‘Ali Hak iledir, Hak da Ali iledir’
Haber Merkezi
Sünni İbn-i Hacer, Es-Savâik adlı eserinin 90. sayfasında şu hadislere yer verir: İkisi de İbn-i Sa'd'dandır:
"Ben ve Ehl-i Beyt'im cennette bir ağacız; o ağacın dalları dünyadadır; Allah'a doğru bir yol bulmak isteyen o dallara sarılmalıdır."
"Her dönemde ümmetim için Ehl-i Beyt'imden adil kimseler vardır; bunlar sapıkların tahrifini, bâtıl iddiada bulunanların iddiasını ve cahillerin tevilini bu dinden uzaklaştırmaktadır. Bilin ki imamlarınız sizi Allah'a doğru götürürler, öyleyse sizi götürenin kim olduğuna bakın."
"Sünni Süleyman Kunduzi El-Hanefî Yenabiu'l-Mevedde isimli eserin 20. bâbında Hemvini'den naklen, Hz. Resûlullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Ali Hak iledir, Hak da Ali iledir. Hak nereye meylederse, Ali de O'nunla meyleder."
Sünni Hafız Ebu Nuaym Ahmed b. Abdullah İsfahani Hilyetu'l- Evliya'da (c. 1, s. 63) şu rivayete yer verir:
"Resûlullah, 'Ey Ensar topluluğu! Sizleri sıkıca sarıldığınız takdirde asla sapmayacağınız bir kimseye hidayet edeyim mi?' buyurdu.
Ashab: 'Evet ya Resûlallah' deyince, Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdular: Sarılmış olduğunuz takdirde dalalete düşmeyeceğiniz o kimse, gördüğünüz bu Ali'dir.
Öyleyse Benim sevgimle O'nu seviniz; Benim kerametimle O'na ikramda bulununuz. Şüphesiz Cebrail, Allah tarafından size söylediklerimi Bana emretti."
Burada yer verdiğimiz hadislerin sayısı yüzlercedir. Ancak Resûlullah (s.a.v.) hayatta iken Hz. Ebu Bekir'e herhangi bir vaatte bulunmamış, kendisi hakkında yukarıdaki mânâda hiçbir hadis zikretmemiştir.
Tam tersine, Resûlullah (s.a.v.) âdeta kendisinden sonra olacakları engellemek istercesine onu ve Hz. Ömer'i, yaşı yirmiyi bulmamış olan Usame'nin ordusuyla Medine dışına çıkarmak istemiştir.
Ebu Ubeyde'nin konuşmasında bahsettiği, Peygamberimizin (s.a.v.) yerine namaz kıldırması meselesi, bizzat Resûlullah (s.a.v.)'in isteği değil, Hz. Ebu Bekir'in kızı olan Hz. Aişe'nin onu namaza çağırması ile gerçekleşmiştir.
Resûlullah (s.a.v.) hasta yatağından çıkamaz bir halde iken, Hz. Ebu Bekir'in namaz kıldıracağını duyunca, Ali (a.s.) ve Abbas'ın yardımı ile namaza geçmiş ve Hz. Ebu Bekir'i mihraptan uzaklaştırmıştır. Ve bu arada Hz. Ömer'in "Nübüvvet ve saltanat bir arada toplanmaz" sözü de bu konuda kafaları karıştırabilir.
Bunun cevabı Kur'an-ı Kerim'de açıkça belirtilmiştir. Ayette, nübüvvet ve hilafet, Hz. Musa (a.s.) ile kardeşi Harun (a.s.) da bir aradadır.
Öyleyse Hz. Muhammed (s.a.v.) ile Hz. Ali (a.s.) arasında da böyle bir durum söz konusu olabilir.
Menzilet hadisinde Resûlullah (s.a.v.) ile Hz. Ali (a.s.) bir arada anılmıştır.
Bu konudaki bir diğer iddia da Hz. Ebu Bekir'in yaşı gereği bu makama daha layık olduğudur.
"Resûlullah (s.a.v.) Tebük Savaşı için hareket ederken, Medine'de yerine genç olan Hz. Ali'yi (a.s.) bırakmıştır. O esnada da Hz. Ömer ve Hz. Ebu Bekir O'ndan yaşlıdır, onlar kalsın dememiştir."
Sa'b. Ubade ve yandaşlarının böyle bir toplantıyı önceden ayarlamadığı için kendi aralarında bir birlik sağlayamamış ve halifeliği Muhacirlere kaptırmışlardır.
