teminatıdır. Resûlü Ekrem (sav), bu hitabesinde, esasen İslâm hukukunun temel gayesini de vurgulamıştır. Zira hak ve hürriyetler ve mukaddes mefhumlar, hukukla korunur. Tabiî; hukukun koruyuculuğu yanında, vicdanî, ahlâkî ve imanî müeyyidelerin de muhafızlığı esastır.
Korunması gereken beş mukaddes varlık şunlardır: Can, mal, namus, din ve akıl. Bu varlıkların emniyeti, insanın ve insanlığın emniyet ve selâmetidir.
Sevgili Peygamberimiz (sav), Vedâ Hutbesindeki şu ifadeleriyle, beş mukaddes varlığın üçüne aynı anda işaret etmiştir: "Bu gününüz nasıl mukaddes bir gün, bu ayınız nasıl mukaddes bir ay, bu şehriniz nasıl mukaddes bir şehir ise, biliniz ki, canlarınız, mallarınız, ırzlarınız da, ta Allah'ın huzuruna çıkıncaya kadar bu mukaddes gün, bu mukaddes ay, bu mukaddes şehir gibi yekdiğerinize karşı mukaddestir. Bunlara tecavüz haramdır". Şimdi, İslâm'ın teminat (güvence) altına aldığı mukaddesleri inceleyelim:
1. Can emniyeti: Cenab-ı Hakk'ın "Hay" ism-i şerifinin tecellisiyle insana bahşedilen hayat, onun en mukaddes varlıklarından biridir. Zaten bütün hayatî faaliyetler, yaratılış gayesi uğrundaki çalışmalar ancak can emniyetinin sağlanmasıyla yerine getirilebilir. Allah'ın verdiği canı, ancak O alır. Meşrû' gerekçe gözetilmeden hiç bir cana kıyılmaz. Kur'ân-ı Kerîm, insan hayatına verdiği önemi şöyle vurgular:
"Kim, bir can karşılığı yahut yeryüzünde bir fesat çıkarmasından dolayı olmaksızın bir canı öldürürse, sanki bütün insanlığı katletmiş gibi olur. Kim de, bir nefsi ihya ederse sanki bütün insanlığı ihya etmiş gibi olur."
İslâm'da, şirk ve küfürden sonra en büyük günah haksız yere bir cana kıymaktır.