Siz, icatları, keşifleri, çalışmaları, mimari eserleri gündeme getiren, vücuda getiren varlığı eğiten annenin fonksiyonunu düşünebiliyor musunuz? O zaman tabiatın en güçlü öğretmeni, muallimesi, profesörü, öğretim görevlisi kadın olmuş oluyor. Meslek sıfatları ayrı ayrı da olsa, insanlığı ona ilk öğreten aile yuvasındaki anasıdır. Onun için bizim dünyamızda kadın başka bir alemdir.Yine İslam, kadının sosyal hayatta görev almasına mani hiçbir durumun olmadığını, ancak çalışmasından çok daha hayırlı olduğunu beyan ediyor. "Kadını yormayın. Hamal değildir" diyor. Çalışmak hamallıktır. Ama illa da çalışması gerekiyorsa, onu, şahsiyetini koruyabilecek, kimliğini ona tanıtabilecek üstün makamlarda çalıştırman gerekiyor. Kadın, evlenme ve boşanmalarda tamamen hür ve müstakil, tasarruf sahibidir. Dilediğini yapabilen, sorumlu, seçkin bir şahsiyeti olduğunu ve bunu da ona İslam'ın kazandırdığını rahaklıkla söyleyebiliriz.Sadece İslam kadına hak vermiştirİslam hukukunda bir miras meselesi var. Günümüz entellektüelleri, kadının miras konusunda haksızlığa uğradığını iddia ederler. İslam hukukuna göre kadın ve erkek mirastan neden eşit pay alamıyorlar? Bunun izahını şöyle yapabiliriz. Aslında tarihe baktığımız zaman, hiçbir medeniyette, hiçbir dinde, kadına miras verilmemiştir. Mesela Hammurabi kanunlarına baktığımız zaman, kadının hiçbir hakkı yok. Brehmen hukukuna baktığımız zaman, aynı şekilde hiçbir hukuku yok. Muharref dinlerde de kadının hiçbir hakkı yoktur. Eski Çin medeniyetinde hiçbir hakkı yoktur kadının. Sadece İslam kadına hak vermiştir, miras vermiştir. Kadını ilk defa mirasçı yapan İslam'dır. Bu, aslında kadının bunu haketmediğinden veya erkeğin daha üstün olduğu mantığından hareketle verilmiş bir hak değildir. Burada çok enterasan incelik var.