Ama Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer'in, Ali'yi iktidardan uzaklaştırmak için önceden beri hazırlıklı olduğunu savunanlar mevcuttur.
Çünkü Hz. Ebu Bekir'in aday olarak gösterdiği Hz. Ömer ve Ebu Ubeyde b. Cerrah halkın nazarında tutulmayınca tartışmalı dar müzakerelerle Hz. Ebu Bekir'i halife yaptırmışlardır.
Bu görüş bizce de doğru kabul edilebilir. Çünkü Hz. Ebu Bekir'in konuşmasında ortaya attığı halifenin özellikleri aslında kendisinde değil, halifeliğin ayet ve hadislere göre gerçek sahibi olan Ali (a.s.)'da vardır.
Eğer kendisini bu makama hazırlamış olsa idi, kendi özelliklerini sıralardı.
Hz. Ebu Bekir, Ensar'a karşı daha önce Müslüman olduklarını ve Peygamber (s.a.v.) ile akrabalık bağına sahip olduğunu bir üstünlük olarak ileri sürmüştür.
Halbuki bu vasıfları taşıyanın halife olması hususunda samimi idiyse, kendinden veya Hz. Ömer'den veya Ebu Ubeyde b. Cerrah'tan daha fazla bu vasıflara sahip Ali'yi (a.s.) aday olarak göstermeli idi.
Hz. Ali (a.s.) onlardan önce hatta ilk Müslüman olan kişidir, Resûlullah (s.a.v.)'in amcaoğlu ve damadıdır.
Ensar ve Muhacir arasında yapılan kardeşlik seçiminde Hz. Peygamber (s.a.v.) O'nu Kendine kardeş ilan etmiştir. Muhacir ve Ensar buna şahittir.
Yaptıkları bu toplantının 3 ay öncesinde Gadr-i Hum'da Resûlullah (s.a.v.) Hz. Ali'yi (a.s.) kardeşi ve vasisi ilan etmişti. Muhacir ve Ensar buna da şahitti.
Ama bir tartışmaların gölgesinde gerçekleşen halifelik seçiminde, hem âdeta Hz. Ali'nin (a.s.) özellikleri anlatılıyor, hem de O görmezlikten geliniyordu.
Ve eğer Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Ebu Ubeyde b. Cerrah samimi idiyse, neden Hz. Ali'yi, Abbas'ı veya Haşimoğulları'ndan ileri gelenleri bu toplantıya çağırmamış veya defin işlemlerini tamamlayarak gelmelerini beklememişlerdir?
Hz. Ebu Bekir, Sakife'deki grubun sakinleşerek kendine biat etmesinden sonra mescide doğru ilerledi, yolda karşılaştıkları kişilerden de biat aldı.
"Seçimin ardından, Abdurrahman b. Avf yaşanan gelişmelerle ilgili olarak şunları söyledi:
'Ey Ensar topluluğu! Gerçi siz erdemli, yardım eden ve önceliği bulunan kimselersiniz ama aranızda Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Ali, Ebu Ubeyde gibi birisi yoktur.'
Bunun üzerine Zeyd b. Erkam şunları söyledi:
'Ey Abdurrahman! Biz, senin adını zikrettiğin kimselerin faziletini inkar etmiyoruz. Ama bizden de Ensar'ın efendisi Sa'd b. Ubade vardır. Allah Resulüne (s.a.v.) O'nun selamını iletmesini, kendisinden Kur'an öğrenilmesini emrettiği Ubey b. Ka'b, kıyamet günü âlimlerin başında gelecek olan Muaz b. Cebel, Resûlullah (s.a.v.)'in onun şahitliğini iki adamın şahitliğine denk saydığı Huzeyme b. Sabit gibi isimler vardır.
Yine biliyoruz ki, Kureyş'te ismini zikrettiğin kimseler arasında öyle bir kimse vardır ki, şayet halifeliğe talip olsa hiç kimse buna itiraz etmeyecektir. O da Ali b. Ebi Tâlib'dir."
Eğer Hz. Ali (a.s.) o toplantıdan haberdar edilip orada bulunsa idi, aday olacaktı ve Ensar O'nun halifeliğine yukarıda yaşanan kargaşada olduğu gibi itiraz etmeyecekti." (Prof. Dr. Haydar Baş Hz. Fatıma eserinden)