Hiç bir şey, kainatta maksatsız ve gayesiz yaratılmamıştır. Ancak biz bu yaratılmışların bazılarının belki maksat ve gayesini biliyoruz, anlıyoruz. Bilinen bir hakikat var ki, maksatlarını bildiklerimizin veya bilemediklerimizin tamamı da sadece insan için yaratılmıştır. Allah, öyle bir tecelli ile insan dediğimiz varlığı yaratmış, eşref-i mahluk/yaratılmışların en şereflisi olarak onu seçmiş ve merkez olarak da insanı tayin etmiştir. "İncire, zeytine, Sina dağına ve şu emîn beldeye yemin olsun ki, biz insanı en güzel biçimde yarattık." (Tîn, 95/1,2,3,4)İnsanın merkez olması münasebetiyle, yaratılış gayesi olan kulluk yönü de çok yüce olması gerekiyor. Şimdi soruyoruz; yaratılmışların en şereflisi olan bu varlık, yiyecek, içecek, giyinecek, ev yapacak, ticaret yapacak, zengin olacak... Kısaca insan, bu ve benzeri şeyleri yapması için yaratılmışsa, o zaman Allah'ın bunu böyle mükemmel bir şekilde yaratmasına, pek kıymetli bir şey yapmasına gerek yok. Niye? Çünkü bu alemde Cenab-ı Hakk'ın insandan başka yarattığı varlıklar var. Mesela hayvan da bizim yaptığımız bazı şeyleri yapıyor. O da yiyor, içiyor. O da dölleniyor. Onun da yuvası var. Belki biz işin biraz daha tezyinat/süs boyutuna kaçarak işi biraz gösterişli yapıyoruz, o kadar. O halde diyoruz ki, insan sırf bu işler için yaratılmadı. Diğer bütün varlıklarla insanı mukayese ettiğimiz zaman, onun mutlaka farklı bir yönünün olması gerektiğini tespit etmemiz mümkündür. Bu meseleyi çok uzatmadan, o farkın, o nüktenin kulluk olduğunu söyleyebiliriz. Kul olmaktır insanın farkı. Hayvanların böyle bir iddiası yoktur. Kedinin, köpeğin, karıncanın, yılanın, aslanın, tilkinin böyle bir iddiası yok. Onun için dikkat ederseniz gelişi güzel yaşarlar. Arifler de bunun için; "Nerden gelip gittiğini, anlamayan hayvan imiş" diyor ya. Hayatı bir tesadüf olarak görüp, tesadüfî yaşamak arzusu ve gayesi bizi hayvanın pek üstüne çıkarmıyor. Fakat bunun ötesinde, biz kuluz. Allah bizi bir gaye için yarattı. Yani bizim yaratılış maksadımız Allah'a mükemmel bir kul olmaktır.